İnsani tanrılar 2 - Şirke götüren yol

İslam’da Allah ile kul arasına kimse giremez, kimse kimseye aracı olamaz. Gerçek imana sahip olan insan tek başına yapacağı ibadetlerle Yüce Allah’a yaklaşabilir. Müşrik ise bu cesareti kendinde bulamamaktadır. Bazen kişi kişiyi, bazen de toplum toplumu tanrı edinir hale gelmektedir.

[Karar]
BAYRAKTAR BAYRAKLI

Şirke düşmenin sebeplerinden biri de, bazı insanları Allah’a aracı kılmaktır. Başka bir ifadeyle, Mâide sûresinin 35. âyetini yanlış anlayıp yanlış uygulamaktan kaynaklanan şirk vardır. Âyette geçen “vesile” kelimesine “yol”, “makam” manasını vermeleri gerekirken, “aracı” manasını vermektedirler.

Ey iman edenler! Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olunuz. O’na yakın olmak için bir yol arayınız.” (Mâide, 35)

Yüce Allah’a giden yolu insanın kendisi aramalı ve kendi amelleri ile o makamı elde etmelidir. İslam’da Allah ile kul arasına kimse giremez, kimse kimseye aracı olamaz. Böyle bir yetkiyi kimse elde edemez ve koyamaz. Birilerini vesile/ aracı kılmak, tayin etmek şirke götüren durumlardan biridir.

Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları, Kur’an ile uyar! Onlar için Rablerinden başka ne bir dost ne de bir aracı vardır, belki sakınırlar.” (En’âm, 51)

‘ARACI TANRI’

Yüce Allah “aracı yoktur” dediği halde Müslümanın aracı tayin etmesine ne demeli? Kur’an ile uyarının ilk konuları arasında, Allah’tan başka bir dost olamayacağı ve “aracı” bulunmayacağı vardır.

İnsanlar kimi zaman meleklere, kimi zaman da din âlimi ve din büyüklerine tapmışlardır. Bu tapınmanın ortak bir amacı vardır. Bu ortak amacı Yüce Allah Zümer sûresinin 3. âyetinde şöyle bildirmektedir: “Allah’tan başkasını tanrı edinenler, ‘onlara, bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar diye tapınıyoruz’ derler.

Yüce Allah’tan başkasını tanrı edinenler, Yüce Allah’a ibadet yapmanın gerekliliğini biliyorlar; hatta Allah’a yaklaşmanın öneminin farkındalar. Buna rağmen, kendi hatalarını şöyle savunmaktadırlar. “Bunlar bizi Allah’a yaklaştıracaklar diye onlara tapıyoruz.” Bunun iki sebebe dayandığını söyleyebiliriz. Birisi, tevhid inancının onların gönlüne tam anlamı ile yerleşmemesi, diğeri de Yüce Allah’a tek başına yaklaşabilmek konusunda aşağılık duygusuna sahip olmalarıdır. Gerçek imana sahip olan insan tek başına yapacağı ibadetlerle Yüce Allah’a yaklaşabilir. Müşrik ise bu cesareti kendinde bulamamaktadır. Bu dünyada Yüce Allah’a yaklaşmaları için taptıkları sahte tanrılarla, âhiretteki durumları şöyle olacaktır:

Allah’tan başka kendilerine yakınlık sağlamak için tanrı edindikleri şeyler, kendilerine yardım etselerdi ya! Hayır, onları bırakıp gittiler. Bu, onların yalanı ve uydurup durdukları şeydir.” (Ahkâf, 28)

Aslında bu âyet, bir toplumun helâk olması anındaki durumu anlatmaktadır. Onların bu konuştukları yalan ve iftiradır. Çünkü Yüce Allah, aracı tanrılar / yaklaştıran tanrılar diye bir sistem koymamıştır.

Menfaat, karakteri, bilgisi, yetenekleri zayıf olan insanların tanrısı durumuna gelmekte, menfaati temin edecek olan insanı da tanrı konumuna getirmektedir.

Müşrikler, Yüce Allah’tan başka varlıklara, özellikle insani varlıklara neden tapınmışlardır? Bu sorunun cevabını Yâsin sûresinin 74. âyetiyle verebiliriz. “Oysa onlar, kendilerine yardım etsinler diye Allah’tan başka tanrılar edindiler.

Bu âyete göre, yardım alma umudu sebep, şirk de sonuç olmaktadır. “Yardım alma umudu” insana tanrısını bile değiştirtmektedir. Onun için, ekonomik menfaatler insanı başka insanlara, toplumu başka toplumlara boyun eğdirtmekte, sahip olduğu manevi değerleri elinden çıkartmaktadır.

MENFAAT MABEDİ

Bazen kişi kişiyi, bazen de toplum toplumu tanrı edinir hale gelmektedir. Demek ki menfaat, karakteri, bilgisi, yetenekleri zayıf olan insanların tanrısı durumuna gelmekte, menfaati temin edecek olan insanı da tanrı konumuna getirmektedir. “Ekonomik güç” ve onun yanında “siyasi güç” de gelince, bunlara sahip olan toplum veya toplumlar, diğer toplumları kul veya köle haline getirmektedir. İşte o zaman kişi kişinin, toplum toplumun tanrısı durumuna gelmektedir. Tanrının olduğu yerde mutlaka mabet vardır. Bunların mabedi de “menfaat mabedi”dir. Yine aynı şekilde, tanrı fikrinin olduğu yerde kurban ibadeti vardır. Kul olan kişi veya toplum, gücün oluşturduğu insani tanrıya manevi değerlerini kurban ederek kulluğunu yerine getirir. Yüce Allah bunu şu şekilde değerlendirmektedir:

Tanrıları onlara yardım edemezler. Aksine onlar tanrılarının hazır ol vaziyetindeki askerleridir.” (Yâsin, 75)

KİMSE KAPICIYI İFTARA DAVET ETMİYOR

LÜKS İFTAR SOFRALARI CAİZ MİDİR?

Pahalı mekanlarda lüks iftar sofraları doğru değildir. İslam’ın fakirlerle olan ilişkisine bakarsak böyle masraflı iftarların doğru olmadığı kendiliğinden ortaya çıkar. İftar sofralarına fakirler davet edilmeli. Kimse apartmanın kapıcısını iftara çağırmıyor ama lüks iftar sofralarında nimetler israf ediliyor. Bu İslam’ın ruhuna aykırıdır.

KEYFİ OLARAK ORUÇ TUTMAMANIN HÜKMÜ NEDİR?

Keyfi olarak tutulmayan oruçların kaza edilmesi lazımdır. Bir kimse mazeretsiz olarak oruç tutmadı ve 40 yaşından sonra aklı başına geldi diyelim... Bu kişinin, geçmiş oruçlarını kaza etmesi gerekir.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı yazdı: Aile kavgasında Allah’ın çözümü
Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı yazdı: Kur’ân merkezli DNA testi
Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı yazdı: Toplumu çürüten çeteler

Ramazan 2016 Haberleri