SAMİ BAYRAKTAR
Anadolu, tarih boyunca kitlesel göçlerin hedefi olmuş bir coğrafya. Son 150 yıllık süreçte Türkiye topraklarına gelenlerin sayısı 5 milyon civarında. 19. yüzyılın son çeyreğinde Anadolu nüfusu yüzde 25, yani 4'te bir oranında artmıştır. Bugün Türkiye nüfusunun yüzde 30-35'nin göçmenler, göçmenlerin çocukları ve torunlarından oluştuğu hesap ediliyor. Bu oran, 78 milyonluk nüfusun neredeyse yarısı.
Asırlar öncesi dayanan bu nüfus hareketliliği, kültürel zenginliğin yanı sıra, köklü toplumsal ve siyasal sonuçların da kaynağı aynı zamanda. Osmanlı, göçle kurulup gelişirken Cumhuriyet'i şekillendiren temel unsurlardan biri de göç olmuştur. Prof. Kemal Karpat bu gerçeği şöyle ifade ediyor: “Bugünkü Türkiye'nin nüfus bakımından en önemli dönemi şüphesiz ki; Osmanlı Devleti süresidir. Osmanlı göçle başlamış ve göçle dağılmıştır. 1912/13, 1930'lu ve 1950'li yıllarda yaşanan göçler sayesinde, toplumsal siyasal ve kültürel değişiklikler ana karakterini kaybetmeden devam etmiştir. Türkiye, sözün kısacası göçler sayesinde kurulmuş, değişmiş ve bugünün milli devleti haline gelmiştir.” (Türkiye'nin Göç Tarihi / Bilgi Üniversitesi Yayınları)
Anadolu, asırlarca farklı din ve ırklardan göçmenlerin sığındığı güvenli liman olurken bunda hem toplum hem devlet tarafından gösterilen misafirververlik ve 'kabul kültürü' önemli rol oynamıştır. Bu kültürün doğal bir sonucu olarak vatanlarında barınamaz hale gelen Suriyeliler de Anadolu'ya sığınmıştır. 100 yılda gelenlerin sayısı 2 milyon iken 5 yılda 3 milyondan fazla Suriyeli'nin Türkiye topraklarına akın etmesi Anadolu'nun tarihi misyonunun artarak devam ettiğini gösteriyor.
'KABUL KÜLTÜRÜ'NDE SORU İŞARETLERİ
Türkiye, yüzyılın başındaki büyük göç meselesine benzer bir tabloyla karşı karşıya. O göçler Türkiye'yi şekillendirmişti. Şimdi cevabı aranan soru; Suriyeliler'in Türkiye'nin geleceğini nasıl etkileyeceği ya da Suriyeliler'in Türkiye'nin geleceğin de nasıl bir yere oturacağı. 'Vatandaşlık' tartışmasında ortaya konan görüşler, tepkiler ve bazı kesimlerin sergilediği ırkçı tutum, Anadolu'nun 'kabul kültürü'ne dair soru işaretlerine sebep oluyor.
GÖÇMEN GELDİĞİ YERİ YÜKSELTİR / Prof. Dr. Kemal Karpat
Göçmenler girdikleri cemiyeti değiştirdikleri gibi kendileri de değişir; çünkü yeni muhit göçmenin kendisini tanıtmak, hayatını emniyet altına almak ve bilhassa sosyal bakımdan yükselmek için mücadeleye sevk eder. Güney Amerika'nın devlet başkanlarının, bakanlarının yüzde 40'ının Suriye ve Lübnan'dan gelen Osmanlı göçmenleridir. Göçmenler halk arasından geldiği için daha gerçekçi hareket eder, dolayısıyla toplumuna daha faydalı olabilir. (Marmara Belediyeler Birliği Göç Tarihi Sempozyumu)
CUMHURİYET OSMANLI MİRASINI REDDETTİ / Prof. Dr. Ayhan Kaya (Bilgi Üniversitesi)
Cumhuriyeti hazırlayanlar göçlerle birlikte gelen batı deneyimi olan, Balkan deneyimi olan aydınlar ve entelektüeller. Yani Kemal Atatürk'ünden tutun da Celal Bayar'ına varıncaya kadar. Orada maruz kaldıkları dışlayıcı tutum karşısında Anadolu'ya geldiklerinde bu defa kendileri müslüman olmayana karşı dışlayıcı tutum sergiledikleri söylenebilir.
Cumhuriyetle birlikte diğer ulus devletlerde olduğu gibi bir homojenleşme, tek tipleştirici arzusu oluyor ve daha çok Türk-Sünni Müslaman unsurlarını öne çıkaran bir millet anlayışı ortaya çıkıyor. Bu, Osmanlıdan alınan çok kültürlü mirasın biraz reddi anlamına geliyor. Orada ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Diğer yandan Balkanlar'dan gelenler kent soylu insanlar. Bu yönüyle ulusal burjuvazinin nüvesini oluşturuyorlar. Tarım ve zanaattaki becerilerini Anadolu'ya aktarıyorlar.
TÜRKİYE'NİN BEKASINI GÖÇMENLERE BORÇLUYUZ / İsmail Küçükkılınç (Araştırmacı-Yazar)
Osmanlı topraklarını kaybede kaybede elimizde sadece Rumeli ve Anadolu kaldı. Bu insanlar şunu gördüler; artık müslümana Anadolu ve Rumeli dışında hayat hakkı yok. Nerede Türk, müslüman varsa yok ediliyor. Nerede gayr-i müslim nüfus varsa oranın Osmanlı'nın elinden alınması için bahane ediliyor. Başlarına geleni gördükleri için Anadoluyu daha bir istekle savundular. Hem 1. Dünya Savaşı, hem Teşkilat-ı Mahsusa'da, hem Ermeni tehcirinde Kafkasya, Rumeli göçmeni ittihatçıların ağırlıkta olmasının sebebi budur. Kılıç artığı olarak geldikleri için Anadolu'yu sığınacak son liman olarak gördüler. Yoksa katledile katledile Şam'a kadar sürülecektik. Anadolu'yu son kale olarak savunurken intikam hissi içinde değillerdi. Cumhuriyetten sonra 400 bin Rum göç ettirildi. Hiçbirinin burnu bile kanamamıştır.
GÖÇ EDEN MÜSLÜMANLAR TÜRK OLDU / Doç. Dr. Şener Aktürk (Koç Üniversitesi)
Türkiye, göçmen ve muhacirlerin kurduğu, mazlumların sığınağı olmuş bir ülke. Osmanlı, sadece Müslümanların değil Museviler başta olmak üzere Macar Protestanlar gibi Katolik Avrupa’nın zulmünden kaçan pekçok din ve mezhebin sığındığı bir güvenli liman oldu. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda bile Türkiye nüfusunun %40 kadar kısmının göçmen kökenli olduğu iddiası var ki buna 20.yüzyılda yeni göç dalgaları eklendi. Bu konuda birbiriyle bağlantılı iki noktayı vurgulamak isterim. Birincisi, Cumhuriyet rejiminin, Osmanlı devletinde din temelli olarak tanımlanan dört büyük milletten “İslam milleti” olarak bilinen en büyüğüne “Türk milleti” ismini verdiğini ve diğer üç milleti de (Ermeni, Musevi, Rum) “resmi azınlık” statüsüne indirgediğini düşünüyorum. Böylece Arap, Boşnak, Çerkes, Gürcü, Kürt, Laz, Pomak, Türkmen ve Zaza gibi onlarca yerli ve göçmen Müslüman etnik gruba “Türk” statüsü verildi. Ve 1920’lerden 1990’lara kadar farklı etnik kökenlerden yüzbinlerce Müslüman göçmen Türkiye’ye gelip Türk oldu. Oysa anadili Türkçe olan Karamanlılar Hristiyan oldukları için, istemedikleri halde, Yunanistan’a gönderildi.
Oğuz boyu olup saf Türkçe konuşan Gagauzların Türkiye’ye göç etme talebi Hristiyan oldukları için kabul edilmedi. Bana kalırsa bunlar Türklüğün sınırlarının etnisite ve dil temelinde değil dini aidiyet temelinde çizildiği konusunda çok kuvvetli deliller. Bunun tersini iddia edenlerin daha kuvvetli deliller getirmeleri gerekir. Bununla bağlantılı ikinci iddiam da şu: Türkiye’nin (1923), Pakistan’ın (1947) ve İsrail’in (1948), dini aidiyetleri yüzünden, yani Müslüman veya Musevi oldukları için, ezilen, sürülen, öldürülen, mağdur edilen pek çok etnik grubun “nihai sığınağı” olarak kurulmuş ulus devletler olduğunu düşünüyorum. Avrupa egemenliğine giren Müslümanlara ve Musevilere eşit vatandaşlık, dinlerini özgürce yaşama imkanı ve haysiyetli bir varoluş fırsatı verilmediği için, periyodik katliam, pogrom ve soykırımların tabiri caizse Müslümanlığı ve Museviliği Avrupa’dan “dışarı itmesiyle” Türkiye ve İsrail Avrupa ve Rusya’daki milyonlarca Müslüman ve Musevi için sığınılacak tek güvenli liman olarak şekillendi. 1923’te kaç bağımsız Müslüman ülke kaldığını hatırlamakta fayda var.
ANADOLU'YA BÜYÜK GÖÇLER
Kırım Tatar Göçleri: Osmanlı topraklarına gerçekleşen ilk büyük çaplı Müslüman göç dalgası. 1783 yılında Çarlık Rusya’sının Kırım’ı ele geçirmesiyle başladı.
Büyük Çerkes Göçü: Anadolu'nun nüfus yapısını etkileyen en büyük göç hareketlerinden biri. Rusya'nın 1865'li yıllarda topraklarından sürdüğü 2,5 milyon civarında Çerkes göç etmek zorunda kaldı, yaklaşık 1 milyon civarı göç sırasında hayatını kaybetti.
1877-188 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi): Bulgaristan'daki 1 milyon 500 bin müslüman nüfustan yaklaşık 500 bini Osmanlı'nın elindeki topraklara sığındı. Bu savaşta 250 bindan fazla müslüman katledildi.
Balkan Göçü: 1912-1913 Balkan Harbi’nde Osmanlı, eski vilayetlerine yenildi. Bu savaşların sonucunda 413 bin müslüman Anadolu'ya göç etti. Balkanlar'da yaklaşık 2 milyon 300 bin olan müslüman nüfus göç ve katliamlar sonucu 870 bine düştü.
Mübadele: Cumhuriyet döneminin en önemli ve ilk göç hareketi, mübadele ile yaşandı. 1922-1938 yılları arasında Yunanistan’dan 400 bin kişi geldi.
Yugoslavya'dan göçler: Yugoslavya-Makedonya'dan Türkiye’ye Cumhuriyet döneminde 305.158 kişi göç etti.
Bulgaristan'dan göçler: Bulgaristan’dan göçler aralıklarla 1989 yılına kadar sürdü. Bu süre içinde yaklaşık 800 bin kişi geldi.
İran'dan göçler: 1979’da yaşanan İran İslam Devrimi sonrasında, çoğunluğu Azeri, Fars ve Kürt kökenli olmak üzere bir milyona yakın insan Türkiye'ye göç etti.
Irak'tan göçler: 1988 yılında Kuzey Irak'ta yaşanan Halepçe katliamı sonrası 51.542 kişi Türkiye'ye sığındı. 1991 yılındaki Körfez Savaşı sonrasında gelenlerin sayısı 467.489 kişiyi buldu.
YARIN: GEÇMİŞTE ŞAM'A ŞAM'A DİYE HAKARET EDİLENLERİN ÇOCUKLARI BUGÜN ŞAM'DAN GELENLERE DUDAK BÜKÜYOR!