[Karar]
PROF. DR. BAYRAKTAR BAYRAKLI
İnsanların sapıklıklarından olan şirk, bazen insanı tanrı edinmekle ortaya çıkar. Başka bir ifadeyle, insan insanı tanrı edinmekte ve böylece Allah tasavvurundaki eksikliği onunla doldurmaktadır. Demek ki şirk, insanın gönlündeki bir eksiklikten kaynaklanmaktadır. İnanç duygusunun yoğunlaşmış hali olan imanda bir yırtık, bir eksiklik varsa, şirk oradan içeri girmekte ve kendine bir yer edinmektedir. Şimdi, insanın başka bir insanı hangi nedenlerle tanrı edindiğine geçebiliriz.
Sevilen varlıkla sevgi arasında bir denklik olmalıdır. İnsan, insan seviyesinde sevilmeli, Allah da O’na yakışır seviyede bir sevgi ile sevilmelidir.
Sevgi denen duygunun alanı çok kaygandır. Bu alanda yürüyebilmek için ayakları sağlam basmak gerekiyor. Onun için, din eğitimcileri Kur’an’ın kontrolünde, neyi ne kadar seveceğimizin eğitimini, yani bilincini vermelidir. Neyi ne kadar seveceğinin bilincinde olmayanların şirke düşme ihtimallerinin oranı yüksek olacaktır. Böylece sevgi ile şirk arasında olumsuz bir bağlantı ortaya çıkacaktır. Bu konu ile ilgili şu âyete gidebiliriz:
“Bazı insanlar, Allah’tan başkalarını O’na denk tanrılar edinirler; onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri çok daha fazladır. Keşke zalimler, azabı gördüklerinde anlayacakları gibi, bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve O’nun azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.” (Bakara, 165)
Yüce Allah’tan başka varlıkları Allah’a denk tutmak şirktir. İnsan, başka varlıkları Allah’a nasıl denk tutabilir ve bu denkliği ne ile kurabilir? Az önceki âyetimiz bu soruyu cevaplandırmaktadır. Eğer insan, başka bir insanı Allah’ı sever gibi severse, yani iki sevgide eşitlik olursa, şirkini gerçekleştirmiş olur. Başka bir ifadeyle, bir insan Allah’tan başka bir varlığı aşırı derecede severse, o varlığı tanrı seviyesine çıkarmış olur. O zaman bu tür bir sevgi, insanı içine çeken bir bataklığa benzer. Bu nedenle Yüce Allah bu âyette, sevginin şirke nasıl dönüştüğüne dikkat çekmektedir. Sevgi ile iman arasında sıkı bir bağlantı vardır; bu bağlantının iyi kurulması gerekiyor. Sağlam bir imana sahip olmanın yolu, bu bağlantının iyi kurulmasından geçmektedir.
Hangi varlıklara veya nesnelere duyulan sevginin şirke götüreceğine, Tevbe sûresinin 24. âyeti cevap vermektedir. Ebeveyn, çocuklar, kardeş, eş, kabile, ticaret, mal ve meskenlere duyulan sevgi, insana böyle bir hata yaptırabilir. Yüce Allah, Tövbe 24’de sekiz tane varlık ve nesne saymaktadır. Bu âyeti Bakara sûresinin 165. âyetine getirdiğimizde, hangi varlıkları Allah’ı sever gibi sevmekle şirke düşüleceği konusuna açıklık gelmiş olacaktır. Sevilen varlıkla sevgi arasında bir denklik olmalıdır. İnsan, insan seviyesinde sevilmeli, Allah da O’na yakışır seviyede bir sevgi ile sevilmelidir. Bu denge, bir bilinç işidir. Onun için, din eğitimi bu bilinci müminlere kazandırmalıdır. Aksi takdirde müminler şirke düştüklerinin farkına varamayacaklardır.
Tek Allah’a iman etmenin, yani tevhid inancının işareti de sevgi olmaktadır. İman eden insan, böylesi bir şirk günahına düşer mi? Eğer şirke düşülme ihtimali olmasaydı, Yüce Allah Tövbe 23-24, Bakara 165, A’râf 190. âyetlerini göndermezdi. Yüce Allah’a olan iman, sevgi bilincini şart koşmaktadır. İnanç ve sevgi duyguları doğuştan olmasına rağmen, şirk sonradan elde edilmektedir. Onun için, doğuştan gelmeyen şirkin doğuştan gelen inanç ve sevginin yerini alması affedilmez bir günahtır. Duygu eğitimi almayanlar, sonradan geleni doğuştan gelenin yerine koyabilirler.
SONSUZ KUDRETİN SAHİBİ
Soru içinden soru çıkarırsak: İnsan niçin başka varlıkları Allah’ı sever gibi severek şirke düşer? Bakara sûresinin 165. âyetinin devamında sorunun cevabını bulabiliriz. “Bütün kuvvetlerin Allah’a ait olduğunu bilselerdi.” Âyetin bu bölümünden anlıyoruz ki, insanların Allah tasavvurunda eksikler vardır. Bütün gücün Yüce Allah’a ait olduğunu bilememe, sevgiyi de parçalamaktadır.
Parçalanan sevgi Allah ile diğer varlıklar arasında eşit paylaşılınca, şirk ortaya çıkmaktadır. Güç kimde toplanıyorsa, iman konusundaki sevgi de O’nda yoğunlaşmalıdır. Sonsuz kudrete sahip olan, sevgide ve imanda da paylaşılamaz, eşitlenemez. İşte, Bakara 165’de müşriklerin, sonsuz kudretin Allah’a ait olduğunu bilselerdi şirk koşmayacaklarına dikkat çekilmektedir. Bu bilginin eksikliği önce sevgiyi, sonrada tevhid inancını parçalamaktadır.
Tekrar Bakara 165’e dönersek; Yüce Allah’tan başka varlıkları Allah’ı sever gibi sevmekten anlıyoruz ki, bunlar ‘obje’lerden/ ‘nesne’lerden ziyade, ‘insan’lardır. İnsana yönelen sevgiye, A’râf sûresinin 190. âyetinde geçen, Hz. Âdem ve eşinin çocukları konusundaki şirki örnek verebiliriz.
RAMAZAN AYINDA ALLAH’IN LOKANTASI AÇIKTIR
Ramazanda lokantaların açık olması caiz mi?
Ramazan ayında lokantaların açık olmasında hiçbir sakınca yoktur. Çünkü mazeretinden dolayı oruç tutamayanlar ya da müslüman olmayanlar olabilir. Onların hizmet alması gerekir. Keyfi olarak oruç tutmayanlar da yese fark etmez. Allah nimet veriyorken, Allah’ın lokantası açıkken oruç tutmayanlara lokantaların kapatılması doğru değildir.
Oruç tutmayanlara iftar verilmesi doğru mu?
Hiçbir mazereti olmadan oruç tutmayanlara iftar yemeği verip vermemek kişinin kendi tercihidir. Keyfi olarak oruç tutmayanların iftara davet edilmesi günah değildir.