Prof. Dr İrfan Erdoğan: Yeni trend yerel ve seyreltilmiş eğitim

2006 yılında Talim ve Terbiye Kurulu'nun başkanlığını yapan İstanbul Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. İrfan Erdoğan, Milli Eğitim'de son zamanlarda yaşananları KARAR'a değerlendirdi. Ziya Selçuk'un istifasından, seyreltilmiş eğitim modeline kadar pek çok konu hakkında çarpıcı açıklamalarda bulunan Erdoğan salgının ' pedagojik devrim yapma imkanını sunduğunu' ifade etti.

ALİ BARSKANMAY

Geçtiğimiz hafta Burgazada’ya İrfan Erdoğan Hoca’yı ziyarete gittim. Uzun süredir düşündüğümüz ve ertelediğimiz görüşmeyi gerçekleştirdik. Bir yıl önce görüşmüştük. Bir yıl içinde dünyada ve Türkiye’de maarif dünyasının değişenleri ve mevcut durumları üzerinde konuştuk. Pandeminin eğitimde devrim yapmak için bir fırsat sunduğunu söyleyen İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. İrfan Erdoğan dünyada yeni eğitim trendinin seyreltilmiş ve yerel eğitim olduğunu ifade etti.

Eğitim uzmanı Ali Barskanmay: Maarifin değişen dünyaya uyumu, Milli Eğitim Bakanları, hükümetler arasında nasıl bir işleyiş var?

İrfan Erdoğan: Eğitimde sürekli bir yenilenme hali beklentisi içine girmek doğru değil. Eğitim ayvayı yeme hali yaşıyor. Reform yorgunu. Bir şey yapma beklentisi var ancak bu beklenti eğitime dair yanlış kararlar almaya sebep oluyor. Gemiyi limana çekmeden denizde onarmak daha doğru bir yaklaşım. Eğitim; bilimle, toplumla, sanatla, sporla, hayatla birlikte değişir. Üst düzey yöneticiler buna yol verir. Yoksa eğitim değiştirilmez, değiştirilemez. 28 Şubat sürecinde de katsayıya karşı çıktım. Sistemi bozuyorsunuz. Dokunmayın. Meslek liselerinin statüsü böyle kalmalı dedim. Yeni Yüzyıl’da yazdım.

AK PARTİ EĞİTİM BİLİMİNE SAHİP OLAMADI

Cumhuriyet dönemi Milli Eğitim Bakanları Eğitim Bakanı olarak diğer bakanlardan daha çok önemsenip ön plana çıkıyor. Lakin görev süreleri bitince de bir o kadar hızla unutuluyorlar. Eğitim biliminin örtük bir hali var. Mekanın sahibi benim diyor. Talip Terbiye Kurulu’nda iken bunu gördüm. MEB, Türkiye’nin en güçlü insanı hissini verir bakana ancak eğitim biliminin örtük hali kendini onlara karşı da koruyor. Birçok hükümet, bakan, devlet adamı, müdür eğitim bilimine sahip olamadılar. 1965’ten beri eğitimin böyle bir gücü var. Eğitim bilimi kaç bakanı çöpe attı ama örgüt ruhunu korudu. AK Parti de eğitim bilimine sahip olamadı. Ömer Dinçer, reform yapma havasıyla eğitim bilimine daldı. Nabi Avcı, entelektüel biri ancak icraatı erteledi. Eğitim biliminin halkın nezdinde de değeri oldukça yüksek. Serdengeçti’nin “Ayasofya nasıl böyle kalır? Derhal cami olarak açılmalı.” konulu sert bir makalesi var. Serdengeçti yargılanıyor. Grafoloji uzmanı olarak İsmail Hakkı Baltacıoğlu’na müracaat ediyorlar. İsmail Hakkı Bey: ‘Bu yazıda insanın duygularını sanat ile harekete geçirmek istiyor. Ancak bu yazı ideolojik değil.’ Baltacıoğlu’nun sözüne itibar ile O. Y. Serdengeçti ceza almıyor. Müderrisin sözüne itibar ediliyor. Müderrisin sözü toplumda övünülen bir durumdur.”

Ali Barskanmay: Hocam, Ziya Selçuk Bey dönemini eğitim adına nasıl değerlendirmek lazım diye sorumu masaya bırakıyorum.

İrfan Erdoğan: “Ziya Selçuk atandığı gün bir okulda yaptığım konuşmada şunları dedim: ‘Çok güzel bir şey başlıyor. Öğrenci, öğretmen, veli kısaca eğitim dilini bolca kullanan bir insan Eğitim Bakanı oldu. Şükür ki eğitim dilini kullanan bir adam.’ Öğrenci merkezli eğitimi ön plana çıkaran, öğretmene değer veren biri.

ZİYA HOCA KENDİSİNDEN BEKLENENLERİ KARŞILAYAMAYINCA TÜKENDİ

Ancak Ziya Hoca, büyük iddialar ile geldi. Eğitimde kurtarıcı olma, reformist olma iddiası, çok konuşmaları, kendisine olan beklentiyi yükseltti. Sonra algı yönetimini taktiğe dönüştürdü. Ziya Hoca reformsuzluğu, iddiayı tüketti. Teorisi çok güçlü. Beklenti içine soktu herkesi. Ancak ortada bir şey yok. Bu durum Ziya Hoca’yı tüketti.”

Ali Barskanmay: Yeni Eğitim Bakanı Mahmut Özer Bey’i nasıl değerlendiriyorsunuz? Ne görüyorsunuz yeni bakanın icraatlarında? Sizce maarif dünyamıza artı ve eksileri neler olabilir?

İrfan Erdoğan: AK Parti ilk kez MEB’e Mahmut Özer Bey ve Talim Terbiye Kurulu ile girdi. Eğitim Bakanlığına ilk kez hakim oldular. Mahmut Özer, iddiası olmadan sistem yorgunluğunu azaltmaya başladı. İddiasızlık iddiası var.

MAHMUT ÖZER DAHA AZ ŞEY YAPARAK BİRÇOK ŞEY YAPABİLİR

Ancak eğitimde referans önemli. Eğitimde yapılan her şeyi referanslamak lazım. Referans; Tanrı, Aristo, Kur’an da olabilir. Kuşkum eğitimde referans ile gidilmeyen bir durum var. Bilgisizlik hali. Referansızlık devam ettikçe yapılanlarda patinaj olur. Ürkeklik yaşanır. Konular adres bulamaz. Çoşku eksik kalır. Mahmut Özer teknik adam. Referans pek bildiği bir şey değil. Kendisini azaltabilir.
Mahmut özer, masada kalıp düşünerek küçük şeyler bulup büyük adımların alt yapısını kurmaya meyilli. Çok gezmeden, alkışa ihtiyaç duymadan üretim yapacak bir yapıya sahip. Daha az şey yaparak birçok şey yapabilir.

Ali Barskanmay: Kovid 19, salgın, okula gidilmeyen bir buçuk yıl eğitimi nasıl etkiledi? Herkes okula gidilmeyen anın eyvah eyvahını yaşarken siz farklı bir şeye dikkat çekiyorsunuz. Bir imkandan bahsediyorsunuz. Salgın, eğitime nasıl bir imkan sundu? Eğitimin bundan sonrası için bize ne diyor salgın?

İrfan Erdoğan: Eğitim kavramının çok ön plana çıkması dünya eğitimine zarar vermiştir. Eğitimin okul dışında öğrenileceğini de ötekileştiremeyiz. Eğitimi okula hapsetmek doğru değil.

SALGIN PEDAGOJİK DEVRİM YAPMA FIRSATI SUNDU

Tanrı salgın vesilesiyle bize pedagojik devrim yapma imkanını sundu.
Tabiat, dünya, şartlar bize eğitimi fazlalıktan arındırma imkanı verdi. Eğitimi ana mecrasına sokma imkanı verdi: Aritmetik, Gramer, retorik. Aristo okulu kurmuş oluyoruz. Bunları yapmakla okul ütopyasını da kurmuş oluyoruz.

Bilgi bombardımanını ve Milli Eğitimin kalem çeşidini azaltmalıyız : Daha az ders, daha az saat, daha az yıl, daha az içerik. Bilimin öncülüğünde temel dersler belirlenmeli.

Öğretmenin ve öğrencinin de rolü değişmeli. Bant düzeni ve seri mantığıyla işleyen sistem doğal üretim yapısına dönüşmeli. Son 20 yıldaki tıkanıklığa yeni bir yol verme hali oluşur böylece.

Okulu açma baskısı altında oluşan imkanları sağlamadan ilerlemek tarihi bir fırsatı kaçırmamıza neden olur. Suyun akışına, eğitimin doğal mecrasındaki değişimine yol vermemiz lazım.

İktidarın gücü var. Kalem işini azaltıp ana eksene yoğunlaşmalı.
Paradigmayı azaltıp yürümek lazım. Paradigmayı azalttıktan sonra Hakkari’de Kürtçe eğitime de yol verebiliriz. Yerel eğitim gelip kapıya dayandı. Eğitim felsefesine hakim olup bunları yapabiliriz. Aksi taktirde fırsatları kaçırmış olacağız.

Ali Barskanmay: Halihazırda dünyadaki okulu nasıl tanımlamak lazım? Okul gidişatın neresinde duruyor?

İrfan Erdoğan: Sıfırdan bir dünya kurulsa şimdiki okulu açmayabilirler. Yeni sistemi okul engelliyor. Okul, hayatı şekillendiriyor ve sistemde okuldan dolayı değişmiyor. Okul hayata bilet veriyor. Avukat olma, doktor olma, öğretmen olma bileti veriyor. Okul hem üstün hem sistemin önünde bir engel. Okul sistemin olmazsa olmazı. Kazandırdıklarıyla değil, mekanizmanın bir parçası olduğu için. Okulun dışındaki birimler ile öğrenciler beslenip okulun yükü hafifletilmeli. Kapitalizm, sermaye çocuğu değerden arındırarak şekillendiriyor. Tiyatro, sanat, spor konferanslar ile okulu beslemek lazım. O zaman okul muhitin bir parçası oluyor. Okulun açık hali ders ile sınırlı kalmaz.

DÜNYA ARTIK SEYRELTİLMİŞ EĞİTİME GİDİYOR

Ali Barskanmay: Halihazırda dünyada eğitimin halini nasıl görüyorsunuz? Dünya eğitiminin ekonomi ile bağlantısını ve Türkiye’nin bu fotoğrafta yeri neresi?

İrfan Erdoğan: 1950’li yollardan sonra Avrupa kurduğu yeni eğitimden uzaklaştı. Rousseau okulundan uzaklaştı. Yaparak, yaşayarak öğrenme. Kazandığını kaybediyor. Dünya, eğitim krizi yaşıyor. Dünyada eğitim biçimsel olmadığı için üretim odaklı. Avrupa-Amerika eğitim ile yüzleşip eğitimi hızlı bir şekilde arındırabilir. Dünya seyreltilmiş eğitime gidiyor. Eğitimde bilimselliğe giden ülkeler hızlı dönüş yapabilir. Biz yeni eğitimden uzaklaştık ve hızla kaybediyoruz. Eğitim ile ilgili dünyada yeni bir anlamlandırmaya ihtiyaç var.

Ali Barskanmay: Almanya ile Türkiye’nin nüfusu aşağı yukarı birbirine yakın. Almanya’da yaklaşık 3,5 milyon üniversite öğrencisi var. Türkiye’de 7 milyon 900 bin öğrenci var. Ülkemizin sosyo ekonomik yapısı Almanya ile karşılaştırınca malum. Türkiye’de bu yıl kat sayı düşürülerek adeta herkesi üniversiteli yapma hali hakimdi. Bu fotoğrafı nasıl okumak lazım. İşsizliğe rağmen ülkemizde neden üniversiteli olmak bu kadar önemseniyor ve alıcı buluyor?

İrfan Erdoğan: Bu durum bize özgü bir çelişki. Eğitimi düşük toplumlarda üniversiteli olunca makam mevki para kazanılacağı inancı hakim. Eğitim gemiyi kurtarıyor inancı hakim. Bu sarmaldan Türkiye’yi kurtarmak lazım. Ancak başka yoldan da para kazanılabilir.
Türkiye’de eğitim olmazsa değersiz olacağı, sevilmeyeceği, iş bulamayacağı inancı hakim. Bu yanlıştan arınamadık, arınamıyoruz. Amerika’da değer sadece eğitim ile ölçülmüyor. Üniversite mezunu olmayınca, kantinde çalışınca değersiz olmuyorsun. Sokaktaki temizlik işçisinin bir değeri var. Ekonomik tehlike var. Bunun üniversiteli olunca aşılacağı inancı hakim bizde. Eğitim ile değerli olunur çelişkisinden kurulmamız lazım.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Güncel Haberleri