Koronavirüs | Ünlü ekonomist Daron Acemoğlu: ABD ve Avrupa'da devletin beklentileri karşılayacak yapıları yok

Dünyanın önde gelen ekonomistlerinden Prof. Daron Acemoğlu, koronavirüs salgınının küresel sisteme ve devletlere etkileri konusunda çarpıcı açıklamalar yaptı. Salgın nedeniyle yaşanan toplumsal belirsizliklerin kalıcı olacağını söyleyen Acemoğlu, "Küresel politik ve ekonomik sistemin değişmemesi artık mümkün değil. Özelde sağlık sisteminin, genelde ise tüm devlet sisteminin etkin çalışmadığı görüldü ve de devletin müdahalesi çok arttı. Devletin ABD ve Avrupa'da bugüne kadar hiç olmadığı bir rolü oynaması bekleniyor ama böyle bir kurumsal yapıları yok" dedi. Ünlü biyolog ve genetik bilimci Prof. Gökhan Hotamışlıgil de virüsün neden tehlikeli olduğunu anlattı.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden (MIT) Prof. Daron Acemoğlu, yeni tip Koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle yaşanan toplumsal belirsizliklerin kalıcı etkileri olacağını söyledi. Acemoğlu, "Küresel politik ve ekonomik sistemin değişmemesi artık mümkün değil. Özelde sağlık sisteminin, genelde ise tüm devlet sisteminin etkin çalışmadığı görüldü" dedi.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'na (DEİK) bağlı Dünya Türk İş Konseyi tarafından 1 Nisan'da düzenlenen koronavirüs konulu webinar'a konuşmacı olarak MIT Üniversitesi öğretim üyesi, ekonomist Prof. Daron Acemoğlu ve Harvard Üniversitesi Genetik ve Metabolizma Hastalıkları Bölüm Başkanı Prof. Gökhan Hotamışlıgil katıldı.

Prof. Daron Acemoğlu, webinar'da şu mesajları verdi:

Salgının ekonomik etkileri çok derin olabilir. Salgına yakalanan insanların ekonomiye katkısı kayboluyor. Örneğin şu anda ABD'de önlemler nedeniyle nüfusun yüzde 50'si tüm üretim ve tüketim ağından çekildi. Bu, tedarik tarafını aksattığı gibi, müthiş bir talep daralmasına da yol açıyor.

"Her resesyonda firmalar batar, diğerleri devam eder. Bu doğaldır. Örneğin ABD'de her resesyon döneminde firmaların ortalama yüzde 3'ü batıyordu. Ama şimdi sorun daha derin, çünkü sadece ekonomik açıdan kırılgan şirketler değil, tedarik zincirindeki zayıf halkalardan etkilenen diğer şirketler de batmaya başlıyor.

DOĞRU ÖNLEMLER ALINIRSA AZALMADA KATLANARAK OLUR

Bu virüs, biz iktisatçıların ‘R0 (sıfır)' dediği modelle katlanarak artıyor. Artış hızı, tamamen ‘contact ratio' ile bağlantılı. Bunu etkilemenin tek yolu, sosyal temasın sınırlandırılması. Çin, bu çarpan etkisini otoriter yöntemlerle bir anda azaltmayı başardı. R'ı 1'in altına indirdiğiniz andan itibaren de tam tersine katlanarak azalmaya başlıyor. Yani salgın katlanarak yayıldığı gibi, doğru önlemler alındığında da katlanarak azalıyor. Bu da umut verici bir şey.

Şimdi kritik soru şu: Bu salgını önlemenin tek yolu, Çin gibi otoriter olmak mı? Hayır. Örneğin Singapur, Tayvan, Japonya, Güney Kore'de otoriterliğe kaymadan başarılı sosyal ve ekonomik tedbirlerle krizi yönetebildiler ve ekonomilerini de hızla rayına döndürebildiler. Bu örnekler, Çin otoriterliğinden farklı yollar olduğunu da gösterdi.

KÜRESEL VE EKONOMİK SİSTEMİN DEĞİŞMEMESİ MÜMKÜN DEĞİL

Küresel politik ve ekonomik sistemin değişmemesi artık mümkün değil. Özelde sağlık sisteminin, genelde ise tüm devlet sisteminin etkin çalışmadığı görüldü ve de devletin müdahalesi çok arttı. ABD'de bile devlet müdahalesinde geç kalındığı ve gereğinden az olduğu eleştirileri var. Devletin ABD ve Avrupa'da bugüne kadar hiç olmadığı bir rolü oynaması bekleniyor ama böyle bir kurumsal yapıları yok.

Dünya, buna benzer bir krizi 1929 Büyük Buhran ve 2.Dünya Savaşı'nın ardından yaşamış, devletin kontrolü artmıştı. Ancak planlı bir şekilde önce ekonomi canlandırıldı, refah devleti oluşturuldu, sonra sivil toplum ayağa kalktı ve bu sayede demokratikleşme gelişti. Çin'in krizi otoriterlikle aşmasının, diğer Asya ülkelerinin ise otoriterliğe kaymadan aşabilmesinin nedeni, Çin haricindeki ülkelerde sivil toplumun güçlü olması ve devletin gücünü dengeleyebilmesi. Bu ülkelerde devlet ile özel sektör eşgüdümlü çalışarak krizi aştı, halk da tüm önlemlere uydu ve devleti denetledi. Devletin gerçekten kuvvetlenmesi ama bunun da çok iyi denetlenmesi lazım. Tüm dünyada yeni demokratik kurumların kurulması şart.

TURİZMİN KENDİSİNİ TOPARLAMASINI ZOR GÖRÜYORUM

Fed'in politikaları, zaten 2008 krizinden bu yana süregelen bir stratejinin parçası. Para politikasına kısa değil, orta vadeli bakmamız lazım. Ama krizi aşmanın yolu, sadece para politikasında değil. Reel ekonomide, tedarik zincirinin çok desteklenmesi gerekiyor. Kritik husus şu: Nasıl olur da çalışan nüfusu kademeli olarak üretime geri döndürebiliriz? Bunu planlamamız şart.

Sosyal mesafe önlemlerinin birkaç yıl daha devam edeceği ve bar/restaurant gibi kalabalık iş modellerini tamamen dönüştüreceğini düşünüyorum. Bunun yanı sıra, konferans ve turizm sektörleri de en azından birkaç yıl çok radikal şekilde yavaşlayacak. Aşı bulunsa dahi psikolojik travma nedeniyle uluslararası turizmin birkaç yıl daha kendisini toparlamasını zor görüyorum.

TÜRKİYE EKONOMİK AÇIDAN KÖTÜ BİR DURUMDA YAKALANDI

Gelişmiş ülkelerde salgın kontrol altına alınmaya başladıktan sonra, henüz kontrol edememiş ülkelerden gelenleri sınırlandıracaklar. Bu bir yandan küreselleşmeyi etkileyecek, diğer yandan da geçiş engellenemeyeceği için yeni salgın dalgaları da yaratabilir.

Bu salgın, aslında çok ciddi bir sorunu ortaya çıkardı: Tüm dünyada kurumsal yetkinlik azalmıştı. Örneğin bu krizde CDC (Centers for Disease Control and Prevention) hızlı hareket edemedi, çünkü Trump yönetimi kurumu zayıflatmıştı, üzerinde baskı kurabildi. Ama Fed hızlı aksiyon alabildi, çünkü kurumsallığı sayesinde Trump yönetiminin Fed üzerindeki nüfuzu sınırlıydı.

Türkiye, ekonomik açıdan kötü bir durumda yakalandı krize. Fed'in sınırsız aksiyonu, Türkiye dahil tüm ülkelerin yapması gerekeni gösterdi zaten.

HOTAMIŞLIGİL: KURUMSAL EREZYON ÖLÜMLERİ ARTIRIYOR

Webinar'a konuşmacı olarak Harvard Üniversitesi Genetik ve Metabolizma Hastalıkları Bölüm Başkanı Prof. Gökhan Hotamışlıgil de katıldı.

Prof. Hotamışlıgil’in webinar'da verdiği mesajlar şöyle:

Covid-19, aşina olduğumuz bir virüs ailesinin hiç tanımadığımız bir üyesi. Virüsleri bulaşıcılık ve öldürücülük açısından kıyasladığımızda, Covid-19'un Ebola, MERS ve SARS'a nazaran öldürücülüğü düşük, ancak bulaşıcılık oranı onlara nazaran yüksek. Daha da kötüsü, semptomları hemen belirmiyor. Bu nedenle, örneğin SARS'ın öldürücülük oranı çok daha yüksek olmasına rağmen semptomları hemen çıktığı için tedavi altına alınabiliyorsunuz. Covid-19'da ise semptomlar günlerce kendini göstermiyor. Bu nedenle hem tedavinizi geciktiriyor hem de çok daha fazla kişiye bulaştırmanıza yol açıyor.

Tüm ülkelerde ‘kurumsal erozyon' yaşanıyor, bu da ölümleri arttırıyor. Bunu ABD'de net olarak yaşıyoruz. Trump yönetimi çok geç ve yetersiz müdahale etti.

Bu kriz, virüslerin konvansiyonel silahlardan daha zarar verici olabileceğini gösterdi. Bu, önümüzdeki dönemde askeri endüstri cihazlarından tıbbi cihazlara yatırımları arttırması açısından olumlu oldu, ama ileride virüsler üzerinden farklı savaşların da önünü açtı.

ABD SAĞLIK SİSTEMİ KRİZLE MÜCADELE EDEMEZ

ABD sağlık sistemi krizle mücadele edemez durumda. Bu salgın öncesinde de zaten çok derin sorunları olan bir sistemdi. İlk başta, maliyeti çok yüksekti. Yüksek olduğu için de tüm hastaneler kapasite sınırında çalışıyordu. Dolayısıyla salgınla başa çıkabilecek ek bir kapasite yok. İkinci olarak, sistem içerisinde muazzam bir eşitsizlik var. Bunlar, krizin derinleşmesine neden oluyor.

Diğer taraftan sistemin çökmesinin, sistemin bizatihi kendisiyle de doğrudan ilgisi olmayabilir. Zira İtalya'da ABD'nin tersine hem daha yüksek kapasite hem de daha sosyal bir sağlık sistemi var, ama ona rağmen en büyük kriz orada yaşanıyor. Ancak şu kesin: Sağlık sistemi reformu, önümüzdeki Başkanlık seçiminin birinci gündem maddesi olacak.

Aşının kısa vadede bulunması pek olası değil. Çünkü bir aşının kitlelerce kullanımına izin verilmeden önce güvenlik-etkinlik-koruyucu aşamalarının geçilmesi gerekiyor. Bu test süreçleri çok uzun sürüyor. Her türlü yan etkisini gözlemleden bir aşının piyasaya çıkmasına izin verilemez. "yüzden hemen çok kısa sürede bir aşı çıkması mümkün değil.

ÇÖZÜM ÇOK KISA SÜREDE OLMAYACAK

Diğer taraftan şaşırtıcı derecede olumlu bir husus, aşı araştırmaları inanılmaz bir hızla ilerliyor. Dev şirketlerin yanı sıra küçük inovatif şirketler de aynı hedef doğrultusunda çalışıyor. Dünyanın her yerinde bilim insanları rekor hızda virüse dair bulgular elde ediyor. Artık çok daha hızlı ve inovatif aşı teknolojileri de mevcut. Yani bir çözüm bulunması yüksek olasılık, ama çok kısa sürede olmayacak.

ŞU ANDA İLK DALGADAYIZ, YENİ DALGALAR YAŞAYABİLİRİZ

Bir uçta, bütün ülkelerin eş zamanlı ve kuvvetli bir şekilde önlem alarak virüsü yenmesi. Ancak ülkeler arası dengesizlikleri göz önüne alırsak, bu çok düşük bir ihtimal.

Diğer uçta ise ‘sürü bağışıklığı' (herd immunity) var. Ben bunun kabul edilebilir ve insani bir strateji olmadığına inanıyorum. Ancak ilginçtir ki İsveç şu anda adı konmamış bir sürü bağışıklığı stratejisi uyguluyor. Keza Brezilya da, Türkmenistan da. Bu çok riskli bir senaryo. Sağlık sisteminizin müthiş kuvvetli olması lazım. İsveç'in başarıp başaramayacağını göreceğiz.

Bu iki uç senaryonun arasında bir yol da, toplumun çoğunluğu bağışıklık kazanana kadar salgını kontrol altına almaya çalışmak. Bu, Türkiye dahil hemen hemen tüm ülkelerin senaryosu.

Dördüncüsü de, orta vadede ilaçların da çıkmasıyla, Covid-19'u hayatımızın bir parçası haline getirmek. Yani bir noktadan sonra grip gibi yaşamaya alışık olacağımız bir noktaya gelebiliriz.

Yeni dalga olur mu? Muhtemelen evet. Ancak hazırlıklarımızı iyi yaparsak, sonraki dalgalarda ülke çapında kapatmalara ve tedarik zincirlerini kırmaya gerek kalmadan, çok daha küçük ölçekli müdahalelerle atlatabiliriz.

TEMASSIZ BİR YAPIYA GEÇECEĞİMİZE İNANMIYORUM

Müteakip dalgaları atlatabilmek için kilit husus, ilaç veya aşı bulunması. Bunun için de en önemli husus, serolojik testler. Yani hastalığı geçiren kişilerin de analiz edilmesi ve nasıl atlattıklarının/bağışıklık kazandıklarının anlaşılması gerekiyor. Verilen rakamların çok ötesinde milyonlarca insan bu hastalığı geçirip farkında olmadan bağışıklık geçirdi, geçirecek ve üretime geri dönecek. Bunun nedenlerini bulmamız lazım.

İnsanoğlunun tamamen steril, kimseyle temas etmediği bir toplum yapısına geçeceğimize inanmıyorum. Bu salgını bir şekilde aşacağız.

TÜRKİYE BİRİNCİ DALGAYI YAŞIYOR

Bunun laboratuvar ortamında oynanmış veya yapay bir virüs olduğuna dair kanıt şu anda sıfır. Bunu net olarak söyleyebilirim. O yüzden bu tarz dezenformasyonlara takılıp komplo teorileri üretmenin anlamı yok.

"Türkiye şu anda birinci dalgayı yaşıyor. Test sayısı arttıkça vaka sayısı daha da artacak. Kısa vadede 5 aksiyon şart:

Öncelikle sağlık kapasitesinin sıradışı yöntemlerle artırılması gerekiyor. Örneğin burada Boston'da son sınıf tıp öğrencileri de hastaneye çağrıldı.

Sağlık personelini çok iyi korumamız gerekiyor.

Test sayısını acilen arttırmalıyız.

Sahadaki çalışanlardan geri bildirim alınması ve buna göre pratik çözümler üretilmesi lazım.

Serolojik testlerin yapılması şart.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

Dünyaca ünlü ekonomist Acemoğlu: Şirket ve banka bilançoları negatif

Güncel Haberleri