BİRGÜL TEKÇE | KARAR
Araştırmacı Yazar Hüseyin Raşit Yılmaz, İyi Parti’nin Uygur Türkleri Raporu’nu KARAR TV'de açıkladı. Çin'in Uygur Türklerine uyguladığı şiddeti anlatan Yılmaz, özellikle kadınların sistematik cinsel tacize, işkenceye ve cebri kısırlaştırmaya maruz kaldığını belirtti.
KAMPLARINDA TUTULAN İNSAN SAYISI 7 MİLYONU AŞKIN
Uygur Türklerinin sesi olmak ve Doğu Türkistan’ın gerçeklerini tüm dünyaya duyurmak için hazırlanan, Çin Uygur Özerk Bölgesi İnsan Hakları Raporu UyghurReport web sitesinde yayınlandı. Çin Uygur İnsan Hakları Raporu'nu hazırlayan ekibin başkanı olan Hüseyin Raşit Yılmaz raporun detaylarını anlattı:
''Çin Komünist ideolojisi insanı bir mamul olarak görüyor, fabrika tezgahına koyuyor. Fabrikada bir mamul ham madde nasıl işleniyorsa insan malzemesini de cebren bir mamul gibi işliyor. Trajik bir tabloyla karşılaşıyoruz. 1940'lı yıllara kadar uzanan bir hikayesi var ama özellikle bunun mezalim boyutuna varması Cinping'le oldu. Toplama kampları, bir kuşak bir yol projesi Uygur bölgesinden kara vasıtasıyla çıkacağı için o bölgeyi Çinlileştirmek için hız verilen, 2014 sonrası bir proje olarak karşımıza çıkıyor'' ifadelerini kullanan Yılmaz sözlerini şunları ekledi:
''Biz 2014 yılından itibaren toplama kamplarında tutulan insan sayısının 7 milyonu aşkın olduğunu düşünüyoruz. Onlar şöyle düşünüyorlar 6 ayda ıslah edilebilecekler, 16 senede ıslah edilebilecekler, ömür boyu kalması iktiza edenler diye ama bir giriş çıkış bir sirkülasyon var. Tek seferde an itibariyle 3 milyona aşkın insanın bu toplama kamplarında tutulabildiğini düşünüyoruz. Bu inanılmaz bir şey. Burası yekpare homojen her yerde aynı şeylerin yapıldığı yerler değil. 500 bine aşkın ağırlıkla Uygur çocuklarının olduğu çocuk kamplarından, konvansiyonel manada hapishanelerden, toplama kamplarına, geçici gözetim merkezlerinden ve köle işçilik merkezlerinden yani zorunlu işçiliğin olduğu büyük fabrika komplekslerinden bahsediyoruz. Temelde 5 kategorisi var.''
RAPOR NASIL HAZIRLANDI?
Çalışmalar esnasında 12 ülkeden 53 farklı isimle 70 saati aşkın video kaydı olan mülakatlar gerçekleştirdiklerini belirten Yılmaz, ''Bizi de psikolojik açıdan çok zorlayan bir süreç oldu. Çok ağır travmalar yaşayan insanlar vardı. Sekizi Çin'deki kamplarda ve hapishanelerde bulunan insanlar. İkisi 2014 öncesine ait altı tanesi de 2014 sonrası kalmış ve bir şekilde kurtulmuş insanlardı. Bunların çoğu da çift vatandaşlı, başka ülke vatandaşı olduğu için ülkelerinin diplomatik çabası sonrası kurtulanlar'' dedi.
Çin Rejimi sadece Uygur Türklerine, azınlıklara, Türk soylulara değil kendi halkına karşıda bir anomali politika içerisinde olduğuna vurgu yapan Yılmaz, İnsanlar özgür iletişim kuramıyorlar. Üreteceksiniz ve politikaya karışmayacaksınız deniyor. Bu ikisini yapacaksınız ve bunun dışına çıkmayacaksınız deniyor'' şeklinde konuşan Yılmaz sözlerine şunları ekledi:
''11 Eylül ikiz kuleler saldırısı sonrası, küresel terörizm algısı çok yükseldi. Çin bunu uygun dalga bulmuş sörfçü edasıyla konjektörden istifade Uygur azınlığı ezmek ve asimile etmek için bir fırsat olarak gördü. Sizin New York'ta başınıza büyük bir trajedi geldi, biz bütünüyle sizi destekliyoruz yanınızdayız ama bakın bizimde başımıza böyle bir şey gelir, çok radikal insanlar yaşıyor Pakin'de diyerek daraltmaya başladılar. Halkta toplumsal reaksiyon olarak 2009 yılında Urumçi Olaylarına sebep veren daha sonra 2014 sonrası bütün Uygur entelektüellerinin hapsedilmesi süreci ve kitlesel göz altılarla devam eden süreci oluşturdu.''
Yılmaz Çin kamplarında yaşanan zulmü şöyle sıraladı:
AYAKLARDA PRANGALARLA ZİNCİR
''İstese kitlesel kıyımlar yapabilir. Çinlileştirmeye dair ideolojik bir saikle bir proje ve başarı hedefi olduğu için kitlesel kıyımlar yok. Ama insan kaybı çok fazla. Üçe altı metrelik 18-20 metrekarelik kapalı yerler buralar. İnsanların tuvalet ihtiyacını giderdiği köşesinde bir delik var. İnsanlar ayaklarından prangalarla zincirli ve bir tanesi de sağ ellerine bağlı tek elleri serbest durumda. Bu insanlar günde 300-400cc'yi aşmayacak sıvılarla besleniyorlar. Sıvının ne olduğunu tam bilmiyorlar. sürekli insanların üzerinde tıbbi deneyler yapıldığını düşünmemize sebep oluyor. İnsanlar tuvalet ihtiyacını giderirken bütün arkadaşları oraya bakmak zorunda çünkü başka bir yere bakmak kıbleye mi dönüyor, namaz mı kılıyor iması şüphesi doğuruyor. Herkes tuvalet deliğine bakmak zorunda. 7/24 kameralar ile izleniliyor. Kampların ve hapishanelerin tamamı böyle''
SİSTEMATİK CİNSEL SALDIRI
''Sistematik cinsel saldırı ve tecavüz var. Uygur erkek toplama kamplarında Çinli Han soylu polislerin yanında Uygur soylu memurlarda var. Kadın kamplarında hiç Uygur görevli yok, çünkü bu artık bir fuhuşa, ticarete de dönmüş durumda. Katalogdan oranın Çinlileri resimlerden isim seçip gelip tecavüz seansı düzenleyebiliyor. Bunu doğrudan şahitlerle, tecavüze uğramış kişilerle, orada öğretmenlik yapmış bunlara şahit olmuş kişilerle konuştuk ve kanıtladık. Bütün tanıklıklar bir Puzzle parçası gibi bize genel tabloyu gösteriyor. İşkence yapılan sorgu odalarında kameralar var fakat bu karanlık oda diye tabir ettikleri odalarda sadece yatak var. Çinli polisler toplu halde tecavüzde bulunuyorlar. 50 yaşını aşkın bir hanımefendi ile yaptığımız mülakatta kendisinin kaç defa oraya götürüldüğünü hatırlamadığını söyledi. Oraya giden döndükten sora aklını yitiren kadınlardan bahsetti.''
CEBRİ KISIRLAŞTIRMA
''Çinlilerde uzun zamandır tek çocuk politikası var. Çinlilerde bu politikaya uzun süredir uyum sağlamış adapte olmuş durumdalar. Uygurlar böyle değiller. Uygurların Çin'in mevcut bu insan haklarıyla bağdaşmayan tek çocuk politikasına, yasalarına karşı o yasağı aşmaya yönelik eylemleri var. İki, üç, dört çocuk sahibi oluyorlar. Başkalarının üzerine yazdırıyorlar. Nüfusa bildirmiyorlar, Çin'de bundan tedirgin oluyor. Bunu bahane ederek cebri bir kısırlaştırma uyguluyorlar. Bu kısırlaştırma 55 yaşındaki hanımefendilerden 15-16 yaşındaki henüz evlenmemiş kız çocuklarına kadar oluyor. Orada hayatını kaybedenler var. Hamile olduğu ihbarı geldiğinde onların yasasına uygun değilse onu zorla sona erdiriyorlar. Çocuğun karında öldürülmesi hem de 8-9 aylık olanları çok duyduk. İnanılmaz ağır ve katı bir politika.''
ORGAN TİCARETİ VAR
''Çin'de 2015 yılına kadar resmi olarak Çin rejiminin de kabul ettiği şekilde idam mahkumlarının organları alınıyordu ve ihtiyaç sahiplerine veriliyordu. 2015'ten sonra Çin bunun sona erdiğini söyledi. Tanıklıklardan dinlediğimiz ve uzmanlarla konuştuğumuzda karşımıza çıkan şuydu, muazzam bir organ ticareti var. Dünyada bazı önemli organlar beklemek senelerce sürer. Ama orada haftalarda bu mesele halledilebiliyor. Muazzam bir organ havuzu var. 3 milyon her an ulaşılabilir Uygur organı. Bunun en büyük müşterisi kim diye araştırdığımızda, Körfez Bölgesi'ndeki Arapların olduğunu gördük çünkü bunlar helal organ meraklısı. Domuz eti yememiş, şarap içmemiş organ istiyorlar. Dolayısıyla cebren oradaki Uygur'un böbreğini, kalbini istiyorlar. Tanıkların söylediği şu köyden filanca isim alındı 6-8 saat sonra koğuşa bırakıldı. Cerrahi olarak göğsü, kaburgası açılmıştı. Çoğu da ertesi gün vefat ediyor. Nerden biliyoruz Kaşgar Havalimanı'nda yerde helal organ stickerları var.''