Kazan Bölgesi, İslamcılık tarihi açısından büyük önem taşıyor. Özellikle 19’uncu yüzyılın sonlarından itibaren İslâm dünyasının ilim ve kültür merkezlerinden biri haline gelen Kazan Bölgesi’ndeki dinî uyanış konusu ise Abdullah Bubi’nin ‘Hakikat Yahut Doğruluk - Kur’ân’da Nesh’ (1904-1906 ) adlı eserinde anlatılıyor. Kazan Tatarları üzerine detaylı çalışmalarıyla bilinen Ömer Hakan Özalp, Karar’ın sorularını yanıtladı:
* Kazan bölgesinin önemini kısaca izah edebilir misiniz?
Malumunuz, uzun bir tazyikin neticesinde 16’ncı yüzyılın ortalarında Kazan’ın düşmesiyle başlayan yaklaşık iki asırlık Hıristiyanlaştırma ve Ruslaştırma çabası, kimlik ve varlıklarını korumak için eşine az rastlanır bir mücadele sarf eden Tatarların din ve kültürlerine sıkı sıkıya sarılmalarıyla neticesiz kalmıştı. Kazan Türkleri, baskının nispeten hafiflediği bir dönemde ilmî ve entelektüel alana yönelerek, ayırım yapmaksızın eski-yeni her kesimden İslâm âliminin eserlerini okumaya, yayımlamaya ve tercümeye başlamış. Bu meyanda, İstanbul’un yanısıra Mısır, Beyrut ve Hindistan matbuatını da izlemiş. Bunun sonucunda da kısa bir süre içinde Kazan bölgesi o günkü İslâm dünyasının parlak ilim-kültür merkezlerinden biri haline gelmiştir.
* Kazan Tatarlarının malum olan İstanbul ve hilafetle münasebetleri de bahse değer herhalde?
Evet, İstanbul’la ilişkileri son derece güçlüydü. Buradaki her türlü gelişmeyi, basını ve çıkan eserleri takip eder, İstanbul Türkçesine yakın bir dil kullanmaya çalışır, okumak üzere öğrenciler gönderir, önemli kitapları Tatar lehçesine aktarır, fetvalar alır, hilafete bağlılıklarını bildirir, gazeteler hemen her gün Türkiye’yle ilgili haberler yayımlardı.
* Cedidcilik ne demektir kısaca?
Dinî düşüncenin ihyası, yeniden inşası ve İslâm dinini ilk haline döndürme ve Kur’ân ve sünnetin önüne geçen hurafeleri temizlemeyi istihdaf eden öze-kaynağa dönüş ve ihya hareketidir, denilebilir. Bu hareket, bir reform olmayıp dinin, temel itibariyle Allah’ın indirdiği şekliyle anlaşılıp, günümüz toplumlarında uygulanamayacak fıkhî konuların, şer‘î kaynaklardan hareketle uygulanabilecek şekilde yeniden düzenlenmesidir.
* Cedidcilik Kazan Türklerine ne kazandırmıştır sizce?
Batı kültürüne bizden daha açık olmaları ve bu kültürle daha erken tanışmış olmalarının tesirini de dikkate alarak söylersek Kur’ân’ın tercümesi, anadille ibadet, kadın hakları, kadınların seçme-seçilme hakları, cumhuriyet, hutbelerin Arapça yerine Tatarca okunması, ictihad meselesi, banka faizi, din-devlet ayrımı, tesettür gibi pek çok dinî-içtimai mesele bu bölgede birçok yerden, hatta bizden bile önce tartışılmış ve bu sebeple Kazan bölgesi bir faikiyete mazhar olmuştur.
* Bubi’nin Türkiye Türkçesine aktardığınız bu kitabının yazılış gayesi nedir?
Yabancı din adamlarının, sayıları bazı İslâm âlimlerince 300’e kadar çıkarılan mensuh ayetlerin çokluğundan dolayı İslâm’a dil uzatarak, ‘bunun, Kur’ân’ın Allah tarafından gelmediğinin göstergesi olduğunu’ öne sürmelerinden yola çıkan Bubi, nâsih-mensuh kitaplarını tarayıp muteber tefsirlere başvurarak, mensuh sayılan âyetlerin tefsirleriyle nüzul sebeplerini araştırır. Ve âyetlerin hikmetlerini ortaya koymak suretiyle, Suyûtî tarafından sayıları 20’ye kadar düşürülen mensuhların da çoğunun aslında mensuh olmadığını ispatlamaya, hakikatlerini ortaya koymaya çalışır. Abdullah Bubi, kitabında, bu ana konunun yanısıra, onunla bağlantılı meselelere ve yaşadığı dönem ve toplumda görülen birtakım problemlere de değinmiştir.
OSMANLILAR İÇİN RUSLARA BAŞKALDIRDI
* Biraz da kitabın yazarı Abdullah Bubi hakkında bilgi verir misiniz?
Abdullah Bubi 1871'de dünyaya geldi. Tahsilini, kendi köylerindeki İj Bubi Medresesi’nde tamamlayarak aynı medresede hocalık yapmaya başladı. Dinî derslerin yanında usul-i talim, tarih, edebiyat, fen ve dil okutulan ve Rusça da öğretilen bu medreseyi usul-i cedidde eğitim veren ve Rusya’nın her tarafından öğrenci çeken örnek bir medrese haline getirdi. Bubi, bir süre sonra dinleri incelemeye koyuldu ve nihayet, Abduh ve Ahmed Midhat Efendi gibi ilim adamlarının tesirleri ile kendini “din'i medeniyete tatbik” işine verdi. Dinin taassup ve hurafelerden arınması, hutbe ve vaazların Tatarca yapılması konularında gazete ve mecmualara yazılar yazıp Rusya Müslümanlarının dinî ve siyasi içerikli toplantılarına aktif olarak katıldı. Hıristiyanlığı kabule zorlanmış olan Tatarların (Kreşin) mühim bir kısmının tekrar İslâm'a dönmelerini sağlayan Bubi’nin, medresesi 1912'de, Rus hükümetince kapatılıp kardeşiyle birlikte kendisi de Panislamist oldukları ve Osmanlı donanması için para topladıkları gerekçesiyle hapis ve sürgün cezasına çarptırıldı. Bilahare yerleştiği Kolca’da, verem olmasına rağmen, Müslüman kardeşleri olan Osmanlı Türklerine karşı savaşmamak için, Ruslara karşı düzenlenen isyan hareketinin başını çekti. Abdullah Bubi, 7 veya 8 Şubat 1922'de dünyaya gözlerini kapadı.