SAMİ BAYRAKTAR
Araplar’ın Anadolu’ya ilk göçleri savaşlarla oldu. Gerek İslam’ın yayılma dönemlerinde gerekse Osmanlı ile yapılan savaşlarda Anadolu’ya yapılan seferler sonrasında pek çok Arap ülkelerine dönmeyerek Anadolu’da kaldı. Sonraki süreçte, ülkelerinde baskıya maruz kalan Arap Alevileri Türkiye topraklarına sığınarak Tarsus ve Adana bölgelerine yerleştiler. Bu sebeplerin dışındaki Arap ailelerinin Anadolu’ya yerleşmelerinin temel nedeni ise ticaret. Osmanlı dönemindeki en büyük göç dalgası 1. Dünya Savaşı öncesinde yaşandı. Suriye bölgesinde Şerif Hüseyin’in başlattığı isyan, 1916 yılında bastırıldı. Ardından Suriye, Hicaz ve Mezopotamya bölgelerindeki yaklaşık 5 bin Arap ailesi İç ve Batı Anadolu bölgelerine nakledildi.
‘KAŞ YAPALIM DERKEN...’
Arap göçünün son ve en büyük dalgası Suriye’den geldi. 2011’de başlayan iç savaşın ardından Anadolu’ya sığınan Suriyeliler’in sayısı AFAD’ın mart ayı rakamlarına göre, 2 milyon 733 bin 784. Bu Suriyeliler’in 282 bini kamplarda yaşarken büyük çoğunluk Türkiye’nin farklı kentlerine dağılmış durumda.
Gayriresmi rakamlara göre 3 milyonu aşan Suriyeli, Türkiye’de hukuken ‘mülteci’ değil. Türkiye’nin Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu ‘coğrafya’ kısıtlaması nedeniyle Avrupa’dan gelenler dışındaki göçmenler ‘mülteci’ kabul edilmiyor. Suriyeliler Türkiye’de ‘Uluslararası Geçici Koruma Altındaki Kişiler' statüsünde. Ancak bu statü, mülteci statüsünün sağladığı hak ve imkanları sunmaktan uzak.
Suriyeliler’in kalıcı olduğu artık herkesin kabulü. Hükümetin bu misafirliğin vatandaşlığa dönüştüreleceğini açıklamasıyla tartışmalar da başladı. Vatandaşlık verilmesini savunanların dayandığı iki temel sebep var: Ensar duygusuyla muhacirlere sahip çıkmak ve ‘kalifiye’ Suriyeliler’i ülkeye kazandırmak.
Vatandaşlık verilmesine karşı olmayan ancak uyum süreci işletilmeden aceleyle adım atıldığını söyleyen uzmanlara göre, ‘kaş yapalım derken göz çıkartılabilir.’ Suriyeliler konusunda ilk saha araştırmasını yapan Gazi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Murat Erdoğan böyle düşünenlerden. Erdoğan, Türk toplumunda ‘Bizim hakkımız Suriyelilere veriliyor’ düşüncesinin yaygınlaştığını iddia ediyor.
IRKÇI TEPKİLERE DİKKAT!
Tartışmanın bir başka boyutu ise ırkçı tepkiler. Suriyeliler’i ‘ülkelerini savunmayıp kaçan hainler’ olarak gören yaklaşımlar, gazete manşetleri ve sosyal medya aracılığıyla yayılıyor. Koç Üniversitesi’nden Doç. Dr. Şener Aktürk, tepkileri çoğulcu ve demokratik bir toplumun gereği olarak görüyor, eleştirilere rağmen Türkiye’nin Suriyeliler’e karşı en misafirperver ülkelerden biri olduğunu belirtiyor. Ancak Doç. Dr. Murat Erdoğan’a göre, Türkler’in duyguları yönetilemezse süreç tehlikeli bir noktaya doğru gidebilir.
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ (ARAŞTIRMACI-YAZAR):
BİZE DE “ŞAM’A ŞAM’A” DİYORLARDI
Rumeli’de gayri müslimler kendilerini güçlü buldukları anda Müslümanlar’a “Şam’a Şam’a” diye hakaret edermiş. Yani “Sizi Şam’a kadar süreceğiz” demek istiyorlar. Bunlar, Şevket Süreyya Aydemir’in ‘Suyu Arayan Adam’ kitabında ayrıntılı anlatılır. Biz Anadolu’yu son anda elde tutabildik. Eğer Anadolu’yu elde tutamasaydık gideceğimiz yer Şam’dı. Geçmişte Şam ile imtihan edilen bir milletin çocuklarının bugün Şam’dan gelenlere dudak bükmesi ahlaki ve İslami bir şey değil. ‘Ülkelerini savunmayıp kaçtılar’ deniyor. Balkan Harbi’nde Üsküp’ü, Selanik’i silah atmadan teslim etmek zorunda kaldık. O zaman biz de mi hainiz? Ne yapacaklardı? Ülke birbirine girmiş. Bir taraftan İran, Suriye, Hizbullah, Esad, diğer tarafta başka devletler, bir sürü örgüt, kimin eli kimin cebinde belli değil. Halep düne kadar bizim vilayetimizdi. Gaziantep, Maraş Halep’e bağlıydı. Bizim millet telakkimizde böyle kafatasçı yaklaşımlara yer yoktur.
PROF. DR. ERDAL TANAS KARAGÖL:
TÜRKİYE İÇİN BİR FIRSAT
Maalesef çeşitliliği unuttuk. Suriyeliler’in vatandaşlığa geçişi, aslında Türkiye için bir fırsattır. Türkiye’nin cazibe merkezi, finans merkezi, yatırım merkezi olma hedeflerinden bahsediyoruz. Bu fonksiyonların yerine getirilmesi için bu çok önemli. Türkiye bu sınavı başarıyla yönettiği ve topluma bunu anlattığında, göçle gelenlerin çok önemli katkıları olacağını düşünüyorum.
DOÇ. DR. MURAT ERDOĞAN:
ENSAR DUYGUSUNU KENDİ ELİMİZLE TÜKETİYORUZ
“Suriyeliler’in vatandaşlığını konuşmamız gerekir” diyen ilk kişilerden biriyim. Bunu, saha araştırmalarımızda gördüğümüz tablo sunucu geçen yıl söyledik. Ancak vatandaşlık vermenin şekli ve yöntemi önemli. Önce uyum süreci olmalı. İnsanların dil öğrenmesini, iş sahibi olmasını sağlayacak mekanizmalar işletilmeli. Bu mekanizmaları atlayıp direkt vatandaşlığın gündeme getirilmesi ister istemez siyasi ve toplumsal krize sebep olur. Mesela, ‘bir bölümü alınacak, hepsi alınmayacak’ deniyor. Bu, bana göre uygulanabilir değil. Çocuğu aldığınızda ailesini almayacak mısınız? Ensar duygusunu da kendi elimizle tüketiyoruz. ‘Nitelikli olanları alacağız’ dediğinizde size katkısı olmayanları ne yapacaksınız? Sadece Suriyeliler ile ilgili değil, Türk toplumuyla ilgili de hazırlık süreci işletilmeli. “TOKİ’den ev vereceğim” dediğinizde Suriyeliler gariban olarak değil, rakip olarak görülüyor.
DOÇ. DR. ŞENER AKTÜRK:
ESAD ÖDÜLLENDİRİLMESİN
Elbette belli koşullara bağlı olarak bazı Suriyeliler’e vatandaşlık verilebilmeli. Bunu, Türkiye’nin tarihine ve misyonuna uygun bir politika olarak görürüm. Fakat ideal seçenek, geri dönüşün mümkün kılınmasıdır. Bu yapılmazsa milyonlarca muhalifi ülke dışına sürmüş olan Esad rejimi, işlediği bu insanlık suçu için ödüllendirilmiş olur.
SURİYELİLER NE DİYOR?
BÖYLE SÜRMEZ DEVRAN DÖNER
AHMED ABDULBARİ (GAZETECİ):
Suriye’de savaş bugün bitse bile ülke 30 yıldan önce normale dönemez. Bu insanları 10-20 yıl daha belirsizlik içinde tutmak doğru olmaz. Vatandaşlık verildiğinde hem Suriyeliler’in aidiyet hissi güçlenir hem de Türkiye Suriyeliler’in eğitimlerinden, yeteneklerinen istifade etmiş olur. Avrupa istifade edeceğine neden Türkiye faydalanmasın? Elbette vatandaşlık birtakım kriterlere bağlı olmalı. Kendi geçimini sağlayabilecekler, eğitimli olanlar, güvenlik riski oluşturmayanlar alınmalı.
BİLAL ÖMER (TIP DOKTORU):
3 milyondan fazla Suriyeli yaşıyor bu topraklarda. Onları geri göndermiyorsanız hukuken meşru bir hayat imkanı sunmalısınız. Mevcut prosedüre göre Suriyeliler ne ev kiralayabilir, ne konut sahibi olabilir ne de iş yeri açabilir. Bunlar, devletin kolaylık sağlamasıyla, memurun inisiyatif kullanmasıyla oluyor. Suriyeliler’in durumu, Türkiye’deki gecekondu meselesine benziyor. Devlet gecekonduya elektrik veriyor, su veriyor, kapısına asfaltı döküyor ama resmi olarak tanımıyor, ruhsatını vermiyor. Suriyeliler’e vatandaşlık verilmesi bu çarpık durumu ortadan kaldıracaktır. “Suriyeliler’in eğitimlileri Avrupa’ya gitti, geriye vasıfsız olanlar kaldı” iddiası doğru değil. Evet, burada mesleklerini yapamayan, çalışma izni alamayan doktorlar, mühendisler Avrupa’ya gitti ama geride kalanların çoğu yine eğitimli. Birçok doktor, mühendis, çalışma izni olmadığı için tekstilde çalışıyor, tezgahtarlık yapıyor... Almanya 2015’te bin 500 Suriyeli doktora kapılarını açtı. Türkiye hala tartışıyor... Şu göz ardı edilmemeli; Türkiye yüz yıldır Arap coğrafyasından uzak tutuldu. Suriye böyle kalmaz. 3 milyon Suriyeli ve çocukları entegre edilirse devran döndüğünde ilk söz hakkı Türkiye’nin olur.
HASİP ARKAVİ (ARAPÇA ÖĞRETMENİ):
Osmanlı Devleti dağılmadan önce Suriye ve bütün Arap ülkeleri Osmanlı sınırları içindeydi. Ne zaman Osmanlı dağıldı, insanların kalplerine ve vatanlarına çizgiler çizildi. Bence Suriyeliler’e vatandaşlık vermek bu çizgilerin ortadan kaldırılması anlamına gelir. İslam alemini bu hale getiren, topraklarına ve kalplerine çizilen suni çizgilerdir.