KARAR YORUM
Türkiye’nin 40 yıla yaklaşan terörle mücadele süreci ve Kürt sorununda çözüm arayışları geçmişi düşünce dünyasında kaçınılmaz ayrışmaları da beraberinde getirdi. Farklı yaklaşımlar, birbiriyle çelişen öneriler ve nihayet kamplaşmaya varan fikir çatışmaları yaşandı. Bugün de benzer bir süreç yaşıyoruz. Türkiye’nin geçmişinde 40 yıllık bir acı tecrübe yokmuş gibi endişe verici bir düşünce sığlığı sergileniyor. İki karşı kesimden akademesiyenler birer gün arayla bu ülke PKK terörü ve Kürt sorunuyla sanki yeni tanışmış gibi yazılmış bildirilere imza attılar. Önce bin 100’ü aşkın akademisyenin neredeyse PKK bildirisi tonunda açıklaması geldi, ardından 300’ü aşkın bir akademisyen grubu bu bildiriyi hedef alan başka bir bildiriyle ortaya çıktı. Her iki bildiri yanyana konulunca, Türkiye’de akademik seviyenin sanılandan daha kötü bir yerde olduğu görüldü. Bu denli zengin ve acı külliyatı olan bir konuda akademisyenlerin altına imza attıkları metinlerin sığlığı, sorunu anlamaktan ve kavramaktan uzak oluşu endişe vericidir.
Terörle mücadelede siyasiler duruma göre her türlü dili kullanabilir, bazen teknik ve bazen de hamasi bir üslup benimseyebilir. Sonuçta sorumluluk mevkiinde oldukları ve halka de hasep verecekleri için bu onların hakkıdır. Ancak, akademisyenler, “sadece” politik pozisyon takınamaz. Politik olsalar bile analitik ve ufuk açıcı bir üslubu ve yaklaşıma sahip olmak zorundadırlar. Bir uçtan ötekine savrulan bildiriler Türkiye’nin entellektüel ve politik düzeyi açısından iyiye işaret vermiyor. İklim çoraklaşıyor... Bin 100 akademisyenin tek taraflı, fazla hesaplı ve kesinlikle bilimsellikten uzak açıklamasının karşılığı aynı tarzda olmamalıydı. Dahası, Türkiye’nin kendinde sorumluluk hisseden akademisyenleri bu sorumlulukları yansıtmak ve harekete geçmek için de illa bir bildiri beklememeliydi. Acı, kanlı ve uluslararası aktörlerin içine girdiği derin bir sorun yaşıyoruz. Daha güçlü ve daha gerçekçi analizleri ihtiyacımız var, sloganlara değil...