İnsan Haklarını İzleme Örgütü (HRW) çarşamba günü yayımladığı dünya raporunda, terör saldırılarından ve mültecilerin oluşturduğu potansiyel tehditten korkan Batılı hükümetlerin güvenlik adına ters etki yaratacak politikalar izlediklerini belirtti.
HRW İcra Direktörü Kenneth Roth, 2015 yılında “aç kalma veya öldürülme korkusunun” milyonlarca insanı Suriye’den ve diğer çatışma bölgelerinden kaçmaya sürüklediğini, “bu sığınmacı akınının da özellikle Avrupa’da birçok hükümeti mültecileri durdurmak amacıyla kapılarını kapatmaya ittiğini” belirtti.
İslamofobi, terörle mücadele tedbiri olamaz
Roth, terör korkusunun -özellikle kasımdaki Paris saldırılarından bu yana- “İslamofobi ve mültecilerin arsızca şeytanileştirilmesine” yol açmasına izin verdikleri için Avrupa ve ABD’yi eleştirdi.
Roth “Bir terörle mücadele tedbiri olarak isteyeceğiniz en son şey İslamofobidir” dedi.
Örgüt, dünya çapında insan hakları pratiklerini inceleme altına alan yıllık raporunu İstanbul’da sundu. Türkiye 2,2 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor ve mültecilerin Avrupa’ya gidişleri için ana çıkış noktasını oluşturuyor.
Türkiye'ye uyarı: Yardım için AB'ye uymayın
Roth, mülteci akınını engellemesine yardımcı olması için Avrupa Birliği tarafından 3 milyar avro vadedilen Türkiye’ye, mültecileri Suriye’ye geri göndermek gibi tedbirlerden sakınma ve “zulümden kaçan insanları haklarından mahrum bırakacak” herhangi bir AB girişiminin parçası haline gelmeme çağrısında bulundu.
Roth, üye ülkelerin mültecileri paylaşması durumunda, 2015 yılında deniz yoluyla Avrupa’ya ulaşan sığınmacıların, AB nüfusunun sadece yüzde 0,20’sine denk geleceğini belirtti.
Avrupa, terör tehdidini fırsata çeviriyor
Rapor ABD’nin ve Avrupa’nın terör tehdidini, kitlelere dönük bilgi toplama da dâhil, emniyet güçlerinin yetkilerini artırmak için bir fırsat olarak kullandığını belirtiyor.
90’dan fazla ülkeyi tarayan 659 sayfalık rapora göre Rusya ve Çin sivil topluma karşı son yılların en büyük yasaklamalarını uygulamaya başladı. Rapor Türkiye, Kenya, Sudan, Güney Afrika ve İsrail’deki benzer eğilimlere de dikkat çekiyor.