"Hayat kısa kuşlar uçuyor" sözleriyle hafızalara kazınan, Türk edebiyatının en önemli yazar ve şairlerinden, İkinci Yeni akımının usta ismi Cemal Süreya, 9 Ocak 1990 tarihinde 59 yaşında hayatını kaybetti.
Tuncelili olan Cemal Süreya'nın sürgün hayatını 7 yaşında başladı. 1938'de Dersim İsyanı sonrasında ailesiyle birlikte bir yük vagonuna konulup Bilecik'e sürgüne gönderildi. Süreya'nın henüz 23 yaşında olan annesi, sürgünün 6. ayında hayatını kaybetti. Tahsil için İstanbul'un yolunu tutan Cemal Süreya ile kardeşi ve babası, İstanbul'daki 3. yıllarında burada kaldıkları evde tespit edilerek, sürgün yerinden izinsiz ayrıldıkları gerekçesiyle polis tarafından tekrar Bilecik'e getirildi. CemalSüreya Bilecik'te parasız yatılı okuluna kaydedildi. Artık o hem sürgün, hem parasız, hem de yatılıdır kendi deyimiyle.
Süreya'nın ikinci eşiyle tanışma hikayesi bir hayli ilginç. Rivayet odur ki, Cemal Süreya bir arkadaşına "Düğmemi dikebilecek bir kadınla evlenmek istiyorum" dedikten bir kaç gün sonra bir yemekte Zuhal Tekkanatla karşılaşır ve yaka düğmesini kopartıp Zuhal Tekkanat'a uzatır, evlenme teklif eder. Cemal Süreya, On Üç Günün Mektupları adlı eserini Zuhal Tekkanat hastanedeyken onun için yazmıştır.
CEMAL SÜREYA'NIN HAYAT HİKAYESİ
1931 yılında Erzincan'da dünyaya geldi. Cemal Süreya aslen Tunceli Pülümürlüdür.
Kürt ve Alevi bir ailede doğan Cemal Süreya'nın babası Hüseyin Bey, annesi Güllü Hanım'dır. 1905'te Erzincan'da doğan ve nakliyecilikle uğraşan babası Hüseyin Seber Kürt'tür. 1915'te Karatuş'ta doğan ve 'Gülbeyaz' olarak bilinen annesi Güllü Hanım Zazadır. Karatuş'tan gidip gelirken Güllü Hanım ile karşılaşan Hüseyin Bey, ağabeyi Memo'nun yardımıyla Güllü Hanım'ı kaçırmış ve evlendi. Bu evlilikten Cemalettin, Perihan, Ayten ve Kemal adlarında 4 çocuk dünyaya geldi. Çocuklardan Kemal, 1 yaşındayken hayatını kaybetti. Ailesi, 1938 yılında Dersim Harekatı sırasında, amcasının valiyle arasının kötü olması nedeniyle Dersim İsyanı sonrası Bilecik'e sürgün edildi.
ERKEN YAŞTA ANNESİNİ KAYBETTİ
Güllü Hanım, Bilecik'e yerleştikten 6 ay sonra yaptığı düşük sonucu 23 yaşında yaşamını yitirdi. Ailenin maddi durumu bu dönemde gittikçe kötüleşti. İlkokula başlamak için halasının yaşadığı İstanbul'a giden Cemal Süreya, buradayken ailesinden gelen bir etkiyle cenk kitapları okumanın yanı sıra sık sık sinemaya gitti. Daha sonradan babasıyla kız kardeşleri de İstanbul'a gitti, fakat sürgün edilen kişilerin bulundukları muhiti 20 yıl boyunca terk etmeleri yasak olduğu için bir gece bütün aile Sanasaryan Han'a götürüldü, ardından Bilecik'e yollandı.
Babası makinist olarak karayollarına çalışmaya başladı ve işi gereği ayın 15 günü dışarıda olduğu için annelik görevini babaannesi üstlendi, babasının boşluğunu ise amcası doldurdu. Annesi öldükten sonra babası 2 evlilik daha yaptı. Babasının ikinci eşi Esma Hanım, üçüncü eşi ise Refika Hanım ile oldu.
CEMAL SÜREYA'NIN EĞİTİM HAYATI
Cemal Süreya, ilkokula başlamadan önce okumayı, yazmayı, matematiği ve resim yapmayı büyük amcası Memo'dan öğrendi. Hastalığı sebebiyle okula 1 yıl geç başlayarak 1939'da 37. Beyoğlu İlkokulu'na kaydoldu. İlkokul 2. sınıftayken yazdığı bir kompozisyonla öğretmeninden Yavrutürk dergisini ödül olarak aldı.
1941'de, 3. sınıfın ilk dönemini bitirdikten sonra sürgün edildikleri Bilecik'e dönmek zorunda kalınca, Bilecik Birinci İlkokulu'na kaydoldu. Burada 'Kürt damarı tuttu', 'Sümüklü Kürt', 'Kürt Cemo' sözleriyle hitaplara maruz kaldı. Üvey annesi Esma Hanım'dan uzak kalmak için parasız yatılı sınavına girdi ve sınavı kazanarak 1944-45 eğitim-öğretim döneminde Bilecik Ortaokulu'nda okumaya başladı. Tatil dönemlerinde gece bekçiliği yaptı.
1947'de ortaokulu bitirdikten sonra 1947-48 döneminde İstanbul'da Haydarpaşa Lisesi'nde parasız yatılı öğrenci olarak öğrenim hayatına devam etti ve bu dönemde aruz ölçüsüyle birkaç şiir yazdı. Lise son sınıftayken edebiyatla ilgilenen Cemal Süreya, kendini bu dönemde 'aruzcu, eski edebiyatçı' olarak gördü. 1950'de Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin Maliye ve İktisat bölümünde okumaya ve bu dönemde şiirlerini yayımlamaya başladı. Yine bu dönemde eski şiiri bırakarak yeni şiire geçiş yaptı. 1954'te mezun olduktan sonra teğmen olarak askerliğini yaparken fark derslerini de vererek hukuk diplomasını da aldı.
MEMURİYET DÖNEMİ
Cemal Süreya, 25 Kasım 1954'te Eskişehir Vergi Dairesi'nde stajyer olarak göreve başladı. 8 Ağustos 1955'te yapılan Teftiş Kurulu sınavını kazanarak 11 Ağustos 1955'te maliye müfettiş yardımcısı olarak İstanbul'a gitti. Bu dönemde art arda hem şiirleri hem yazıları yayımlandı ve dergi çıkarmayı planladı. 7 Ekim 1958'de girdiği yeterlilik sınavı sonucunda 5. sınıf maliye müfettişi oldu. Bu tarihten itibaren teftiş amaçlı ülkenin çeşitli bölgelerine gitti.
Askerlik yaptığı Temmuz 1959-31 Aralık 1960 tarihlerinde memuriyetine ara verdi ve bu dönemde, beşinci ayın beşinde saat beşte Kızılay'da Demokrat Parti hükümetini protesto etmek amaçlı toplanan grubun şifresi olan 555K'ya tanık oldu. Olay anında Adnan Menderes'in bir protestocu tarafından tartaklanması, 22 gün sonra da 27 Mayıs Darbesi ile görevinden uzaklaştırılıp sonrasında idam edilmesinin sebeplerini Cemal Süreya, daha sonraları yazdığı '555K' adlı şiirinde dile getirdi.
Askerliğini bitirdikten sonra maliye müfettişi göreviyle Ankara'ya atandı ve 1961'de Maliye Denetim Usulleri ve İktisadi Devlet Teşekkülleri'ni incelemek üzere Paris'e gönderildi. Paris'teyken hem Fransızcasını geliştirdi, hem de 'Göçebe' adlı şiirini tamamladı. Burada 1 yıl kaldıktan sonra Türkiye'ye dönerek Kars, Ağrı, Çanakkale ve Tekirdağ gibi yerlere teftiş turnesine çıktı. 1964'te İstanbul'a atandıktan sonra hem edebiyata, hem de dergi çıkarma işlerine ağırlık vermek için 31 Temmuz 1965 tarihinde Maliye Teftiş Kurulu'ndan arkadaşları Sezai Karakoç ve Doğan Yel ile beraber istifa etti.
YÜKSEK BÜROKRAT OLARAK EMEKLİ OLDU
Memuriyetten ayrıldıktan sonra dergi çıkarıp dergi yönetimlerinde bulunan Cemal Süreya, 12 Mart Muhtırası'nın meydana gelmesiyle memurluğa geri dönmek zorunda kaldı. 7 Şubat 1975'te Darphane ve Damga Matbaası müdürü oldu fakat dönemin Maliye Bakanı Yılmaz Ergenekon ile tartışmasıyla görevinden ayrılarak Ankara'ya, Tetkik Kurulu üyeliğine döndü.
Cemal Süreya, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı çıkaracağı kitapların basımında yer alan 9 kişilik Kültür Kurulu üyeliğine de seçildi ve 2 Şubat 1982 tarihinde yüksek bir bürokrat olarak emekli oldu. Emeklilikten sonra batmak üzere olan Odibank'ı (Ortadoğu İktisat Bankası) kurtarmak için yönetim kurulu üyeliğine getirildi fakat bankanın batmasıyla mahkemeye sevk edildi, ardından aklandı. Devlet işi dışında Yurt, Meydan Larousse ve ANSA Omnis ansiklopedilerine redaktörlük yaparak emekli olduktan sonra daha çok zaman ayırmayı düşündüğü yayın dünyasının içine dahil oldu.
ÖZEL YAŞAMI
Hayatı boyunca 4 kez evlenen Cemal Süreya'nın, bu evlilikler dışında çeşitli ilişkileri oldu. Bilecik'te ortaokul 2. sınıf öğrencisiyken tanıştığı ve aşık olduğu Seniha Nemli ile ilk evliliğini yaprı. Cemal Süreya'nın babası bu evliliğe razı olmamasına rağmen Süreya, Seniha Hanım ile 1952'te nişanlandı ve 7 Kasım 1954'te de evlendi. Nikah döneminde Cemal Süreya'nın gelgitli karakteri, beklentileri, öfkesini kontrol edemeyişi; gereksiz yere çıkan ilk kavga sonrasında kendi bileklerini jiletle kesmesi ile sonuçlandı. İlk evliliğinden Ayçe (d.1955) adında bir kızı oldu. Eşiyle arası problemli olan Cemal Süreya, stajyer olarak çalıştığı Eskişehir Vergi Dairesi'nde tanışıp bir süre beraber olduğu kadın için 'Üvercinka' adını kullandı. 11 Ağustos 1955'te Maliye Müfettiş Muavini olarak İstanbul'a atanan şairin 'Üvercinka' ile ilişkisi bitmiştir. Cemal Süreya'nın babası Hüseyin Bey'in ölümü sonrasında Süreya'yla Seniha Hanım yeniden birleşmişti fakat bu ikinci beraberlik de uzun sürmedi. 1958'de evi terk ederek boşanmak için 7 yıl uğraştı. Seniha Hanım ise zaman zaman şiddet gördüğü eşine daha fazla dayanamayıp kızını da alarak baba evine döndü.
1961'de Hilmi Ziya Ülken'in yeğeni Suna Lokman ile nişanlandı fakat Cemal Süreya'nın Paris'e gitmesiyle evlilikleri ertelendi. Paris'ten dönen şair, nişanlısından ayrıldı. 1964'te İstanbul'a atandığında Tomris Uyar ile tanıştı ve birlikte yaşamaya başladı. Fakat 1966'da ilişkileri sona erdi. Cemal Süreya'nın 'Papirüs'ü ikinci defa çıkardığı 1966'da Zühal Tekkanat ile tanıştı ve ikili, Ağustos 1967'te evlendi. Bu evlilikten Memo Emrah (d. 23 Kasım 1969) adından bir oğulları oldu. Maddi sıkıntılar nedeniyle memuriyete dönen Cemal Süreya Ankara'ya gidince eşiyle mektuplaştı, 'Beni Öp Sonra Doğur Beni' kitabını eşine ithaf etti ve ailesi, şairin yanına Ankara'ya taşındı. Aynı evi paylaşmalarına rağmen geçinemediler, sürekli aldatıldıklarını düşündüler. Cemal Süreya'nın tepkisi zaman zaman şiddete dönüşmüştü. Evliliği sırasında Gazi Eğitim Enstitüsü'nde Fransızca hocalığı yapan Güngör Demiray ile tanışan Cemal Süreya, Tekkanat'tan 1975'te boşanarak aynı yılın şubat ayında Demiray ile evlendi fakat 10 ay sonra boşandı. 1976'da Tekkanat ile tekrar nişanlandı ve 1977'de bu beraberlik de bitti. Darphane Genel Müdürlüğü'nde çalışırken 1980'de tanışıp evlendiği ve kitabevi sahibi 4 çocuklu dul bir olan ve Süreya'nın 'Bayan Nihayet' dediği Birsen Sağnak, şairin son eşi oldu.
CEMAL SÜREYA'NIN KİŞİLİĞİ
Cemal Süreya; çocukluğunda zayıf, sıska ve hastalıklı (sıtma) olduğu için kafasının bedenine göre oldukça büyük göründüğünü belirtti Utangaç bir yapıda olduğunu "Utangaç bir adamım ben; bir şeyin fiyatını bile soramam; ayrıca, sorarsam, almak zorundayımdır sanki" sözleriyle dile getirdi. Baki Süha Ediboğlu tarafından 'tıknaz, orta boylu, esmer, kara kaşlı kara gözlü, hareketli bir insan' olarak betimlendi. "Kişiliğine hakim olan durgunluk ve itidal, düşünmeden, bir fikri kafasında yoğurup pişirmeden sere serpe konuşan bir his adamı olmadığı kanısını yaratıyor insanda. (...) Konuşmalarında iyiden iyiye hissedilen bu diyalekt, şiir okurken kayboluyor, sanki bir başka tatlı, yumuşak, zaman zaman da tonlu bir İstanbul ağzı ile inşat yapıyor" diye ekledi. Tekin Gönenç ise Süreya'yı 'ağır başlı, yumuşak, söylediklerini çok iyi tartan, öte yandan oldukça çekingen bir insan' olarak tanımladı. Ali Püsküllüoğlu, şairle ilk tanıştıklarında şairin çekingen olduğunu belirtirken Mehmet Kemal ise şairin yalnız, kimsesiz, durağan ve çekingen kimliğini bir türlü atamadığını dile getirdi. Osman Numan Baranus ile Zeynep Oral da şairin utangaç bir kişi olduğunu belirtti.
Kalabalıkta küçük düşme fobisi ve kusursuz olma endişesi taşıyan Cemal Süreya, kalabalık toplantılarda konuşmaktan pek hoşlanmazdı. Dost ve içki ortamlarında 'şairane konuşma', kendi kendine konuşma, mektup yazma, alınganlık gibi huylara sahiptti. Halasının oğluyla yazma eskizlerine başlayan şair, küçük düşmekten ve beğenilmemekten korktuğu için yazdıklarını kimseyle paylaşmadı. Sezai Karakoç, Cemal Süreya'nın yazdıklarını en yakın arkadaşı olan kendisine bile göstermemesini 'kıskançlık' olarak yorumlarken eşi Zühal Tekkanat ise şairin çalışmalarını sürekli gizli yaptığını açıklamıştır. Cemal Süreya, beraber olduğu kadınları kıskanırken kendisi evliyken kaçamak yaptı. Cemal Süreya, bohem bir hayat sürerken bu yaşantısından oğlu Memo etkilendi. Oğluna karşı 'dengesiz' davrandı ve hem kızıp döverken hem sevgi gösterisinde bulundu. Alkol ve sigaraya düşkün olan Cemal Süreya, mesleğinde oldukça ciddi ve titiz bir şekilde çalıştı. Özel hayatında ise sade ve 'yoksul denilebilecek' bir hayat sürdü. Maliye Bakanı'na verdiği yanıt ya da 12 Eylül Darbesi'nin mimarı olduğunu, sanata karşı tavır aldığını ve Türk Dil Kurumu'nu kapattırdığı için Kenan Evren'in Çankaya Köşkü davetini reddederek ya da Turgut Özal'ın kapitalist sermayeyi desteklediğini düşünmesiyle Cemal Süreya iktidar karşıtı oldu.
Cemal Süreya'nın anne tarafı Zaza baba tarafı da Kürt olmasına rağmen evde Türkçe konuşulduğundan ötürü Kürtçe bilmeyen şair, ilerleyen dönemlerde bu durumdan ötürü 'üzüldüğünü' dile getirdi ve son eşi Birsen Hanım'ın desteğiyle Kürtçe öğrenmeye karar verdi. Kürtçe öğrenmek için alfabe bularak derslere başlamak üzereyken 12 Eylül Darbesi'yle ortadan kaldırılan kitaplarla birlikte bulduğu alfabe de ortadan yok oldu. Cemal Süreya bunun üzerine 'Kısa Türkiye Tarihi IV' şiirini yazdı.
CEMAL SÜREYA'NIN DÜNYA GÖRÜŞÜ
Cemal Süreya, kendini 'sol sempatizanı demokrat aydın' olarak nitelerken düşünce olarak da 'formalist' olarak tanımladı. Herhangi bir siyasi partiye dahil olmayan veya herhangi bir eylemde bulunmayan şair, düşüncesini daima koruduğunu ve Türkiye'nin sosyalizmle kurtulup gelişeceğini dile getirdi. Kendini feministlerden yana hissetmiş ve feminizm sorununun dünyada ancak sosyalizmle ve kendiliğinden çözüme kavuşacağı kanısında olduğunu fakat 'dünyanın hiçbir yerinde gerçek anlamda bir sosyalist toplum kurulamadığı için kendi payına bu umudumu yitirdiğini' açıkladı. Devlet, aydın, halk, politika, sanat, sanatçı gibi konuları sosyalist bir perspektifle ele almış ve iktidar sahibi olarak itham ettiği devlet, sağ görüşlü, gerici, demokrasiyi 'burjuvanın enstrümanı' olarak sunan, kültürü ve sanatı baltalayan kişilerden oluşmuştur. Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Anavatan Partisi eleştirdiği hükümetlerin başında geldi.
Annesi öldüğü zaman mevlit okudu ve müezzin ödülü olarak Cihangir Camii'nin minaresinde iki defa ezan okudu.
CEMAL SÜREYA'NIN ÖLÜMÜ
Cemal Süreya, 1982'de kalp spazmı olduğunu açıkladı. Sağlık problemi, oğlu Memo'nun annesini alarak Birsen Hanım ile yaşadığı eve taşınmasıyla başladı ve oğlunun fiziksel şiddetine maruz kalarak bunalımın eşiğini geldi. Kendini içkiye veren Cemal Süreya, 6 Ocak 1990'da kalp krizi geçirdi. 8 Ocak 1990'daki Gazeteciler Cemiyeti'ndeki son hali, Muzaffer Buyrukçu tarafından 'bitkin, zayıflamış ve tam bir moral çöküntüsü içinde' şeklinde aktarıldı. Gece evinde rahatsızlanan Cemal Süreya, önce Haydarpaşa Göğüs Hastanesi'ne, ardından Numune Hastanesi'nin acil servisine götürüldü fakat 9 Ocak 1990 Salı günü şeker komasından hayatını kaybetti. Cenazesi, 10 Ocak 1990 günü Şişli Camii'nde kılınan öğle namazından sonra, amcası Memo'nun yattığı Kulaksız Mezarlığı'nda toprağa verildi.
CEMAL SÜREYA ŞİİRLERİ VE ESERLERİ
Usta şair; Üvercinka (1958), Göçebe (1965), Beni Öp Sonra Doğur Beni (1973), Güz Bitiği (1988), Sıcak Nal (1988), Sevda Sözleri (1984, 1990, 1995), Korkarak Vinç ve Uzaktan Seviyorum Seni adlı şiirlere imza attı.
Şapkam Dolu Çiçekle (1976), Günübirlik (1982), 99 Yüz (1992), Uzat Saçlarını Frigya (1992), Folklor Şiire Düşman (1992), Aydınlık Yazıları/Paçal (1992), Oluşumda Cemal Süreya (1992), Papirüs'ten Başyazılar (1992), Toplu Yazılar I (2000), Toplu Yazılar II (2005), Günler derlemelerini de okuyucuyla buluşturan Cemal Süreya ayrıca, 999 Gün (Günler) / Üstü Kalsın" (1981) adlı günceyi, Onüç Günün Mektupları'nı (1990), çocuk kitabı Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi'yi (1993), Güvercin Curnatası'nı (1997) ve Mülkiyeli Şairler (1966) ile Yüz Aşk Şiiri (1967) adlı derlemeleri kaleme aldı.