‘İngiliz oyunu’nda Musul’u kaybettik

Musul’u IŞİD’den kurtarma operasyonu, ‘Misak-ı Milli, Lozan ve Musul’ tartışmasını alevlendirdi. Ankara, Musul’da yeni bir oldu bittiye göz yumulmayacağını yüksek sesle dile getirerek, Musul’un ‘hukuken’ Türkiye’nin sınırları içinde olduğunu söylüyor. Gündemden düşmeyen Musul meselesi 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile başladı. Mütarekeye uymayan İngilizler kenti işgal etti.

SAMi BAYRAKTAR’IN YAZI DiZiSi -1

Musul’da Türk varlığı Selçuklular ile başlar. Bölge 1055 yılında Selçuklu Devletine bağlanır. Bu tarihten itibaren Türkleşen Musul, I. Dünya Savaşı sonuna kadar değişik Türk devlet ve beyliklerinin hâkimiyet sahaları içerisinde yer alır ve Türkler tarafından vatan toprağı olarak kabul görür. Musul’a Osmanlı Sancağını Yavuz Sultan Selim 1514’te Çaldıran seferiyle çeker. Kanuni Sultan Süleyman  1534-1535 tarihinde gerçekleştirdiği Bağdat Seferi’yle bu hâkimiyeti perçinler. Osmanlı döneminde Musul, Süleymaniye, Kerkük ve Musul sancaklarından meydana gelen bir vilâyetin merkezi konumundaydı ve  XX. yüzyılın başlarında nüfusu 350.000 civarındaydı.

PETROLÜ İŞTAH KABARTTI

Musul, Osmanlı topraklarını paylaşma yarışına girişen Batılı güçlerin iştahını kabartıyordu. Bu yarışın en temel unsuru şüphesiz petroldü. Başını İngiltere’nin çektiği İtilaf Devletlerinin Musul üzerindeki emelleri 1. Dünya Savaşı’nda Irak Cephesi’nin açılmasına sebep oldu. Basra üzerinden Irak’a giren İngiliz ordusu, Bağdat’a kadar ilerledikten sonra Musul önlerine dayandı. Bu sırada savaş bitmiş, Mondros Mütarekesi imzalanmıştı. 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandığında Osmanlı ordusu Musul’da idi. Musul meselesini başladığı tarih mütarekenin imzalandığı gündür. 1926 yılı  Haziran ayında imzalanan Ankara anlaşmasına kadar devam eden süreçte Musul, yeni Türk devletinin karşı karşıya kaldığı en çetin mesele olmuş ve İngiltere ile savaşın eşiğine bile gelinmiştir.

MÜTAREKE İLE BAŞLADI

Mütareke’nin yürürlüğe girdiği 31 Ekim 1918'de Kerkük merkezi hariç, Musul ve Musul vilâyetinin büyük bir kısmı Osmanlı Ordusu’nun elinde idi. Mütareke hükümlerine göre bölgede bulunan bütün kuvvetlerin yerlerinde kalmaları gerekiyordu. Ancak İngiliz kuvvetleri buna uymayarak ilerlemeye devam etti. İngilizler, Musul’u işgal edeceklerini söyleyerek Türk kuvvetlerinin Musul’dan 5 km. kuzeye çekilmelerini istedi. İstanbul’dan gelen talimatla Ali İhsan Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu, 10 Kasım’da Musul’dan çekilerek şehri İngilizlere bıraktı.

ANADOLU’NUN PARÇASI

İngilizlerin, mütareke hükümlerine ve uluslararası savaş kurallarına aykırı olarak Musul’u işgal etmesi Misak-ı Milli’ye de aykırıydı. ‘Bölünmez bir Türk Yurdu’nun sınırlarını tespit eden ve 28 Ocak 1920 tarihli gizli oturumda son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı tarafından kararlaştırılan Misâk-ı Millî’nin birinci maddesi, Türkiye’nin güney sınırlarını çiziyordu. Misak-ı Milli’ye göre; “Musul, Kerkük ve Süleymaniye’nin ve diğer tarafta Hatay bölgesinin Anadolu’nun ayrılmaz bir parçası olduğu açıktır.’’

LOZAN’DA MUSUL MESELESİ

Lozan Kofgeransı’nın en çetin meselelerden biri, Musul’un kimde kalacağıydı. Musul, Türkiye için hayati derecede öneme sahipti. İngilizler için de gerek petrol yatakları gerekse Hindistan ticaret yolunun güvenliği için vazgeçilmezdi. Türk heyetine başkanlık eden İsmet Paşa, Musul’da Türk-Kürt ayrımı yapılmaksızın çoğunluğun Türk olduğunu vurgulayarak bölgenin Anadolu’dan ayrılamayacağını söyledi. Görüşmelerin çıkmaza girmesi üzerine İsmet Paşa’nın, “referandum’ yapılması teklifi İngiliz heyetine başkanlık eden Lord Curzon tarafından, “Bölge halkının rey verme alışkanlığı bulunmadığı, bu konuda tecrübe sahibi olmadıklarından plebisitin amacını anlayamayacakları” gerekçesiyle reddedildi. İngilizler, meselenin Cemiyet-i Akvam’da ele alınmasını gündeme getirdi. İsmet Paşa da, Türkiye ile İngiltere arasında bir yıl içinde ortak bir anlaşmayla çözümlemek üzere Musul’un konferans programından çıkarılmasını istedi. Konferansa ara verildi, İsmet Paşa, Türkiye’ye döndü.

TBMM’DE MUSUL FIRTINASI

İsmet Paşa Ankara’ya döndüğünde TBMM’de deyim yerindeyse Musul fırtınası koptu. “Musul feda edilemez, gerekirse savaşırız” diyen muhalefet, Misak-ı Milli’den taviz verildiğini söyleyerek ağır eleştirilerde bulundu. Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey, “Mehmetçiğin süngüsüyle kazanılan muazzam zafer, Lozan’da heba edildi” derken, Siirt Mebusu Necmettin Bey Musul’u terk etmenin bütün doğu vilâyetlerini terk etmek anlamına geldiğini, bu meselenin Cemiyet-i Akvam’a havale edilmesinin, Musul’u İngiltere’ye vermek anlamına geldiğini ısrarla dile getiriyordu. Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey de bir Kürt olarak, “Bir insanı ikiye bölmek veyahut herhangi bir parçasını ayırmak mümkün değil ise, Musul’u Türkiye’den ayırmak da mümkün değildir” sözleriyle Musul’un Misak-ı Milli’nin ayrılmaz bir parçası olduğunu ifade ediyordu.

Tartışmalar sırasında Mustafa Kemal’in aldığı tavrı ise, “Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, muhtemel bir Türk-İngiliz Savaşını kaldıramaz’ yaklaşımıyla özetlemek mümkün. Bu yaklaşımın sonucu olarak Türkiye, yeniden masaya döndü. 24 Temmuz 1923’de Lozan Barış Antlaşması Musul meselesi sonraya bırakılarak imzalandı. Anlaşmadaki Musul maddesine göre; “Mesele Türkiye ile İngiltere arasında dostça ele alınacak, öngörülen süre içinde iki hükümet arasında bir anlaşmaya varılmazsa Milletler Cemiyeti Meclisi’ne götürülecektir.”

İNGİLTERE’NİN DEDİĞİ OLDU

İngiltere ile Türkiye Musul meselesini aralarında halletmek için ilk kez 19 Mayıs 1924’te Haliç Konferansı’nda buluştu. Musul’u Türkiye’ye bırakmamakta kararlı olan İngiltere, görüşmeleri sabote etmekte gecikmedi. Londra’nın Irak lehine Hakkari üzerinde de hak iddia etmesi üzerine toplantıdan sonuç alınamadı. Bunun üzerine İngiltere Musul meselesini 6 Ağustos’ta Cemiyet-i Akvam’a (Milletler Cemiyeti) götürdü. Milletler Cemiyeti’nde İngiltere’nin dediği oldu. Türkiye’nin, Musul’da referandum yapılması talebi, İngiltere tarafından  bir kez daha, ‘bölgede yaşayan halkın cahil olduğu ve sınır işlerinden anlamadığı’ gerekçesiyle geri çevrildi. Cemiyet-i Akvam’ın kararı Türkiye’de büyük tepki çekti. İngiltere’ye savaş açılması tartışıldı. Türkiye defalarca Musul konusundaki İngiliz oyunlarını kabul etmeyeceğini açıklamasına rağmen sonuç değişmedi. 5 Haziran 1926’da yapılan Ankara Antlaşması ile Musul’u Irak’a bırakıldı. Antlaşmanın bir ve ikinci maddesi Türk-Irak sınırını tespit etmiş, 14. madde ise bölgedeki petrol gelirinin yüzde 10’unu 25 yıl süreyle Türkiye’ye bırakılmasını öngörmüştü. Ancak Türkiye daha sonra 500 bin İngiliz lirası karşılığı bu hakkından da vazgeçti.

HAFIZALARDAN SİLİNMEDİ

Musul’un uluslararası anlaşmalara ve savaş hukukuna aykırı olarak ‘İngiliz Oyunları’ ile Türkiye’nin elinden alındığı düşüncesi, ne toplumun, ne devletin  ne de siyasetin hafızasından silinmedi. Her kriz durumunda, ‘Musul’un bizim olduğu’ gündeme geldi. 1991’deki Körfez Savaşı’nda dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ABD ordusuyla birlikte Irak’a müdahaleyi savunurken, ‘Musul-Kerkük’ü geri alma’ planı yaptığı ancak askerleri ikna edemediği söyleniyor. Bugün de Musul yeniden Türkiye’nin gündeminde. IŞİD işgalinden kurtarılması operasyonu nedeniyle başlayan tartışmada Cumhurbaşkanı Erdoğan, Misak-ı Milli’yi hatırlatarak Musul’un Türkiye’nin sınırları içinde olduğunu,  yeni bir oldu-bittiye göz yumulmayacağını ilan ediyor.

YARIN: TÜRKİYE MUSUL’U ELİNDE TUTABİLİR MİYDİ?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

Musul ve Kerkük'ün tapuları Türk arşivlerinde
Erdoğan: PYD Mümbiç'ten çekilmezse gereğini yaparız, Kırıkhan Kilis arası El Nusra'dan temizlenecek
Vatan toprağı Musul’u kaybettiren fedakarlık!

Detay Haber Haberleri