Google her yıl olduğu gibi bu yılda en çok arananlar listesini paylaştı. Listede Türkiye'de 'neden?' soruları oldukça dikkat çekerken, aramalarda ilk sırada "Ben neden sevilmiyorum?" sorusu yer aldı. Bu verileri değerlendiren Psikolog Tuğba Ayzet, sorunun temelinde özellikle 'ebeveyn sevgisizliğinin' olduğunu söyledi.
Ayzet, soruyu soranların, çalışma alanı da olan, ergen yaş grubu ya da 20'li yaşları kapsadığını belirterek, söz konusu yaş gruplarının bu şekilde hissetmelerindeki sebebini şu ifadelerle açıkladı:
Ergen yaş grubu ve gençlerle sıklıkla çalışan biri olarak, bu yaş döneminde karşı cins tarafından sevilebilir olmanın önemini biliyorum. Hatta ve hatta bu bazen hayat memat meselesi kadar önemli olabiliyor gençlerde. Ne kadar değerli olduğu, ne kadar güzel ve sevilmeye layık olduğu karşı cinsin kendisi hakkındaki görüşlerinden ibaret olabiliyor. Yani karşı cins tarafından ne kadar sevilirse o kadar değerlidir. Ne kadar aşık olunuyorsa o kadar güzeldir/yakışıklıdır, değerlidir.
Psikolog Tuğba Ayzet
GENÇLER DEĞERİNİ BAŞKASINA BIRAKIYOR
Normalde size sorsam, desem ki sizin değerinizi, ne kadar güzel veya yakışıklı olduğunuzu, ne kadar değerli olduğunuzu karşı cins mi belirler? Ya da bir romantik ilişkide olup olmamanız mı belirler? Desem cevabınız muhtemelen “Tabi ki hayır olur mu öyle saçma şey, kişinin değerini kişinin kendisi belirler vs.” diyebilirsiniz. Bu belki gerçekten inanarak söylediğiniz bir şeydir, ki umarım öyledir, belki de henüz siz de kendi değerinizi etrafınızdaki kişilerin belirlediğine inanıyorsunuzdur, ki eğer öyleyse çalışmanız gereken, aşmanız gereken bir gelişim basamağı var demektir. “Ben neden sevilmiyorum” sorusunu soran gençler de bu soruya maalesef kendi değerini bir başka insana bırakıyor.
'BİREY AİLEDEN ALMADIĞI SEVGİYİ BAŞKALARINDAN DA ALAMAYACAĞINI DÜŞÜNÜYOR'
Tuğba Ayzet, değerin başka birine bırakılmasındaki sebebi ise ailedeki sevgi yetersizliğiyle bağdaştırdı. Ailedeki sevginin öneminin bebeklik çağından itibaren başladığını anlatan Ayzet, şu ifadeleri kaydetti:
Bebek, dünyaya geldiği andan itibaren beslenerek büyür. Beslenmezse yaşayamaz. Bu besin süt içmek, annesinin bakımını yapması vs ‘dir. Ancak tüm bunların yanında bebek sevilerek de beslenir, sevilmek insanın bir doğum hakkıdır. Her bebek, her evlat anne ve babası tarafından sevilmeyi hak ederek dünyaya gelir. Ancak birey bunu alamadığında, anne ve babası tarafından sevilmediğini hissettiğinde ömrü boyunca başkaları tarafından sevilmeyeceğini düşünür.
Annesinin gözünde kendine dair sevgi hissedemeyen üç aylık bir bebek bile annesini güldürmek için uğraşır. Çünkü biz biliyoruz ki sadece fiziksel bakım yaşam için yeterli değildir. Çocuk bu hayatta ne kadar sevilmeye layık olduğunu annesinin gözünden anlar. Anne, çocuğunu ne kadar koşulsuzca sevebiliyorsa çocuk da hayata karşı “Ben sevilebilirim.” Gözüyle bakar. Ama anne sevgi vermeden yoksunsa çocuk şunu diyemez “Ben sevgiyi hak ediyorum ama annem veremiyor, belli sebeplerden ötürü.” diyemez. Der ki “Ben sevilmem, asla sevilmeyeceğim”
'SEVGİYİ HAYATIMIZIN MERKEZİNE ALMALIYIZ'
Ve bu yüzdendir ki şu an içinde yaşadığımız sevgi sorunsalı bu raddelere gelmiş durumda. Kendisinin asla sevilmeyeceğine inanan bebekler, çocuklar büyüyor ve şimdinin sevilmediğini hisseden gençlerine, yetişkinlerine dönüşüyor. Ortada sevilmediğim ile ilgili bir gerçek yok. Ortada “sevilmeme hissi” vardır. Ve bu sebepten ötürüdür ki kendimizi sevilmez yaparız veya bizleri sevmeyecek kişiler seçer ve ağlarız beni neden sevmiyor diye.
Sevginin hayatın temelinde yer aldığını belirten Psikolog Tuğba Ayzet, "Anne baba iseniz özellikle, çocuklarınızı sevin. Onları karşılıksız sevin. Onları bir gün yaşlandığımda bana bakar düşüncesiyle sevmeyin, öz niyetinizle sevin. Eğer ebeveyn değilseniz etrafınızda başka bir şeyi böyle sevin, bir köpeği karşılıksız sevin, bir kediyi, bir bitkiyi sevin. Sevmeli, sevilmeyi hak ettiğimizi düşünmeli, sevgiyi hayatımızın merkezi haline getirmeliyiz." dedi.