CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezi'nde partiyi takip eden muhabirler, internet gazeteleri ve sitelerinin yöneticileriyle bir araya geldi. Kılıçdaroğlu’na CHP Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, CHP Genel Başkan Başdanışmanı Tuncay Özkan ve Genel Başkan İletişim Koordinatörü Ömer Topsakal eşlik etti.
Siyasetin bireysel çıkarlar için yapılamayacağını, ülkenin çıkarları için yapılması gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, “Siyaset kurumunun ahlak zemininde hareket ettiği bir ülke olmak durumundayız. Biz millet ittifakı olarak elimizden gelen çabayı göstermeye çalışıyoruz. Elbette tartışılabilir, yeterli çabayı harcadık mı, harcamadık mı şeklinde. Ama gerçekten elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Ülkeye ve tarihe karşı sorumluluğumuz var” diye konuştu.
'DEMOKRASİLERDE DAYATMA DEĞİL UZLAŞMA OLUR'
Kılıçdaroğlu, kısa değerlendirmesinin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu’nun gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
(İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile görüşmesi ve cumhurbaşkanı adayı) Hiç endişe etmeyin. Altılı masa kararlılıkla yoluna devam edecek. Elbette gündeminde farklı konular var. Ama her bir gündemi toplandığımızda uygar insanlar gibi oturarak, konuşarak, artısını ve eksisini düşünerek bir karar vereceğiz. Karar, altılı masanın kararı olacak. Belki bizim siyasetimizde hiç karşılaşılmayan bir süreci yaşıyoruz. Bir araya gelip konuştuğumuz zaman sürekli ‘Aman masa dağıldı, aman şöyle oldu, aman böyle oldu.’ Bir dönem hatırlarsınız, HDP masanın altında, yok masanın üstünde, yok masanın yanında... Bunların tamamı asparagas haberler. Elbette ki farklı düşünebiliriz ama oturuyoruz, uzlaşıyoruz. Ekiplerimiz şu anda hükümet programı üzerinde çalışıyorlar, altı partinin kadroları çalışıyor. Altı partinin kadroları, üzerinde uzlaşma sağlanamayan bölümleri kırmızı ile yazıyorlar. Altı liderin önüne koyacaklar. Altı lider oturacağız ve uzlaşacağız. Uzlaşma kültürü, demokrasinin olmazsa olmazı uzlaşmadır. Demokrasilerde dayatma olmaz. Uzlaşma olur. Siz, 85 milyon insan var, uzlaşacaksınız ve onları temsil eden siyasetçilerle uzlaşacaksınız. Farklı düşündü diye yok masa bölündü, dağıldı. Yok böyle bir şey. Bunlar dediğim gibi belli bir çevrenin ya da belli bir gücün domine ettiği, toplumu yönlendirmek istediği, kafaları bulandırmak istediği bir süreç. Bunu büyük bir dikkat ile izliyoruz.
(Akşener ile kırgınlık var mı?) Yok efendim. Ne kırgınlık var, ne şu var, ne bu var. Biz daha önce de görüşüyorduk. Ben bir gün önce de Temel Bey’e gittim. Görüşüyoruz arkadaşlar. Görüşmeyi de gayet doğal karşılamamız lazım.
'ORTAK SÖYLEM GELİŞTİRMEYE ÇALIŞIYORUZ'
(Ortak aday mı, çoklu aday mı?) Birincisi, biz beraber bir araya geliyoruz. İkili, üçlü görüşmelerimiz olur. Telefonla olur. Önemli olay olduğu zaman liderler birbirlerini telefonla arıyorlar. Düşüncelerimizi aktarırız yani. Bu bir bölüm medyanın yadırgadığı bir tavır oluyor ama demokrasilerde olması gereken tavır budur. Bir olay olduğunda ve siz eğer bir ittifak oluşturmuşsanız, ittifakın bileşenlerinin o olay konusunda ortak bir söylem geliştirmeleri gerekiyor. Biz de buna özen gösteriyoruz. Ortak söylem geliştirmeye çalışıyoruz.
'EKREM BEY İSTANBUL’UN SIRTINA SAPLANAN HANÇERİ ÇIKARMAYA ÇALIŞTI'
Ekrem Bey 16 milyon insan tarafından seçildi. İstanbullulara hizmet ediyor. Türkiye’nin iki temel gündemi var. Bir, adalet. Adaletin olmadığını en çok hukukçular söylüyor, ben değil. Türkiye’nin hangi bölgesine, iline, ilçesine gitseniz. Şu soruyu sorun, bu ülkede adalet var mıdır diye. Yüzde 99,9 samimiyse adalet yoktur der. Aslında yüzde 100 de pay da bırakalım. Adaletin olmadığını ben de biliyorum. Sizler de tanığısınız bunun. 16 milyon insan Ekrem Beyi seçti. Gayet güzel. Seçimi iptal ettirdiniz. Bir daha seçim yapıldı. Fark 800 bine çıktı. Şimdi hazmedemiyorlar. Nasıl onu görevden alacağız diye, İstanbul’u talan ettiler. Talan ettikleri İstanbul’a, ‘Biz İstanbul’a ihanet ettik’ diye itiraf ettiler. İhanet edilen İstanbul’un sırtına saplanan hançeri çıkarmaya çalıştı Ekrem Bey. Vay efendim sen nasıl hançeri çıkarırsın. Nasıl 10 metro inşaatını aynı anda başlatırsın, nasıl İstanbullulara hizmet edersin. Biz uzun süredir İstanbullulara hizmet ediyoruz diyorduk ama sen geldin iki, üç yılda bizim 20 yılda yapamadıklarımızı yapmaya başladınız dediler. Tahammül edemiyorlar. Adalet duygusu bir toplumda yok olursa o toplum gelecek açısından büyük endişe içine girer. Bugün geldiğimiz noktalardan birisi budur. Adaletin olmadığı, yargının bir kişinin kontrolünde olduğu bir süreci yaşıyoruz. Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir süreci yaşıyoruz.
'İRADESİNİ BÖYLE PAZARLAYAN BİR PARLAMENTO OLABİLİR Mİ?'
Yargı nasıl ipotek altındaysa TBMM’nin iradesi de ipotek altındadır. TBMM’den hırsızlık, yolsuzluk yapanın soruşturulmamasıyla ilgili kanun çıktı. Akıl alacak iş değil. İradesini böyle pazarlayan bir parlamento olabilir mi? Önüne konulanı okumaktan aciz bir milletvekili kitlesi var orada. AK Parti ve MHP’nin milletvekilleri. Onların tek görevleri var, saraydan gelen talimata uygun olana el kaldırıp ve indirmek. Bu düzeni değiştireceğiz. Adaleti getireceğiz. Kesinlikle adalet gelecek bu ülkeye. Adalete en büyük ihaneti yapanlar da bazı iradesini saraya ipotek etmiş yargı mensuplarıdır. Onların hepsini tek tek biliyoruz. Sürülen hakimlerin ne olduğunu biliyoruz. Seçilmiş hakimlerin ne olduğunu biliyoruz. Seyyar hakimlerin ne olduğunu biliyoruz. Seyyar mahkemelerin de ne olduğunu biliyoruz. Bizim hafızamızda bir yerde duruyor bunlar. Bunlardan adaleti temizleyeceğiz. Ben kimsenin inancına, siyasi görüşüne bakmam. Yargıçsa verdiği kararın, hukukun üstünlüğüne ve vicdani kanaatine göre karar veriyorsa başımın üstüne. Onun dışında yargıç saraydan aldığı talimat ile görev yapıyorsa olmaz.
Ekrem Bey’in kararı. Hakim değiştirildi. İradesini saraya ipotek etmiş olan bir hakim atandı. Savcı duruşma salonunda yokken karar okundu. Bana söyler misiniz savcının olmadığı bir yerde karar nasıl okunuyor? Bunun neresi adalet?
'İKİ TEMEL SORUN KESİNLİKLE ÇÖZÜLECEK'
İkinci temel sorunumuz ekonomi. 84 milyon insan, bir avuç haramzadeye çalışıyor. Alt gelir gruplarından üst gelir grubuna insafsız şekilde kaynak transferi yapılıyor. Asgari ücret olarak verdikleri paradan hemen sonra yıldırım hızı ile zamlar geliyor. Dünyanın en adaletsiz vergisi enflasyondur. Çünkü enflasyon üst gelir gruplarına kaynak aktarmayı özendiren bir süreçtir. Alt gelir gruplarını ezen bir süreçtir. Biz bu iki tabloyu değiştireceğiz. Altılı masanın irade koyduğu bu iki temel sorun kesinlikle çözülecek. Yeni bir süreci başlatacağız. Zaten bir arada bulunmamızın temel nedeni de bu. Medya özgürlüğünü de getireceğiz. İradesini saraya ipotek etmiş medya istemiyoruz. Elbette ki medya eleştirel gözle bakmalı. Ama bir tarafa kesintisiz övgü, bir tarafa kesintisiz yergi diye bir şey kesinlikle gazetecilik değildir. Gazetecilik farklı bir şeydir. Sizin klasik anlatımızla köpeğin insanı ısırması haber değil, insanın köpeği ısırması haberdir. Eğer TBMM’den rüşvetçilerin, yolsuzlukların, TMSF için söylüyorum, yöneticileri hakkında soruşturma yapılamaz diye bir kanun çıkıyorsa, bu insanın köpeği ısırmasıdır. Ama garip olan gazetelerde haber bile olmuyor.
'ALTILI MASADA CUMHURBAŞKANI ADAYLIĞI KONUŞULMADI'
Çoklu aday olur mu? Biz hiç konuşmadık, altılı masada konuşulmadı. Gelirse konuşulur. Şu ana kadar altılı masada cumhurbaşkanlığı adaylığı konusu konuşulmadı, sadece cumhurbaşkanı ile ilgili nitelikleri konuşuldu ve o nitelikle kamuoyu ile paylaşıldı.
'İMAMOĞLU BÜYÜK LOKMADIR BOĞAZLARINA TAKILIR'
(İBB’ye yönelik terör soruşturması, İmamoğlu’nun görevden alınması ihtimali) Sıradan bir olay değildir. Umarım olayı o kadar kirli boyutlara taşımazlar. Seçimle gelenin seçimle gitmesi lazım. Atanmış yargıçlar aracılığı ile gidecekse onun adı demokrasiye, insan haklarına, özgürlüklere, İstanbullulara, 16 milyon seçmenin iradesine darbedir. Biz bütün darbelere ve darbe hukukuna karşıyız. Ekrem İmamoğlu büyük lokmadır, onların boğazına takılır, bunu bilmelerini isterim.
'İPTEKİ BİR CAMBAZ DÜŞTÜ DİĞER CAMBAZI ALTILI MASA İNDİRECEK'
FETÖ’nün yanında duran bir numaralı adam sarayda, cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyor. Onun yaptığı övgüler zaten duruyor, herkesin gündeminde duruyor. Olay bir kişinin ötesinde, beğenmediğimiz bir insanı, farklı düşünceye sahip olan insanı suçlamak için FETÖ bir araç olarak kullanılmaktadır. Şu an birisine mi kızıyorsunuz, hemen FETÖ’cü diyorsunuz. Eskiden birisine kızdıkları zaman komünist derlerdi, şimdi gayet basit. Aykırı bir ses mi geldi, siz FETÖ’cüsünüz diye. Daha önce söylemiştim. Bir ipte iki cambaz oynamaz diye. Bir ipte iki cambaz oynuyordu, bir cambaz düştü, ikincisi ipte. Onu da altılı masa indirecek.
'ERDOĞAN’A HER TÜRLÜ FIRSATI VERİYORUM'
(İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi önerisi) Birinci seçimde Ekrem Bey kazandı, ders almadılar ikinci seçimi yaptılar. Hala ders almış değiller. Sen atanmış, iradesi ipotek altına alınmış, vereceği karar saray tarafından görüldükten sonra mahkemede okunan bir mahkemenin arkasına sığınarak Ekrem Bey’i saf dışı bırakmak istiyorsun. Yüreğin yetiyorsa gel kardeşim bir daha seçim yapalım. Bu çağrıyı yaptım. Elbette ki normal seçimler zamanında yapılacak. Ondan kimsenin bir endişesi yok ama Erdoğan’a her türlü fırsatı veriyorum. Boyunun ölçüsünü alsın diye veriyorum.
'DEVLETİ SENDEN ÇOK DAHA İYİ BİLİYORUM'
(Suriye ile 11 yıl sonra kurulan ilk resmi temas) Şimdi Suriye konusunda benim düşüncelerim en baştan beri belliydi. Ben bunu defalarca ifade ettim Suriye konusunda. Yanlış yapıyorsunuz, yanlış politika istiyorsunuz diye. Erdoğan'a mektup yazdım, o dönem. Başbakanlık döneminde mektup yazdım. Ne zaman? 27 Ağustos 2012. Yani 10 yıl önceki bir mektup. Mektuptan iki cümle okuyacağım değerli arkadaşlar. Sayın Başbakan, komşu Suriye'deki gelişmeler ülkemizin başta güvenliği olmak üzere ekonomisi, sosyal huzuru, turizm ve taşımacılık alanları dahil çok geniş kapsamda artarak olumsuz etki yapmaya devam etmektedir. Demişim. 10 yıl önce ve mektup yazmışım. Yanlış yapıyorsunuz Suriye politikası. İkinci cümle, Türkiye'nin yeni bir başlangıç yaparak varlığını Suriye'de barış, uzlaşma, istikrar ve güvenden yana koyması gerekmektedir demişim. 10 yıl önce. O zaman beni yine suçlamışlardı. Esat’çı demişlerdi, şöyle demişlerdi, böyle demişlerdi. Baas’çı demişlerdi. Devleti kim iyi biliyor? Soru bir. Devleti kim iyi tanıyor? Soru iki. Türkiye'nin çıkarlarını en iyi kim savunuyor? Soru üç. Erdoğan'a açıkça ifade edeyim. Senden çok daha iyi devleti ben biliyorum. Devleti çok daha iyi tanıyorum. Bu ülkenin vatandaşlarının ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin itibarının nasıl korunması gerektiğini senden çok daha iyi biliyorum.
'HERKESİN ALAY ETTİĞİ ADAMDAN DÜNYA LİDERİ OLUR MU?'
Sen koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kişisel çıkarların uğruna yıprattın. Kişisel beklentilerin üzerine yıprattın. Emperyal güçlerin Orta Doğu'daki oyuncağı oldun. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum. Şimdi kapı kapı dolaşıyor. Acaba Esad beni nasıl kabul eder mi diye? Bir de itibar diyorlar. Bir de dünya lideri diyorlar. Herkesin alay ettiği adamdan dünya lideri olur mu Allah aşkına ya? Herkesin dalga geçtiği adamdan dünya lideri olur mu Allah aşkına ya? 33 askerimizin şehidin, Suriye'deki 33 şehit askerimizin hesabını sordu mu acaba? Esad'a yalvarıyor, benimle görüş diye. Esad kabul etmiyor. Putin'e gidiyor, yalvarıyor. MİT müsteşarını gönderiyor. Milli Savunma Bakanı'nı gönderiyor. Ne olursunuz bizi görüştürün diye. Vicdan sahibi olan herkese söylüyor. Vicdan sahibi olan herkese. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, Türkiye böyle bir konuma hiç düşmüş mü?
'CUMHURBAŞKANI EL ETEK ÖPMEK İÇİN KAPI KAPI DOLAŞMAZ'
Herkesin dalga geçtiği, kapı kapı dolaştığı, acaba birisi bana bir şey söyleyebilir mi? Bana birisi yardım edebilir mi diye. Arap dünyasından tutun Putin'e kadar her tarafı geziyor, yalvarıyor, yakarıyor. Koltuğumu nasıl korurum diye. Bir insan koltuğumu nasıl korurum arayışına girerse artık bu ülke onun hiçbir faydası yoktur. Kişisel çıkar peşindedir. Herkesin bunu bilmesini isterim. 24 saatte Emevi Camii'ne gidecekler değil mi? Namaz kılmaya gideceklerdi. 24 saatte. Kaç yıl geçti? On yıl geçti. Şimdi yalvarıyorlar. Esat bizimle barışır mı diye. Esad yetmedi Suriyeli. Mısır'la kavga ettiler. Yalvarıyorlar. Araya başka devlet adamlarını koyuyorlar. Acaba bizim tokalaşmamıza imkân sağlar mısınız diye? El etek öpüyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişi el etek öpmek için kapı kapı dolaşmaz. Nokta. El etek için kapı kapı dolaşıyorsa bu ülkenin tarihine ihanet ediyor demek. Tarihine. Milli Kurtuluş Savaşı'na. O mücadeleye ihanet ediyor demektir. Bizim tarihimizde böyle bir şey yaşanmadı. İlk kez böyle bir tabloyla karşı karşıyayız.
(İmamoğlu ve Yavaş'ın Cumhurbaşkanı adaylığı olasılığı) Dilimizde tüy bitti. İki belediye başkanı görevinin başında çalışıyorlar. Cumhurbaşkanı adayını belirleyecek olan altılı masa.
'ERDOĞAN SORUNLARI BENDEN ÖĞRENİYOR'
(EYT düzenlemesi) Erdoğan artık seçim kaybedeceğini biliyor. O da fark ediyor zaten. Ona çok şey yaptıracağım da. Çok şey yaptıracağım. Çünkü devletin nasıl yönetileceğini bilmiyor. Benden öğreniyor. Sorunların ne olduğunu bilmiyor. Benden öğreniyor. Hangi alanlara müdahale edilmesi gerekir? Bilmiyor, benden öğreniyor. Daha ona yaptıracağım çok şey var. Çok şey var. Görecek o.
'ERDOĞAN EMPERYAL GÜÇLERİN ORTADOĞU’DAKİ MAŞASIDIR'
Devlet nasıl yönetilir onu da anlatacağım ona. Kendisine Suriye için gönderdiği mektubu açıp bir daha okusun. Yüzü kızaracaktır ben bunun farkındayım o mektubu okuduğunda. Keşke o zaman dinleseydim diyecek. Çok sık tekrar edelim değerli basın mensupları. Hiçbir emperyal güç ateşi kendi eliyle tutmaz, maşa kullanır. Erdoğan, emperyal güçlerin Orta Doğu'daki maşasıdır. Bu kadar açık, bu kadar net.
'DOKUZ ANA BAŞLIK, 71 ALT BAŞLIKTA ÇALIŞMA YAPIYORUZ'
Şimdi değerli arkadaşlar cumhurbaşkanı adaylığını niye merak ediyorsun? Kim olacak? En çok garipsediğim olay bu. Neden biliyor musunuz? Ya kim olursa olsun altı lider niteliklerini daha önce açıkladığı bir cumhurbaşkanı adayı verilecek. Bu kadar basit. Sorun kişide olsa deriz ki kişide bir sorun var. Böyle bir aday belirleyin ki işte ya kim olursa olsun. Sorun sistem. Biz boşuna demiyoruz. Ya bir kral gitsin, beğenmiyoruz, yerine yeni bir kral getirelim. Biz böyle istemiyoruz, biz kural istiyoruz. Kurallı bir devlet istiyoruz. Yasama, yargı, yürütmenin bağımsız olduğunu, medyanın özgür olduğu bir düzen istiyoruz biz. Adaletin olduğu bir düzeni istiyoruz biz. Devlete liyakatin olduğu bir düzeni istiyoruz biz. Ekonomide batak noktasına gidiyoruz. Ekonomiyi buradan nasıl çıkarız? Onun çalışmalarını yapıyoruz biz. Dolayısıyla sarayın talebi şu. Ne beklentisi de o? Topluluğu yönlendirmesi de oraya. Cumhurbaşkanı adayı kim olacak? Altı lider o kadar dikkatli bir çalışma yapıyoruz ki son derece dikkatli, önce hükümet programında bir araya çıkarmamız lazım ortaya değil mi? Hükümet kuruldu. Ne yapacağız? Yargıda ne yapacağız? Savunmada ne yapacağız? Bilim teknikle ne yapacağız? Üniversitelerde ne yapacağız? Sağlıkta ne yapacağız? Ekonomide ne yapacağız? Dokuz ana başlık, 71 alt başlıkta çalışma yapıyoruz. Ne yapacağımızı önce bir millete anlatmamız lazım. Altı lider biz bunu yapacağız diye çıkıp anlatmamız lazım. Niçin hukuktan başladık? Çünkü demokrasi olmadan, diğerleri olmuyor. Önce demokrasi. Açıkladık. Anayasada neleri yapacağız? Meclis İçtüzüğünde neleri yapacağız? Yasalarda neyi yapacağız? Siyasi ahlak kanunu getireceğiz. Siyasetteki kirlilerini örteceğiz.
'ALTI LİDERİN ORTAK SÖYLEMİ, ORTAK SES, BUNUN HAZIRLIĞINI YAPIYORUZ'
Düşünün ya. Rüşvet alan adam milletvekili gayet rahat elini kolunu sallayarak Meclis’e gidiyor. Ya insanın biraz yüzü kızarır ya. Bunlar sokağa nasıl çıkıyorlar? Merak ediyorum. Yakın çevresinin yüzüne nasıl bakıyor? Akıl alacak şey değil. Kirlenen bir siyaset var. Biz buradan temizleyeceğiz. Siyaseti de temizleyeceğiz yani. Kimlikten arındıracağız. Asıl hedefimiz bu. Dolayısıyla biz önce neyi nasıl yapacağız? Bunun üzerinde anlaşmamız lazım. Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme hangi yol haritasıyla gireceğiz? Bunu netleştirmemiz lazım. Diyeceksiniz ki belki ya bunları sonradan da netleştirebilirsiniz, olmaz. Niçin olmaz? Diyelim ki ekonomi konusunda ben şöyle dedim. Bir başka genel başkan başka bir şey söyledi. Öbür genel başkan başka bir şey söyledi. Cumhurbaşkanı adayımıza başka bir şey söyledi. Zaten Erdoğan'ın beklediği ne? Bu. ‘Bak görüyorsun. Her kafadan bir ses çıkıyor.’ Biz her kafadan bir sesin değil. Altı liderin ortak söylemi, ortak ses. Önce bunun hazırlığını yapıyoruz. Her birimiz aynı şeyi söyleyeceğiz Yoksullukla mücadele mi? Aynı şeyi neyi nasıl yapacağız? Dış politika neyi nasıl yapacağız? Üniversiteler neyi nasıl yapacağız? Kadın hakları, çocuk hakları, yoksullukla mücadele. Neyi nasıl yapacağız? Ekonomik büyüme, gelişme, kalkınma neyi nasıl yapacağız? Önceliklerimiz ne olacak? Önce bu konuda altı lider oturup anlaşacağız. Altına imza atacağız. Sizlerle paylaşacağız. Gazetecilere bunu açıklayacağız. Medyaya açıklayacağız. Türkiye ve dünyayı açıklayacağız. İngilizceye de çevireceğiz, bütün dünyaya duyuracağız. Biz Türkiye'yi böyle yöneteceğiz, diye.
'ADAYIN ALİ OLMASI, VELİ OLMASI DEĞİL'
Artı güçlenmiş parlamenter sisteme geçişi yol haritası. Hangi zaman dilimi içinde geçeceğiz? Ve biz nasıl çalışacağız? İktidar olduğumuzda nasıl çalışacağız? Hedefimiz şu. Kazanıp iktidar olduğumuz gün bir numaralı kararın olduğunu bileceğiz. Hepimiz altı lider vereceğiz. Öyle dur ya. Seçimi kazandık. Şimdi ne yapalım? Gelin bir konuşalım. Bugünden konuşuyorum. Cumhurbaşkanı adayının Ali olması, Veli olması değildir. Bu sistemi değiştirecek miyiz? Değiştirmeyecek miyiz? Var olan sistem iyi midir kötü müdür? Var olan sistem iyiyse doğal olarak savunacaksınız. Evet diyeceksiniz. Bu sistemin şu yaraları vardır. Ha bu sistem kötü ve Türkiye'yi felakete götürüyorsa felaket ediyor. Bunun değişmesi, nasıl değişmesi lazım? Şu çerçevede. Dolayısıyla altı lider iradesini koyduktan sonra bu sistem değişecektir. Onu getirip de bir kişiye bağlamak ve bir kişi üzerinden veya beş kişi üzerinden özel bir tartışma alanına döndürmek, toplumun gündemini çalmak demektir. Kimse kusura bakmasın. Toplumun gündemini çalmak demek. Toplumun gündemi yoksulluktur. Derin yoksulluk. Toplum gündemi başka bir şey.
'TUZAĞA DÜŞMEYİN'
Sarayın gündemi toplumu başka konularla meşgul etmektir. Biz o tuzağa düşmüyoruz. Sizden istediğimiz. Siz o tuzağa düşmeyin. Ne olacak? Olabilir. Birisi gelip diyebilir, şu olsun, bu olsun. Biz kamuoyu yoklamalarını, hangi gerekçelerle yapıldığını, hangi isimlerin olduğunu, kimlerin talebiyle konulduğunu? Bütün bunların hepsini biliyoruz. Ve şundan emin olmanızı isterim. Altı lidere lütfen güvenin. Yani efendim şöyle oldu, yok böyle oldu, yok efendim kavga ettiler, yok. Bunların hepsi hikâye. Hepsi hikâye. Altı liderin çok kararlı bir duruşu var. Ya biz bu ülkeyi demokrasiyi, adaleti getireceğiz, mutlaka tek hedefimiz bu Çünkü biz hem Türkiye siyaset tarihine, hem dünya siyaset tarihine bir miras bırakmak istiyorum. Demokrasi konusunda. Özgürlükler konusunda, büyüme konusunda gelir dağılımı eşitlerimiz ya da gelir dağılımındaki çarpıklığın giderilmesi konusunda. Evet güzel bir şeyler yapmak istiyoruz yani. Ve yapacağız bunu.
'EKONOMİ İLE İLGİLİ 100 KÜSUR SAYFALIK METİN, GENEL BAŞKANLARA SUNULDU'
5 Ocak’taki toplantıda ekonomi ile ilgili daha doğrusu neleri yapacağımız konusunda yüz küsür sayfalık bir metin oluşturuldu. Metinler genel başkanlara sunuldu. Genel başkanlar bu metinlere bakarak masaya oturacaklar. Genel başkan yardımcıları ve ekiplerinin üzerinde uzlaşamadığı konular raporda kırmızı olarak yazıldı. Dolayısıyla onlar oturulacak, tartışılacak. Evet yani böyle yapalım. Bir mutabakat sağlanacak. Sonra biz bunu kamuoyuyla paylaşacağız. Siz de takdir edersiniz ki ekonomi konusunda, sadece ekonomi değil Türkiye'nin ekonomide, hukukta, yargıda, efendim işte bilimde, teknolojide, üniversitelerde, eğitim sisteminde, sağlık sisteminde, karşılaşılan sorunları nasıl çözeceğimizi uzun uzun tartıştık. Her bir genel başkan yardımcısının başkanlığında her partide bir ekip oluştu. Orada akademik dünyadan da insanlar vardı. Bu konuda bürokraside çalışmış insanlar vardı. Siyasetçiler vardı. Her bir grup ayrı ayrı çalışıldı. Çalışıldıktan sonra bunlar bir araya geldiler. Ve bir araya geldikten sonra hangi konular üzerinde uzlaşma sağlandıysa onlar ayrıca yazıldı. Uzlaşma sağlanamayan konular kırmızı şeylerle işte paragraf diyelim veya cümle diyelim yazıldı. Onlar liderlere bırakıldı, oturup kendi aralarında konuşsunlar. Orada mutabakat sağlasınlar diye. Dolayısıyla bütün bunların tamam yani Devlet Planlama Teşkilatını düşünün. Yıllık programı hazırlaması bir yıldan fazla sürüyor yani. Sürekli daha uzun bir vadede alınıyor. Biz hep ona benzer bir şey hazırlıyor şu anda yani. İktidar olduğumuzda neyi nasıl yapacağımızı hemen bilmeliyiz. Bir numaralı kararname mi olacak? İki numaralı kararname mi olacak? Bunların hepsi düşünülüyor ve bunlarla ilgili çalışmalar yapılıyor. Bu çalışmaları sonuçlandırmadan kamuoyuyla paylaşmak doğru değil. Arkadaşlar da bu konuda son derece dikkatli davrandılar. Kamuoyuyla paylaşmadılar. Ama her partinin ekonomi programı var. Bizim var. Sayın Akşener açıklama yaptı. Sayın Babacan'ın yaptığı çalışmalar var. Diğer partilerin ekonomi konusunda yaptıkları çalışmalar var. Dolayısıyla bu çalışmaların hepsini bir yerde toplanması lazım. Toplanması ve ortak bir dil haline dönüşmesi lazım. Ondan sonra da altı lider yine bir araya geleceğiz. Daha henüz görüşmedik bu konuyu kendi aramızda. Önce mutabakat sağlamamız gerekiyor. Sonra biz bunu kamuoyuyla paylaşacağız. Sizlere dağıtacağız. Sizler göreceksiniz. Tabii eleştirilerinizi de yapacaksınız. Biz illa her şeyi mükemmel yaptık değil. Bir konuyu atlamış da olabiliriz. Yani sizler bakacaksınız, eleştireceksiniz, şurada şöyledir, burada böyledir veya iyidir.
'BAŞÖRTÜSÜ KONUSUNDA GÜZEL BİR ÇALIŞMA YAPIYORUZ'
Başörtüsü konusunda açıklanabilir. Her partinin kendi görüşü vardır. Saygı duyarız. Biz bu konuda güzel bir çalışma yapıyoruz. Önümüzdeki süreçte belki biraz daha net olarak kamuoyuna yansıyacak göreceksiniz.
'ERDOĞAN HER TÜRLÜ HUKUKSUZLUĞU YAPACAK'
Erdoğan germeye çalışacak süreci, biz bunun farkındayız. Her türlü hukuksuzluğu yapacak. Bunun da farkındayız. Ama biz asla ve asla demokratik kurallar dışına çıkmayacağız. Tarihin bize yüklediği bir sorumluluk var. Sükunetle kararlılıkla, azimle, hukuk içinde her türlü mücadeleyi yapacağız. Ben ve bütün milletvekili arkadaşlarım, il başkanları, ilçe başkanları aynı mücadeleyi yapacaklar.
'SİYASİ PARTİLERİN KAPATILMASINI DOĞRU BULMUYORUM'
Ben siyasi partilerin kapatılmasını doğru bulmuyorum. Defalarca bunu ifade ettim. Tarihimize baktığınızda da siyasi partilerin kapatılmasını ülkeye hiçbir yarar getirmediğini yine farklı isimlerle aynı politikanın sürdürüldüğünü hepimiz görüyoruz ve bunu en iyi sizler biliyorsunuz gazeteci olarak. HDP'yi kendilerine destek olmaları için ikna etmeye çalışıyorlar. İşte gidiyorlar, konuşuyorlar, ikna etmeye çalışıyorlar, bize destek verin diye. Cumhur İttifakı'nın içinde yer alın diye. Buna yanaşmadığı için HDP'yi de bir şekliyle acaba bir formül bulup kapatabilir miyiz diyorlar. Ama kapatılması dediğim gibi bir demokrasi ayıbıdır. İnsan hakları ayrıdır ve siyaset ayrıdır. Dolayısıyla 6 milyon insanın oy verdiği bir siyasi parti. Dolayısıyla herkesin bir şekliyle saygı duyması lazım. Görüşlerine katılırsınız, katılmazsınız. O ayrı bir şey. Görüşlerini beğenmeyebilirsiniz, özgürce eleştirebilir. Ama beğenmediğim bir parti bana oy vermediği için ben onu kapatacağım dediğiniz andan itibaren Türkiye zaten olmayan demokrasi kırıntılarını da tamamen yok etmiş olacak. Kimin aracılığıyla yapıyor bunu, kendi yargısı aracılığıyla yani siyasallaşmış yargı aracılığıyla bunlar yapılıyor maalesef. Böyle bir tablo var.
'TAM BİR FOTOROMAN'
Sayın İmamoğlu görevinin başında. Görevini yapıyor. İktidar İmamoğlu'na karşı bir hıncı var. İstanbul'u kaybettiği için. Normal hukukun çalışmadığı bir ortamdayız. Normal hukukun çalışmadığı bir ortamdayız. Her türlü iftiranın atıldığı bir ortamdayız. Hukuk sisteminin tamamen ayaklar altına alındığı ve bir kişiyi acaba nasıl başarısız kılabiliriz diye bir arayışa girildiği, düşünebiliyor musunuz yani? Bir iktidar, bir ittifak tümüyle odaklanmış İstanbul'a ve İstanbul'u nasıl tekrar ele geçirebiliriz, nasıl alabiliriz arayış içindeler? Tam yüz karası bir oval. O kadar yalanlar, iftiralar var ki, dün fotoroman Süleyman diyorduk aslında boşuna demiyoruz, fotoroman Süleyman. Yani efendim Ekrem Bey beni aradı, bilmem ne söyledi, falan filan. Hani paçavra olarak yerde sürünse bile bir insan. Ya bunları söylememeli yani. Bu kadar yalan söylememeli, bu kadar ahlaksızlığa tevessül etmemeli. Onun için biz buna zaten fotoroman Süleyman diyorduk. Gerçekten tam bir fotoroman.
'TEK KİŞİLİK HÜKÜMETİN NEREYE GETİRDİĞİ BELLİ'
Televizyonlar hep bunu tartıştığı için vatandaş bir şekilde yönleniyor. Televizyonların bunu tartışması ne kadar doğru? Bana göre doğru değil ama sonuçta ben televizyoncu değilim. Televizyoncular da kendi televizyon kanallarının izlenmesini isterler. Yani reyting hesabı yaparlar. Benim kendi düşüncem sistemi tartışmak. Sistemi. Neden? Neden bu sistem değişmeli veya değişmemeli. Bu sistemin getirdiği yararlar nedir mesela? Bir Allah'ın kulu çıkıp televizyonda bunu anlatabilir. Çıkar AK Parti'den, cumhurbaşkanlığından, bürokrasiden, siyasetçilerden, belediye başkanlarından. Bu sistem bize şu yararları getirdi. Öbürleri de hayır bu sistemi şu zararları oldu, şu sorunlar oldu, Türkiye bu hale geldi vesaire bunları anlatırlar. Birisinde tek adam rejimi ya tek kişilik hükümet var. Sayın Uçum’un deyimiyle. Tek kişilik hükümet nereye getirdiği belli. Bunun üzerine oturup konuşulup tartışılması lazım. Ama sonuçta dediğim gibi benim sizin alanınıza müdahale etme şansım yok. Böyle bir şeyim de yetkim de yok ama kendi düşüncelerimi açıklama özgürlüğüm var. Böyle görüyorum. Halka umut vermek gerekiyor. Evet halka umut veriyoruz zaten. Neyin nasıl çözüleceğini, hangi sorunlarım olduğunu gayet iyi biliyor. Toplumun büyük bir anlamda siyasetçilerin gündeminde olmayan pek çok toplum kesimini siyasetin gündemine, sorunlarıyla beraber taşıyan bir partiyiz. Yani biz kağıt toplayanlarla da bir araya geldik, apartman görevleriyle de bir araya geldik. Taşeron kişilerle de bir araya geldik. EYT'lilerle de bir araya geldik. Emeklilerle de bir araya geldik. Dolayısıyla herkesin de bir şey. Burada olan, çalışan Suriyelilerle de bir araya geldik. Onların da Türkiye'de yaşadıkları sorunlar nedir? Onları da onların ağzından dinlemek istedik. Onların da bize yönelik sorunları vardı. Sizlerin sorduğu gibi. Onlara da yanıtları verdik. Dolayısıyla bu çerçeve içinde yol alıyoruz. Son üç yılda daha iddialı konuşuyorsunuz, evet doğru daha iddialı konuşuyoruz. Çünkü iyi bir altyapı çalışması oluşturduk. Hem siyaset dünyasından hem akademik dünyada neyi nasıl çözeceğimiz konusunda. Sadece eleştiri kültürü üzerinden değil sorunların nasıl çözüleceği konusunda da elimize gelen elimizden gelen her türlü çabayı bir şekliyle dillendirmeye çalıştık.
'SARAY BÜROKRASİSİNİN NE YAPTIĞINI KİMSE BİLMİYOR'
Yani bir kişi ben istediğim kişi, istediğim yere tayin ederim anlayışından tamamen uzak. Devlete liyakat sistemi dediğimiz bir sistem uygulayacağımıza söz verdik. Bütün liderler söz verdiler. Örneğin Merkez Bankası'nın başına diyelim siz o örneği verdiğiniz için ifade edeyim, içeride ve dışarıdaki finans çevrelerine güven veren bir kişiyi atacağız. Yani efendim yok amcamın oğlu, yok dayımı oğlu, yok bizim partili değil. Tam tersine şu anda işle hareket ediyor. Türkiye'yi yeniden inşa etmek, demokratik kuralları getirme ve Türkiye'yi kurumlarıyla beraber yeniden liyakat esasına göre inşa etme kararı var. Bunu zaten söylüyoruz. Yeniden. Çünkü çürüme var, ciddi bir çürüme var bürokraside, çalışmıyor, bürokrasi. Devlette ikili bir yapı var, saray bürokrasisi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin alt bürokrasisi. Saray bürokrasinin ne yaptığını kimse bilmiyor. Ne harcadığını kimse bilmiyor. Yönetmelikler daha iyi yayınlanmıyor. Aşağıdakiler ise yukarıdan gelen talimata göre hareket ediyorlar. Talimata uymayan görevden alınıyor. Bu yapıyı tamamen değiştireceğiz. Tamamen değiştireceğiz.
'MİLLETVEKİLLERİNİN İŞLEVSİZLİĞİNİ MİLLET GÖRMELİ'
(Erken seçim) 6 Nisan'dan sonra yapıyorsa da artık zaten haziran ayına ne kaldı? Erken seçim olmaz. O zaman sizin elinizde. İstiyorsanız Meclis’i feshedersiniz. Yaparsınız. Yani böylece bir kişiye Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yani vatandaşların seçtiği milletvekillerinin nasıl bir kişi iradesiyle işlevsiz hale getirilip de milletin görmesi lazım. Felaketi görmesi lazım. Yapılan işin, yapılan düzenlemelerin, tek adam rejiminin demokrasi olmadığını bütün milletin ve dünyanın görmesi lazım. O ortamı sağlayacağız Erdoğan'a. Bence Erdoğan onu yapacak. Siyasi mühendislikten kastettiğimiz bu.
'ERDOĞAN’IN ADAYLIĞINI TARTIŞMAYA AÇMAYACAĞIZ'
(Erdoğan tekrar aday olabilecek mi?) Erdoğan'ın adaylığını tartışmaya açmayacağız. Onu hukukçular açacak. Yani biz partiler açsak ne olacak yani? Yüksek Seçim Kurulu kimin emrinde? Erdoğan'ın emrinde. Ne dersek diyelim Erdoğan'ın ettiği telefona göre onlar karar verecekler. Biz bu iradeyi biliyoruz zaten. Yargının iradesinin sarayın ipoteği altında olduğunu gayet iyi biliyoruz. Yani orada görev yapan ve saraydan talimat alan, karar veren hakimlerimiz hakim demiyoruz yani. Onlar malum onlara seçilmiş hakimler, seyyar hakimler ve seyyar mahkemede üç seçilmiş hakimler daha önce yargı kararlarını uygulamadığı için Erdoğan'ın talebi üzerine ondan daha üste terk ediyorlar. Bunlar seçilmiş hakimler. Bir de seyyar hakimler var. Onlar üçlü mahkeme. Üç hakim bir arada. Bakıyorlar. Eğer beğenmiyorsa Erdoğan bunların namusu ve düzgün insanlar olduğunu biliyorsa o zaman onları görevden alıyorlar. Oraya seyyar mahkeme taşıyorlar, onların üçü geliyor, oturuyor. Sarayın verdiği kararın aynısını bunlarda kararı mahkeme ilamı olarak belirliyorlar. Böyle bakıyoruz yani. Gerçek de bu. Ya zaten bunu da kimse inkar etmiyor yani. Yargı dünyası da bunu inkar etmiyor. Hepinize görüyorum zaten bunu. Dolayısıyla onu bir tarafa bırakıyor. Biz yargının bu cephesini, bu cephesini biliyoruz. Yargı eliyle toplumu dizayn etmek istediğini gayet iyi biliyoruz. Yargı eliyle insanları cezalandırmak istediğini biliyoruz.
'DEMOKRASİ TARİHİMİZDEKİ EN GÜÇLÜ UZLAŞMA'
Altı lider Türkiye'nin geleceği konusunda endişeleri gidermek için çalışıyoruz. İğneden ibreye neyi nasıl yapacağımız konusunda özel bir çaba harcıyoruz. Sadece altı lider değil, altındaki kurmayları da çalışıyor. Dolayısıyla bizim için önemli olan cumhurbaşkanı adayı değil, önemli olan rejimi değiştirmek ve demokrasiyi yeniden inşa etmek için yapacağımızı geniş kitlelere aktarmak. Bunu bir kişi değil ancak bunu altı lider bir arada yapabileceğiz. Bu bizim demokrasi tarihimizdeki en güçlü uzlaşma. En şey en güçlü en kuvvetli uzlaşma diyebiliriz. Bu uzlaşma zemini içinde hareket ediyoruz. Dolayısıyla altı lider cumhurbaşkanı adayının arkasında duracak ve hep beraber ona destek vereceğiz. Meydanlarda, sokaklarda, caddelerde, kahvelerde neyse çalışacağız ve cumhurbaşkanı adayını belirleyeceğiz ve Türkiye'ye demokrasiyi getireceğiz.
'ARAMIZDA SİYAHLA BEYAZ KADAR FARK VAR'
Bir şeyi unutmayın değerli arkadaşlar AK Parti ne diyor? Türkiye Yüzyılı diyor değil mi? Biz ikinci yüzyıla çağrı diyorduk. Biz önümüzdeki yüzyılı düşünüyoruz. Aramızda siyahla beyaz kadar fark var. Onlar geçmişi nasıl perişan ettiklerini, bütün artıları nasıl yok ettiklerini ve yüzyılın sonunda Türkiye'yi hangi noktaya taşıdıklarını millete anlatıyorlar. Biz de Türkiye'yi buradan nasıl çıkarıp ikinci yüzyıla Türkiye'yi nasıl çıkaracağımızı düşünüyoruz. Aramızdaki fark böyle.
'BİZ DÜNYAYA FARKLI BİR PENCEREDEN BAKIYORUZ'
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi, Kuvayi Milliye’ci bir partiyiz. Egemen güçlerin önünde boyun eğmeyiz. Onu herkesin bilmesini isterim. Bizim duruşumuz vardır ve bizim görevlerimiz vardır. Görev alanımız Türkiye'yi hızla büyütmek ve içinde bulunduğumuz sorunlardan çıkarmaktır. İkinci görev alanımız Türkiye'yi dünyada saygınlığı olan bir ülke haline getirmektir. Yani herkesin gelip şamar attığı, herkesin gelip de bir şeyleri dayattığı bir Türkiye değil dinlenen bir Türkiye, bölgesinde barışı ve huzuru sağlayan bir Türkiye idealimiz var. Biz böyle çalışacağız. Yoksa onlar düşünceleri olabilir. Yani sizin diyelim ki bireysel olarak düşünceniz sempatiniz olabilir. Ülkelerin de kendilerine göre beklentileri olabilir. Ama biz farklı bir pencereden bakıyoruz, bütün dünyaya. Hem barış eksenli hem dünyayla çatışma yaratmayan, tam tersine kendi ülkesinin çıkarlarını koruyan ve bu çıkarları hemen hemen her alanda, uluslararası alanda dillendiren bir ülke olmak istiyoruz.
'ŞENTOP'UN KENDİ İRADESİ Mİ VAR, ERDOĞAN DEMİŞTİR'
(TBMM Başkanı Şentop’un Erdoğan’la ilgili Nobel Barış Ödülü başvurusu açıklaması) Meclis Başkanı'nın bağımsız iradesi var mı? Yok. Erdoğan demiştir. Ya sen şöyle bir konuşma yap da belki birileri duyar diye. İradesini saraya ipotek etmiştir. Meclis’in itibarı bugün yerlerde sürünüyorsa bunun sorumlularından birisi de Meclis Başkanı’dır. Atamayla gelenler milletin seçtiği milletvekillerinin soru önergelerine cevap vermiyorlar. Siz kimsiniz diyorlar. Parlamento kim diyorlar? Kim sessiz kalıyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı. Çünkü Meclis’i temsil eden o. Ama meclisi temsil etmiyor. O saraydan gelen talimatı uygulamakla görevli olan bir kişi. Onun için o konuştuğu her şey önce icazet alır.”