İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Akşener, Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in cinayetiyle ilgili iktidara kürsüden yeniden seslenerek "Kuklalar tutuklandı, kuklacılar serbest. Maşalar tutuklandı, maşayı tutanlar serbest. Tetikçiler tutuklandı, azmettirenler serbest. Erdoğan yargının işini yapmasına neden engel oluyorsun. Kimden korkuyorsun? Biz adalet yerini bulana kadar unutmayacağız unutturmayacağız." ifadelerini kaydetti.
Kızılay'ın afet döneminde bazı kurumlara çadır satışı yapmasıyla ilgili de konuşan Akşener, iktidara yönelik eleştirilerini "Kızılay'ın surlarına gedik açmayın' şeklinde dile getirip "Gıda stoklanıyor diye memleketi birbirine kattınız, soğan stokluyorlar diye depoları bastınız, patates stokluyorlar diyerek milleti suçladınız ve terörist ilan ettiniz. Şimdi çadır stoklayan Kızılay'a ne diyeceksiniz? Kızılay'ın depolarını basıp çadırlarına el koyacak mısınız, stokçu diye Kızılay Başkanı'nı da aldıracak mısınız? Bu ülkenin Kızılay'ı utanmadan kendi vatandaşına çadır sattı. " dedi.
SİNAN ATEŞ CİNAYETİ
Akşener'in konuşmalarından öne çıkanlar şu şekilde:
Başkent’in göbeğinde; bir evlada, bir babaya, bir eşe, bir kardeşe, Sinan Ateş’e kıyılmasının üzerinden, tam 61 gün geçti. Aşağılık bir suikastın, faillerinin ellerini kollarını sallayarak gezdiği ve hiç kimsenin bu hainleri bulmak için kılını bile kıpırdatmadığı tam 61 günü geride bıraktık.
Devleti yönetenlerin mafyalara, simsarlara, uyuşturucu kaçakçılarına bir kez daha boyun eğen acizliğiyle tam 61 gün geçirdik. Geçen bu 61 günde; Adaletsizlik, daha da derinleşti. Hukuksuzluk, daha da belirginleşti. Arsızlık daha da normalleşti. Daha önce de bu kürsüden söylemiştim: ‘14 Mayıs’a kadar, her konuşmamda Sayın Erdoğan’a aynı soruyu soracağım’ demiştim. Sinan Ateş’in katillerinin peşini bırakmayacağıma söz vermiştim. Adalet yerini bulana kadar her hafta Sinan Ateş’i hatırlatacağıma söz vermiştim. Bu adaletsizlik karşısında, asla susmayacağıma, söz vermiştim. Nitekim bugün, ben yine bu sözün gereğini yapacağım.
Sayın Erdoğan! Peki ya sen? Haksızlığa boyun eğmeğe devam edecek misin? Adaletsizliğe teslim olmaya, devam edecek misin? Vicdansızlığa sahip çıkmaya devam edecek misin? 61 gün oldu Sayın Erdoğan! Dile kolay, tam 61 gün. Kuklalar tutuklandı, kuklacılar serbest. Maşalar tutuklandı, maşayı tutanlar serbest. Tetikçiler tutuklandı, azmettirenler serbest. Oysa, yargının görevi herkesin bildiği gerçekleri gizlemek değil, o gerçeklere herkesten önce ulaşıp, hakikati ortaya çıkarmaktır. Ancak maalesef katilleri kaçıranlar telefonla, talimat verenler, suçluları koruyup kollayanlar, henüz davada şüpheli bile değil. Sinan Ateş’in ailesinin bildiği gerçekler, yakın çevresinin bildiği gerçekler, hepimizin bildiği gerçekler, henüz daha yargının gündeminde bile değil. Yazıklar olsun! Ben de sana soruyorum Erdoğan yargının işini yapmasına neden engel oluyorsun. Kimden korkuyorsun? Biz adalet yerini bulana kadar unutmayacağız unutturmayacağız.
'FELAKETTEN BAY KRİZ SORUMLUDUR'
Gerçekleşen her artçı sarsıntıda yaşadığımız büyük felaketi tekrar hatırlıyoruz. Ülkemizin bir gerçeği olan depreme karşı nasıl hazırlıksız kaldığını hatırlıyoruz. Kendini devlet yerine koyanlara ne kadar güvenmediğimizi hatırlıyoruz.
Depreme karşı hazırlık yapmayanlar felaketten sorumludurlar. Milletimize ev diye mezar yapılmasında payı olan herkes bu büyük felaketten sorumludur. Bir suç mahaliyle karşı karşıya kalmamıza neden olan herkes sorumludur. Saray korkusuyla karar alamayanların, sivil toplumla kavgaya tutuşanların, interneti kesip kapılara polis gönderenlerin hepsi sorumludur. Başımıza ucube sistemi bela eden Bay Kriz baş sorumludur.
Bay Kriz ve arkadaşları ne yapıyor? Her şeyini kaybetmiş vatandaşlarımızın gözünün içine baka baka, utanmadan kampanya yapıyorlar, utanmadan propaganda yapıyorlar. Utanmadan, yalan söylüyorlar. Bu artık bir algoritma haline geldi. İktidarın beceriksizliği nedeniyle başımıza gelen her felakette önce, Sayın Erdoğan, televizyona çıkıp, milleti tehdit etmeye, suçlamaya başlıyor. Her gün ama her gün durmadan bağırıyor, çağıyor, hakaret ediyor. Doğruları konuşanları bastırmaya, gerçekleri susturmaya çalışıyor. Yetmiyor, hemen gidip, sosyal medyayı kısıtlıyor. Sonrasında ise, baktı olmuyor. İşler istediği gibi gitmiyor. Anketler istediği gibi gelmiyor. Tüm algı operasyonlarına rağmen, gerçekleri değiştiremiyor. Bu sefer de, yeniden ekranlara çıkıyor ve helallik istiyor….Ne kendisinin ne bir bakanın ne de tek bir bürokratın sorumluluk almadığı yerde çıkıp bir de utanmadan sorumluluğu vatandaşa yıkıyor.
ERDOĞAN'A HELALLİK TEPKİSİ
Sayın Erdoğan! Yeter artık! Depremin üstünden, 23 gün geçti. Sen ilk gün, ne dedin? “Günü geldiğinde, şu anda tuttuğumuz defteri açacağız.” dedin. Yani bu aziz milleti, düpedüz tehdit ettin. Şimdi hangi yüzle çıkıp da helallik istiyorsun? Daha dün milletimize, “Bunlar kader planında olan şeyler…” diyordun… Bugün çıkmışsın utanmadan onlardan helallik istiyorsun. Daha dün insanlarımıza “ahlaksız, namussuz, adi” diyordun… Bugün çıkmışsın utanmadan onlardan helallik istiyorsun. Daha dün feryat eden depremzedelere “hain” diyordun. Bugün çıkmışsın utanmadan onlardan helallik istiyorsun. Hem de Adıyamanlı mazlum ve mahrum kardeşlerimizi üç gün boyunca enkazın altında ölüme terk ettiğin için helallik istiyorsun. Üstelik, bunu da sanki önemsiz bir şeymiş gibi, Sanki randevun varmış da 5 dakika gecikmişsin gibi sanki borcun varmış da bir iki gün geç ödemişsin gibi söylüyorsun… Ayıptır, günahtır.
Öyle korunaklı çadır tiyatrosu mizansenleriyle olmaz. Eğer illaki, helallik almak istiyorsan gideceksin; Maraş’ın tam merkezinde, 15 saat boyunca, enkaz altında kalan yavrusunun, elini tutup, vinç beklerken, rahmetli olmasını, izlemek zorunda kalan, babadan helallik isteyeceksin. Eğer illaki, helallik almak istiyorsan; Gideceksin; Adıyaman’ın merkezinde, enkazın içinden, 'Soruyoruz, AFAD nerede?' diye, sesli mesaj gönderen mazlumların, ailesinden helallik isteyeceksin. Eğer illaki helallik almak istiyorsan; gideceksin Malatya’da tarım arazilerini 15 yıl önce imara açıp, bugün mezara çevirenlerin ,yaptığı binalarda 25 saat boyunca enkaz altındaki analarının sesini duyup ellerinden bir şey gelmeyenlerden helallik isteyeceksin. Meydanlarda sadaka dağıtır gibi para dağıtarak helallik alamazsın. Kameraların karşısında sırtında mont bile olmayan çocuklarımızı zırh yaparak alamazsın.
'SANDIKTA HELALLEŞ'
Paranın kölesi olan yandaşların bekçiliğini yaparak helallik alamazsın. Kimsesiz kalan çocuklardan helallik alamazsın. Takdiri çok gördüğün sağlıkçılardan helallik alamazsın. Cenazesine kefen arayan babalardan helallik alamazsın. Dondurucu soğukta çadır peşinde koşanlardan helalllik alamazsın. Böyle terbiyesizlik olmaz olamaz. İllaki helalleşmek istiyorsan, siyasetçi attığı nutukla televizyonda helalleşmez. Sandığı getireceksin helalliği de öyle isteyeceksin. Sandığı getireceksin milletimiz ne diyecek göreceksin. Derhal sandığı getireceksin.
KIZILAY'IN ÇADIR SATIŞI
Binlerce depremzede kardeşimiz soğukta çadır beklerken kendi vatandaşına çadır satmak bu düpedüz bir ahlak sorunudur. Kızılay'ımızda yaşananlara bir bakın. Bunların elinde zaten bir naylon bağış kurumuna dönüşmüştü. Gelinen noktada tam anlamıyla paravan bir şirket olmuş. Kızılay, tümüyle yozlaşmış çürümüş. Memleketin yarasını saracağına çadır tüccarı olmuş.
İnsanlarımız 20 gündür çadır bekliyor, Kızılay ise depolarında çadır stoklayıp satıyor. Böyle bir kepazelik olabilir mi? Gıda stoklanıyor diye memleketi birbirine kattınız, soğan stokluyorlar diye depoları bastınız, patates stokluyorlar diyerek milleti suçladınız ve teröris ilan ettiniz. Şimdi çadır stoklayan Kızılay'a ne diyeceksiniz? Kızılay'ın depolarını basıp çadırlarına el koyacak mısınız, stokçu diye Kızılay Başkanı'nı da aldıracak mısınız?
Bu ülkenin Kızılay'ı utanmadan kendi vatandaşına çadır sattı. Herkesin aklı da fikri de deprem bölgesindeydi. İnsanlarımız devletin kurumlarına güvenmedi diye suçlandı ama Kızılay kendi vatandaşına çadır sattı.
Bu ahlaksızlığa şaşıranlar olduğunun farkındayız ama biz hiç şaşırmadık. Kaşıkçı davasını satan bu hükümet değil miydi? Memleketi sığınmacı hendeğine çevirip milletin huzurunu satılığa çıkaran bu hükümet değil miydi? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını satan yine bu hükümet değil miydi? Sayın Erdoğan'ın dünyasında bu ülkenin satılık olmayan hiçbir değeri olmadığını çok iyi biliyoruz.
'KIZILAY'IN SURLARINA GEDİK AÇMAYIN'
Vatandaşa yine vatandaşın kendisi hizmet etti. Para yine vatandaşın parası. İşsiz gençlerin, geçinemeyen emeklinin, hayatta kalma mücadelesi veren esnafın, memurun parası. Madem hizmet milletin, para milletin, sizin ne göreviniz var? Size o halde ne gerek var? Millet madem başının çaresine bakmak zorunda en azından gölge etmeyin. Madem işe yaramıyorsunuz, o zaman istifa edin. Al bayrağımız gibi kıymetli bildiğimiz Kızılay’ın sancağını daha fazla kirletmeyin. Ahlaksız, şuursuz yönetim anlayışınızla her kurumu delik deşik ettiniz. Bari Kızılay’ın surlarında gedik açmayın.
Önümüzdeki bu ateşten imtihanı parti içi mesele ya da yazıhane muhabbeti olarak görenlere seslenmek istiyorum: Bunu herkes üzerine alsın ve çok iyi düşünsün. Ve kimse unutmasın; bazen gerçek komutan olmak için apoletlerden vazgeçmek gerekir. Sahici bir mücadele için önce kendinle barışmak gerekir. Küçük hesapları bırakıp büyük resmi, gerçek tehlikeyi görmek gerekir. Bizim seçimimiz ve yolumuz değişmedi. Karşımıza kim dikilirse dikilsin dün de aynıydı bugün de aynı. Çünkü Kızılay çadır tüccarı haline gelmiş, MB kendi ülkesinin hazinesine para bağışlıyorsa, 21 yılını beton dökerek geçirenler yeni betonlar vaat ediyorsa, hiç bir yapılanın hesabı verilmiyorsa, devlet nerede diye soran vatandaşın kafasına sopa geliyorsa artık millet için bir şeyler yapmak gerekiyordur.
'VATANIN BÜTÜNLÜĞÜ TEHLİKEDEDİR'
Artık bir seçim yapmak zamanı, kişisel hesapları bırakıp millet için bir şeyler yapmak zamanıdır. Devasa bir ihanet şebekesiyle karşı karşıya olduğumuzu tüm çıplaklığıyla ortadadır. İktidar organları bu ihanet şebekesi elinde terse çalışan bir saat, yiyeni şeytanlaştıran zehirli bir meyve ağacıdır. Vatanın bütünlüğü tehlikededir. Saray üzerine aldığı sorumluluğu yerine getiremez haldedir. Hükümetin başı gaflet ve dalalet içinde ülkeyi uçuruma götürmektedir. Kişilerin kaprisleri değil, milletin iradesi tecelli edecektir. Kimsenin endişesi olmasın kazanan mutlaka Türkiye olacaktır.