Gelecek Parti'nin Ankara'nın Çankaya ilçesindeki genel merkezinde Gelecek Partisi Kadın Politikaları Başkanlığı tarafından 'Kadın Politikalarında Gelecek Modeli: Acil Eylem, Kalıcı Vizyon Planı' programı düzenlendi. Etkinlikte konuşan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin kadın haklarıyla ilgili vizyonunu ve planlarını kamuoyuyla paylaştı.
İstanbul Sözleşmesi'nin aile yapısını bozduğu eleştirilerinin doğru olmadığını kaydeden Davutoğlu, iktidara yakın bazı televizyon kanallarında yayınlanan sabah programlarının kadınların onurunu ayaklar altına aldığını fakat buna ses çıkarılmadığını söyledi.
Dışişleri Bakanlığı döneminde imzaladığı İstanbul Sözleşmesi'ni bir daha olsa yine imzalayacağını belirten Davutoğlu, o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Sözleşmesi'ni imzalamaktan yıllarca gururla bahsettiğini aktardı.
"KADINA KARŞI ŞİDDET EN VAHİM İNSANSLIK SUÇUDUR"
Davutoğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
Ülkemizde son dönemde artan kadına şiddeti kınıyorum ve bu vahşete kurban giden kadınlara rahmet diliyorum.
Kadın onurunu koruyamayan bir toplumun geleceği olamaz, insanlığa vadedeceği bir şey olamaz.
Kadın haklarından bahsedildiğinde, sanki lütfediyormuş gibi, "Şu kontenjanları kadınlara tanıyalım, şu hakkı kadınlara tanıyalım" denir. Biz buna karşı kadını özne kılacak toplumsal iklimi oluşturmakla yükümlüyüz.
Kadın cinayetleri ve kadına karşı şiddet, bizim için varoluş meselesidir.
Kadına karşı şiddet en vahim insanlık suçudur. Kadına karşı şiddette tavizsiz olmamız lazım.
"BAKANLIĞIM DÖNEMİMDE İKİ DOSYA BENİM İÇİN ONUR MESELESİYDİ"
2009 yılında Dışişleri Bakanı olduğumda önüme birçok dosya geldi. Benim için ikisi çok önemliydi.
Birisi, bir akademisyenin 2022 yılında yazdığı bir makale dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye'yi tazminata mahkum etmişti. Adalet Bakanlığı, benim imzalamam ve AİHM'e göndermek üzere bir savunma yazmamı istedi. Fikirleri dolayısıyla cezalandırılmak istenen bir akademisyene savunma yazmayacağımı söyledim. Bunda sonra da AİHM'den gelen düşünce özgürlüğünü ihlal konusunda hiçbir davada savunma yazmayacağımızı söyledim. Türkiye, düşüncesi dolayısıyla bir akademisyeni cezalandıran ülke olamaz.
İkinci dava ise Nahide Opuz davası... Önüme geldiğinde utanç duydum... 1999-2000 yılında başlayan bir süreç. Defalarca "Beni koruyun" diye başvuruda bulunmasına karşın yetkili merciler harekete geçmiyor. Türkiye Cumhuriyeti, kadını koruyamayan ülke statüsüyle ceza yiyemez. Bunu bir onur meselesi yaptık.
"BİR DAHA OLSA İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NE YİNE İMZA ATARIM"
Bu sırada Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin başkanlığını devraldım. Kadına ve aile içi şiddete karşı mücadele sözleşmesi çalışması devam ediyordu. Arkadaşlara bunun hızlandırılması talimatını verdim. Komiteyi İstanbul'da topladım ve 'İstanbul Sözleşmesi' olarak bilinen sözleşmeye ilk imzayı biz attık.
Kadına karşı şiddete hangi sözleşme nerede çıkmış olursa olsun bir daha imza atarım, hiç düşünmem. Ben o imzayı, Türkiye'nin onurunu korumak için attım.
İstanbul Sözleşmesi, TBMM'den de tam mutabakatla geçti. Bugünkü Cumhurbaşkanımız o gün Başbakandı, o sözleşmeye imza atmak dolayısıyla her yerde gururla bahsetti.
Aile yapımıza zarar verecek olan, kadını ya da çocukları koruyan sözleşmeler değil; bu iktidarı destekleyen bazı televizyon kanallarının sabah yayınlarıdır. Bazı programların kadınların onurunu ayaklar altına alan ve aile yapımızı yerle bir eden yayınlarıdır. Onlara dur demeyeceksiniz, bir sözleşme metni üzerinden büyük bir toplumsal çatışma doğuracaksınız.
Cumhurbaşkanı 10 yıl boyunca bu sözleşmeye sahip olmaktan dolayı övünecek, sonra bir gün meğer bu zarar veriyormuş diyerek bundan vazgeçecek. Böyle bir devlet anlayışı olmaz...
"KADINLARI KORUMADAN AİLEYİ KORUYAMAYIZ"
Kadını korumadan aile korunabilir mi? Bizim toplumsal dokumuzda da, çağdaş toplumsal hayatta da, gelecekte de; kız çocukları eğitimde, kadınların sosyal hayatın her alanında korunacaktır. Tek bir kadının onurunu zedeleyecek hiçbir eyleme asla müsaade edilmeyecektir.
İyi eğitilmemiş kızların olduğu bir toplumda kadın haklarından bahsetmek mümkün değil. Eğitimde fırsat eşitliği tanınmamışsa, biz her gün bir şeyler söyleyelim; kadın haklarından bahsetmek mümkün değil. Nitelikli kadın istihdamının dayanacağı yer, iyi bir eğitimdir.
"KADINLAR MUCİZEVİ ÖZELLİKLERE SAHİP"
Anne olmak ile çalışan kadın arasında bir ikilem görmememiz lazım.
Kadınlar, bir erkeklerin anlayamayacağı mucizevi özelliklere sahip. Üç kızım, bir oğlum, üç kız torunum, bir erkek torunum var. Sara Hanım'ın aynı anda üç işi yapıp, dördüncü işi düşünüp, beşinci işi planladığını görüyorum. Biz aciz erkeklerin anlayamayacağı bir şey.