CIA eski danışmanı Henri Barkey ile Gazeteci Aslı Aydıntaşbaş arasında yaşanan ‘yemek’ tartışmasına 5 yıla yakın süredir Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala da bir açıklamayla katıldı. Kavala, savcılığın 18 Temmuz 2016’da Karaköy Lokantası’nda Barkey ile yemek yiyen kişinin kendisi olmadığını bildiğini söyledi. “Emniyet lokantada o akşam kimlerin hangi masada oturduğu bilgisine ulaşmıştır” dedi.
Kavala “Hukuksuz yargılamalar, siyasi etki altında olan savcıların olguları saklama, tahrif etme, komplo teorilerine göre anlamlandırma yöntemleriyle hazırladıkları iddianameler üzerinden yürütülmektedir. Karaköy lokantasında Henri Barkey ile yemek yediğim iddiası bu davranışın küçük ama oldukça aydınlatıcı bir örneğidir” dedi.
Barkey, 18 Temmuz 2016'da Karaköy'de yemek yediği gazetecinin Aslı Aydıntaşbaş olduğunu açıklamıştı. Barkey, Kavala'nın tutukluluğunun devamı için "absürd" bir iddianame hazırlandığını söylemişti. Gazeteci Aslı Aydıntaşbaş da konuya ilişkin olarak "Son günlerle şahsımla ilgili ortaya atılan ve kötü niyetli olduğundan şüphe duymadığım iddialarla ilgili, polemik yaratmamak için ve Osman Kavala'nın bilgisi dahilinde sessiz kaldım." demişti.
"Bu düzmece casusluk suçlamasına gerek kalmadı"
Henri Barkey'in açıklamasından sonra cezaevinden olan Osman Kavala da konuya dair açıklama yaptı.
Kavala'nın açıklaması şöyle:
"Henri Barkey geçen gün, 18 Temmuz 2016 tarihinde Karaköy lokantasında kendisi ile yemek yiyen kişinin ben olmadığımı açıkladı. Savcılık bu gerçeği baştan beri gayet iyi biliyordu.
Emniyet görevlileri lokantada yaptıkları araştırmada, o akşam kimlerin hangi masalarda oturduğu bilgisine ulaşmıştı; Emniyet’te yapılan sorgumda da bu durum teyit edilmişti. “Gezi olaylarını organize etmek” ve “15 Temmuz darbe girişimine katılmak” suçlamalarıyla karşılaştığım sorgulama sırasında, Barkey ile lokantada sadece selamlaşmış ve ayaküstü konuşmuş olmamdan söz edilmişti ve bu, aramızda temas olduğunun delili olarak gösterilmişti.
Ancak, Gezi davasının beraatle sonuçlanmasından sonra hazırlanan, benim Barkey ile 15 Temmuz darbe girişimini organize ettiğimi ve casusluk faaliyetlerinde bulunduğumu içeren ikinci iddianamede, bu olay planlı bir buluşma ve bir görüşme olarak değiştirildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, Türkiye’nin Mahkeme’nin önceki kararına uyma yükümlülüğünü yerine getirmediğine hükmettiği son kararında, ek tespitlerde bulunan iki yargıç, aynı olayın farklı biçimde anlatılmasını tutukluluğumun sürdürülmesini haklı gösterme çabasına örnek olarak değerlendirdiler.
İkinci iddianamede yapılan tek manipülasyon bu değildi. Birbirine yakın baz istasyonlarından verilen sinyaller Barkey ile sık sık buluştuğumun delili olarak gösterildi. Oysa çakışmanın neden kaynaklandığı, HTS kayıtlarından açıkça görülüyordu: Çakışma, benim telefonumun Elmadağ’daki çalışma ofisimin bitişiğindeki baz istasyonundan, Barkey’in telefonunun da kendisi Taksim’e gittiğinde civardaki baz istasyonlarından sinyal vermesinden kaynaklanıyordu.
Daha vahimi, iddianamede, böylesi sözde deliller göstermeye dahi ihtiyaç duyulmadan, benim darbe hazırlığı amacıyla FETÖ/PDY’nin sorumlularıyla irtibata geçtiğimin, birlikte faaliyetlerde bulunduğumun yazılmış olmasıydı. Gezi davasında verilen beraat kararları bozulduktan ve iktidarın istediği türden cezalar verildikten sonra, ne pahasına olursa olsun tutukluluğumu devam ettirmek için hazırlanmış olan bu düzmece casusluk suçlamasına gerek kalmadı.
İddia makamının olayları ve olguları tarafsız bir gözle inceleyerek lehte ve aleyhte delilleri nesnel olarak değerlendirmesi ve mahkemeyi dürüstçe bilgilendirmesine ilişkin yükümlülüğü, yasalarımız ve AİHM normları tarafından belirlenmiştir. Bugün ülkemizde bu yükümlülük fiilen ortadan kalkmıştır.
Hukuksuz yargılamalar, siyasi etki altında olan savcıların olguları saklama, tahrif etme, komplo teorilerine göre anlamlandırma yöntemleriyle hazırladıkları iddianameler üzerinden yürütülmektedir. Karaköy lokantasında Henri Barkey ile yemek yediğim iddiası bu davranışın küçük ama oldukça aydınlatıcı bir örneğidir."