Hüseyin Avni Aker’in hayattaki tek çocuğu olan Türkan Aker babasını gururla ve gözleri dolarak anlatırken “Stadyumu Trabzon’a kazandıran ancak tamamlandığını göremeden göçtü gitti aramızdan. Görseydi çok sevinecekti” dedi. Türkan Aker, babasının adının stadyuma verildiğini öğrendiklerinde sevinçten havalara uçtuğunu söyledi.
Avni Aker'e veda edilirken en çok üzüntü yaşayanların başında gelen Türkan Aker, “Tabi ki babamın isminin yaşamasını isterim. Ancak emeğinin, çabasının olmadığı hiçbir yere isminin yeniden verilmesini kabul edemem. Adı zaten tarihe geçmiş.” dedi.
Nasıl bir aileniz vardı?
Annem Şöhret hanım ev hanımıydı. Babama da hep, ‘Efendi’ diye hitap ederdi.Biz dört kardeştik. En büyüğümüz Ömer Faruk ağabeyim, sonra Adnan, ben ve kardeşim Aydın. Doğduğum zaman babam okulda nöbette kaldığı döneme rastlamış. Annemin yanında da akrabalarımız varmış. Babam nöbet dönüşü eve geldiğinde ‘kızın oldu’ müjdesini alınca, ‘Türk kızı Türkan doğdu’ diyerek karşılık vermiş. Adım o şekilde konulmuş. Benden sonra en küçüğümüz Aydın. Aydın’ı 2 yıl önce kaybettik. Şu anda hayatta kalan tek çocuk benim. Babam çok merhametli, eli açık, akrabasını, komşusunu düşünen, kollayan bir insandı. Annemle çok mutlu bir evlilikleri vardı.
Trabzon’da hangi mahallede oturuyordunuz, o dönemleri hatırlıyor musunuz?
Yenimahalle’de oturuyorduk. O dönemler tütün tarlaları çoktu. Bizim de hem tütün bahçemiz hem de sebzeliğimiz vardı. Tütünü marabalara yaptırırdık. Türkiye harpten çıkmıştı ve memlekette yokluk vardı. Ancak bizim durumumuz iyiydi. Hem babam memurdu hem de tütünümüz ve sebzeliğimiz vardı. Başlarda iki oda bir sobalı olan evimizi babam daha sonra 8 odaya çıkarmış. Çünkü babam hem bizleri hem de bize gelip gidecek akrabaları da düşünerek büyütmüştü evi. O dönem erkek kardeşini baktı, evlendirdi ev yaptı, kız kardeşinin kocası öldü. O da çocuğu ile geldi bize. Babam neredeyse bütün sülalesine baktı diyebilirim. Alışverişlerimizi belirli yerlerden genelde veresiye yapardık. Kumanyalar aylık alınırdı. Zaten evimizin hemen karşısında da bir bakkalımız vardı.
Babanızı, Hüseyin Avni Aker’i bir de sizden dinleyelim, hayattık tek evladı tek kız çocuğu olarak bize babanızı anlatır mısınız?
Babam, Vakfıkebir’in Çavuşlu Köyü’nde dünyaya gelmiş. Trabzon’a gelmişler. İstiklal Savaşı’na katılarak düşmanla savaşmış. İlkokul öğretmenliği yapıyordu ancak o sadece beden eğitimi öğretmeni değildi. Trabzon tarihinin ilk beden öğretmeniydi. Trabzon Lisesi ile Ticaret Lisesi’nde öğretmenlik yaptı. Buralarda da başarılı olunca Beden Terbiyesi Bölge Asbaşkanlığı görevine getirilmişti. Babam o kadar cömertti ki anneme hep, ‘gelen komşuları, akrabaları yedir, bana da bir lahana çorbası versen yeterli’ derdi. Gözü tok eli açıktı babamın.
Babam milliyetçi, memleketine bağlı, vefalı, dürüst, alçakgönüllü bir insandı. Dostları ve akrabaları, ‘Avni Bey’ diye hitap ederlerdi ona. O Trabzon’da sporu sevdiren ve ilerleten insandı. O kadar iyi bir insandı ki, kardeşlerine çifter çifter elbise diktirdiğini hatırlıyorum. Hatta milletvekili adayı olması için teklif gelmiş, o ise ‘Enerjimi Trabzon’a vereceğim’ diyerek bu teklifi kabul etmemişti. Babam paraya ehemmiyet vermezdi. Bazen okula giderken o uyuyordu ve ben de cebinden para alıyordum. Her zaman yeleklerinin cebinde bozuk para olurdu. Okulda ya da okul dönüşü yolda karşılaştığımız zaman çıkarıp yine bana para vermek isterdi. Ben de sabah aldığımı söylememe rağmen yine de bana para verirdi. Çok şefkatli bir babaydı.
Sık sık şehir dışına da gitmiş babanız, hatırlıyor musunuz o günleri?
O zamanlar bayramlar da çok başkaydı. Babam öğrencileriyle beraber özellikle Cumhuriyet Bayramlarında Anıtkabir’e gidiyordu. Çok faaldi. Öğrencileriyle Trabzon dışına maçlara da gidiyordu. Öylesine bir tempoda çalışıyordu ki hatta onun için, ‘Onu bu tempo yordu’ deniliyordu.
Peki Avni Aker Stadı’nın yapımına başlanmasına dair neler hatırlıyorsunuz?
Şimdiki Trabzon Lisesi’nin karşısında Orman Okulu lojmanları vardı. O lojmanların hemen yanında üzeri tahtalarla kapatılmış bir saha vardı ve o saha berbattı. Bayram törenleri de orada yapılırdı. Bu şartlar Trabzon’da bir sahaya ihtiyaç olduğunu gösterdi ve babamdan istekte bulundular. Stat yapılan o alan tütün tarlasıydı ve bir takım araştırmalardan sonra orayı seçtiler. Beden Terbiyesi Bölge Başkanlığı o arsayı satın aldı. Ben o sıralarda 15 yaşlarındaydım. O alan evimizin yakınındaydı ve sürekli oraya toprak yığıldığını görüyordum. Toprağı da at arabalarıyla taşıyorlardı. Ara sıra evimizin üst katına çıkıp bakıyorduk oraya. Stadın yapıldığı yer bugünkü gibi değildi tabi ki. Daha doğrusu Trabzon’da o dönem düz bir yer yoktu. Hatta bizim tütün tarlalarımızın bir kısmı bile gitmişti stat için. Babam stat için gerçekten çok çalıştı, emek sarf etti. Hatta bir ara çok yorulduğu için Beden Terbiyesinden bir öğretmen daha istedi. Ve Hayri Gür ile Turgut Bey isimli bir öğretmen daha gönderdiler. Aylarca hatta senelerce dolduruldu orası. Çok uzun sürdü çalışmalar. Bitişini göremedi babam, görseydi çok sevinecekti. Biz de ismi verildiği zaman çok sevinmiştik. Hakkıydı da bu.
Babanızı çok erken kaybettiniz, nasıl değişti hayatınız sonrasında?
Tabi ki, ben 16 yaşındaydım. 1944 yılının Ağustos ayıydı ve babam henüz 54 yaşındaydı. Babam sessiz, içine kapanık bir insan olduğu için hastalığını da hiç bilmedik. Bir kez hasta oldu ve sonrasında kaybettik onu. Büyük ağabeyim İstanbul’da mülkiyeyi, ondan sonraki liseyi bitirmişti. Küçük kardeşim de 13 yaşındaydı. En büyük abimizi de tıpkı babam gibi 54 yaşında kaybettik. Kardeşim liseden sonra okumayacağını söyleyince, annem buna izin vermedi ve onu okuttu. Birkaç yıl sonra benim de taliplim çıkmıştı. Annem ‘yasım var’ diyerek 2 yıl evlenmeme izin vermedi ve 3 yıl nişanlı kaldıktan sonra Maliye’de çalışan ve daha sonra defterdar olacak olan eşimle evlenerek Ankara’ya geldik. Annem ise 83 yaşına kadar yaşadı.
Akyazı Stadı yapılıyor biliyorsunuz, neler söyleyeceksiniz bu konuda, babanızın isminin herhangi bir yere verilmesini ister misiniz?
İnsanın içi burkuluyor. Tabi ki babamın isminin yaşamasını isterim. Ancak emeğinin, çabasının olmadığı hiçbir yere isminin yeniden verilmesini kabul edemem. Onun adı zaten tarihe geçmiş.
Trabzonspor’dan ya da yetkililerden bir temenniniz, bir isteğiniz var mı?
Bütün Aker ailesinin en azından onure edilmek adına maçlarda tribünde bir yerlerinin olmasını isterdim. Aker ailesi büyüdü. Bu soyadını büyüttük biz. O yüzden de ilgililerin bu anlamda daha vefalı olmasını beklerim.