[Karar]
PROF. DR. BAYRAKTAR BAYRAKLI
Eğitimde başarılı olmanın en önemli öğesi, mesleğini sevmektir. Bu sevgi Hz. Peygamberde düşkünlüğe dönüşmüştü. Bu düşkünlük hastalığa, kendini heder edecek noktaya ulaşmıştı. Yüce Allah, onun bu görevine düşkünlüğünü şöyle anlatmaktadır: “Herhalde sen, onlar bu söze inanmıyorlar diye üzüntüden kendini helak edeceksin” (Kehf 18/6); “Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın” (Şu‘arâ 26/3). Diğer taraftan Yûsuf 103’te insanların iman etmesi konusu üzerine çok düştüğü, onu tutku haline getirdiğine işaret edilmektedir. Onun bu görev aşkından, sevgisinden, tutkusundan çıkaracağımız önemli netice şudur: Hz. Peygamberin sünnetinin bu bölümünü Yüce Allah Kur’ân’ da bize anlatmaktadır. Hz. Peygamberin bu sünnetini yerine getirebilmek için din âlimi ve görevlileri eğitim işlerine, dini öğretmelerine aşkla, şevkle, tutku ile sarılmalıdırlar. Kerhen ilâhîyatçılık, imamlık, müftülük yapanlar Hz. Peygamberin bu sünnetine ters düşmektedirler. Din alanının herhangi bir boyutunda görev alanlar, görevlerini sevmezlerse, tutku ile hareket etmezlerse, başarıya ulaşmaları mümkün olmadığı gibi, Hz. Peygamberin sünnetini yerine getirmiş de olamazlar. Kendileri bu sünnete uymayınca, halkın da uymasını temin edemezler. Hz. Peygamberin görev aşkı Kur’ân’da yer alacak kadar bir ağırlıkta ve nitelikte idi.
Hz. Peygamber insanlara akıllarını kullanıp düşünmelerini öğretirken, din eğitimini beyin ve gönül daraltan hale getirenlerin vebali büyüktür.
Hz. Peygamber bir taraftan görevine aşırı derecede düşkünlük yaşarken, diğer taraftan da öğrencilerine, yani müminlere aşırı derecede düşkünce muamele ediyordu: “Andolsun, size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı şefkatlidir, merhametlidir” (Tevbe 9/128).
Hz. Peygamber kendisine inananların sıkıntıya düşmesini kendi sıkıntısı, dertlerini kendi derdi edinirdi. Onlara çok düşkündü, şefkat ve merhamet gösterirdi. Aslında bütün insanlara şefkat ve merhametli davranırdı.
Demek ki inananların derdini dert edinmek, onlara çok düşkün olmak, şefkat ve merhametli davranmak Hz. Peygamberin sünnetinin çok önemli bir parçasını teşkil ediyordu. Onun şefkat ve merhametli davranması ilâhî ahlâkı yeryüzüne indirmesinden ibarettir. Çünkü Yüce Allah kendisinin durumunu şu ayetle bildirmektedir: “Zira Allah, insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir” (Bakara 2/143).
Din âlimleri, görevlileri, ilâhîyat eğitimini yürütenler, öğrencilerine, halkına düşkün olurlarsa, onların dertlerini dert edinirlerse, onlara şefkat ve merhametli davranırsa Hz. Peygamberin sünnetini hayata geçirmiş olacaklardır.
KUR’AN’IN AMACI
Başkasının derdini dert edinmek, insanlara düşkün olmak, şefkat ve merhamet sünnetin önemli bir bölümünü teşkil etmektedir.
Bu sünnet, devleti yönetenlerde, eğitimcilerde, ana-babalarda, işverenlerde mutlaka olmalı ve onu hayata geçirmelidirler.
Yüce Allah onun bu sünnetini Kur’ân’ı indirerek ve Kur’ân’ın bu amacını bildirerek oluşturmuştur. “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünsünler diye sana da bu Kur’ân’ı indirdik” (Nahl 16/44).
Demek ki Kur’ân’ın indiriliş amacı, insanları düşünmeye sevk etmektir. Ama insanlara doğru düşünme sanatını öğretecek olan Kur’ân’ı insanlara açıklayacak olan da Hz. Peygamberdir. Böylece ayet, Hz. Peygamberin eğitimciliğinin amaçlarından birinin insanları düşünmeye sevk etmek olduğunu işaret etmiş olmaktadır.
DÜŞÜNMEK SÜNNETTİR
İnsanları düşünceye sevk etmek, onlara doğru düşünme sanatını öğretmek için konuları onlara iyi açıklamak gerekiyor. İyi açıklanmayan konular üzerinde düşünmek imkansızdır. Hem Yüce Allah’ın bildirgesi, hem de Hz. Peygamberin uygulamasını, sünnetini bildiren bu ayeti günümüze getirirsek şöyle bir netice çıkartabiliriz: Din eğitimcileri, özellikle Yüksek din eğitimi verenler hem öğrencilerine, hem de halka doğru düşünmeyi ve onun yollarını öğretmeli, aklı harekete geçirme ve bu şekilde bilgileri kullanarak bir aydınlık çevresi oluşturmalıdırlar. Yusuf Sûresi’nin 108. ayetine göre Hz. Peygamber, Allah’a bu aydınlık üzere çağırıyordu. Bu aydınlık, aklı kullanmadan, düşünmeden ve bilgi sahibi olmadan elde edilemez.
Aklını kullanıp düşünmeyen Hz. Peygamberin sünnetine uymamış olmaktadırlar. Onlar Hz. Peygamberin sünnetinin kaynaklandığı Kur’ân’ı da göz ardı etmektedirler.
Yüksek din eğitimcileri dogmatik ve dayatmacı bilgilerle düşünen insan yetiştiremezler. Hz. Peygamber insanlara akıllarını kullanıp düşünmelerini, doğru bilgilerle ufuklarını açmalarını öğretirken, din eğitimini beyin ve gönül daraltan hale getirenlerin vebali büyüktür.
Kur’ân ve onun eğitim yolunu izleyen Hz. Peygamber doğru düşünen, düşünce üreten insanları hedef almasına rağmen, niçin beyin ve gönüller daralıyor, dogmatik, hurafe düşüncenin bataklığında nefes alamıyor ve boğulur hale geliyoruz? Düşünmeyen, aklını kullanamayan, düşünce üretemeyen dar kafalı ve dar gönüllü insanlar dinlerini nasıl anlayacak, anlatacak, Müslüman olacak veya Hz. Muhammed’in ümmeti olmaya layık olacaktır? Düşünemeyen toplumların, düşünen toplumların hizmetçisi, ezileni, kullanılanı olmaya mahkûmdur.
ŞEYTANIN BAĞLANMASI HURAFEDEN İBARETTİR
Ramazan’da şeytanlar bağlanıyorsa nasıl günah işliyoruz?
Her şeyden önce Ramazan’da şeytanların bağlanması diye bir şey söz konusu değildir. Bu uydurma bir hadistir. Hz. Peygamber böyle bir şey söylemez. Şeytanlar bağlanmaz, insan kendini nefsini bağlaması gerekir. İnsanlar kendi nefislerini bağlayamadıkları için günah işlemeye devam ediyor.
Alkol alan kişi oruç tutabilir mi?
Sürekli alkol alan ama Ramazan ayında ara veren kişi orucunu tutabilir. Ancak Ramazan ayında hem oruç hem alkol olmaz. Çünkü o sarhoşluk bir anda geçmez. İçilen miktarın önemi yoktur. Midesinde alkol varsa oruç tutamaz. Hem alkol alacağım hem oruç tutacağım derse bu Allah’ı kandırmak olur.