Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Mart 2021’de, ‘İstanbul Sözleşmesi’ olarak bilinen ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Sözleşmesi’ni iptal etme kararı aldı. Ardından Danıştay’da kararın iptaline ilişkin 200’ün üzerinde dava açıldı.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) de siyasi parti olarak Danıştay’a başvurdu ve fesih kararının iptalini istedi. Savcı ise verdiği mütalaada, ‘siyasi parti olarak başvuru yapılamayacağını’ belirtti.
CHP, ÇYDD VE TTB’NİN İTİRAZLARI DA REDDEDİLDİ
Diken’den Tuğba Özer’in haberine göre, Danıştay 10’uncu Daire, 28 Haziran 2021 tarihinde sözleşmeden çıkılması kararının yürütmesinin durdurulması talebiyle açılan davaları reddetti.
Ret kararına itiraz üzerine, dava Danıştay’ın son karar mercii olan İdari Dava Daireleri Kurulu’na (İDDK) geldi. İDDK, itirazı reddederek, ‘milletlerarası antlaşmaların sona erdirilme yetkisinin cumhurbaşkanında olduğunu belirtti. Karar sonrası, Danıştay 10’uncu Dairesi’nin çekilme kararının yürütmesinin durdurulmasının reddi yönünde verdiği karar kesinleşti.
Danıştay’ın reddettiği başvurular arasında CHP, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) itirazları da vardı.
DANIŞTAY BAŞSAVCILIĞI: TASARRUF TBMM’DE OLMALI
Diyarbakır Barosu Başkanlığı tarafından sözleşmeden çekilme kararının iptali için Danıştay 10’uncu daireye açılan bir davada ise Danıştay başsavcılığının verdiği mütalaa dikkat çekiciydi.
Sözleşmeden çekilme kararının iptal edilmesi gerektiğini savunan savcı, mütalaasında “TBMM’nin onayına bağlı bir uluslararası sözleşmenin kaldırılması da yine TBMM’nin tasarrufuyla mümkün olabilir” görüşlerine yer verdi.
TİP’in açtığı iptal davasında ise savcı siyasi bir partinin, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi kararında ‘menfaatini ihlal eden bir durum bulunmadığını, bu nedenle TİP’in siyasi bir parti olarak davacı olma ehliyetinin bulunmadığını savunarak başvurunun reddedilmesini’ istedi.
Savcı mütalaada şunları kaydetti:
“Davacı siyasi parti ile Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine ilişkin 19/03/2021 tarih ve 3718 sayılı cumhurbaşkanı kararı arasında, davacı siyasi parti tüzel kişiliğinin meşru, kişisel ve güncel menfaatini ihlal eder bir yön bulunmamaktadır.”
“SAVCININ GÖRÜŞÜ HUKUKİ DEĞİL”
Dosyaya bakan avukatlardan Eren Gönen, Diken’e şunları kaydetti:
“Savcı bu ifadeleri tüm siyasi partileri kastederek mi yoksa TİP’in özelinde mi söyledi bilmiyoruz. Diğer partilerin başvurularında henüz Danıştay görüşü gelmiş değil. Biz de bu hafta içerisinde kendi beyanımızı sunacağız. Bizce savcının görüşü hukuki bir görüş değil. İstanbul Sözleşmesi’nin getirdiği hakları ve korumuş olduğu kesimleri savunmak, onlara yönelik siyaset yapmak TİP’in de görevi, çünkü tüzüğünde öyle yazıyor. Biz davayı açarken zaten tüzüğün de örneğini koyduk. Bizce bu davada hukuki menfaatimiz var. ”
“KARARI VEREN PARTİLİ BİR CUMHURBAŞKANIDIR”
Dosya avukatlarından Yelda Koçak ise şöyle konuştu:
“Türkiye’de feministler, kadın avukatlar yıllardır kadın cinayetleri politiktir diyor. Bu nedenle bir siyasi partinin kadın cinayetlerinin önlenmesi için politikalar geliştirmek temel önceliklerinden biridir. Danıştay savcısının görüşünü kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi’ne göre de sözleşmeye sahip çıkmak siyasi partilerin görevidir. Türkiye’de partili cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi ve bu sıfatla siyasi parti üyesi bir şahıs tarafından yapılan işleme karşı iptal davası açmak da bir siyasi partinin görevidir. Kadına yönelik şiddet politiktir. Bu nedenle siyasi özneler de bu sürece taraftır.”
STK VE ‘İLGİLİ AKTÖRLER’ VURGUSU
İstanbul Sözleşmesi’nin 7’nci maddesinde şu ifadeler yer alıyor:
Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddetin önlenmesi ve bu tür şiddet eylemleriyle mücadele edilmesine yönelik ilgili tüm tedbirleri içeren Devlet çapında etkili, kapsamlı ve birbiriyle koordineli politikaların benimsenip uygulanmasını mümkün kılacak, gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacak ve kadına karşı şiddete karşı bütüncül bir mukabelede bulunulmasını temin edeceklerdir.
Taraflar ilgili tüm birim, kurum ve kuruluşlar arasında etkili bir işbirliği sağlanmak suretiyle ve 1. fıkrada yer alan politikalarla, mağdurun haklarının, alınan tüm tedbirlerin merkezinde yer almasını temin edeceklerdir.
Bu fıkra uyarınca alınacak tedbirlere, yerine göre, hükümet kuruluşları, ulusal, bölgesel ve yerel parlamentolar ve yönetimler, ulusal insan hakları kurumları ve sivil toplum kuruluşları gibi, ilgili tüm aktörler müdahil olacaktır.