MUSTAFA ÇAĞRICI
Özellikle ibadette riyaya sapmayı, yani sahte dindarlığı Hz. Peygamber ‘küçük şirk’ olarak tanımlanmıştır.
Hadis ilminde Hz. Peygamber’in, Kur’an ayetleri dışında, Allah’a nispet ettiği, O’nun sözü olarak aktardığı ifadelere “hadîs-i kudsî - kudsî hadis” denir. Böyle bir hadiste Cenâb-ı Hakk’ın şöyle buyurduğu bildirilmiştir: “Oruç benim içindir ve onun karşılığını da ben vereceğim.”
Hadis yorumcuları bu ifadeyi özetle şöyle açıklarlar: Başka ibadetler gösteriş olsun diye yapılabilir. Fakat oruca riya/gösteriş karışmaz; bir insan gerçekten oruçlu ise Allah rızası ve ibadet niyetinden dolayı oruçludur. Mesela biri namaz kılıyormuş desinler diye namaz kılabilir yahut gösteriş için birine ya da bir kuruma güya hayır olsun diye para bağışlayabilir. Fakat oruçta böyle gösteriş yapılamaz. Adam yiyip içiyorsa zaten oruçlu değildir; oruç niyetiyle yiyip içmiyorsa gerçekten oruçludur.
İşte –hadis yorumcularına göre- bundan dolayı yukarıdaki kudsî hadiste Yüce Allah, bir Müslüman oruçlu ise, riyadan arınmış olarak sırf kendi rızası için oruç tuttuğunu, bu nedenle de onun tuttuğu orucun kendi katında çok değerli olduğunu, ödülünün de hiç kimsenin bilemeyeceği ve veremeyeceği kadar yüksek olacağını belirtmek istemiştir.
Bu kudsî hadiste dolaylı olarak ibadetlerde ihlâsın, yani ibadeti, dünyevi bir karşılık peşinde olmadan, sadece Allah rızası için yapmanın önemine de dikkat çekilmiştir. Esasen, ister Allah’a karşı ister insanlara karşı olsun, bütün görevlerde, iyiliklerde asıl olan iyi niyet, dürüstlük ve samimiyettir. Onun için erdemli ve ahlaklı bir toplumda riyakârlar, dalkavuklar sevilmez. Özellikle ibadette riyaya sapmayı, yani sahte dindarlığı Hz. Peygamber “küçük şirk” olarak tanımlanmıştır. İhyâ adlı eserinin 28. bölümünde riya üzerine yaptığı psikolojik ve ahlâkî analizleri Doğu’da ve Batı’da büyük bir hayranlık uyandırmış olan Gazâlî’nin burada şöyle bir cümlesi de yer alır:
“İbadetleri alet ederek mal ve makam elde etmek dine karşı bir cinayettir ve haramdır.”
HEM BEDEN HEM RUHLA TUTULUR
Oruç bağlamında önemli bir husus da orucu hem bedenimizle hem ruhumuzla tutmamızdır. Yani yemekten içmekten uzak durduğumuz gibi Allah’ın rızasına uymayan ve O’nun tüm yarattıklarına zarar veren söz ve işlerden de sakınmalıyız ki, ibadet etmenin sevabını kazanalım ve hazzını yaşayalım. Nitekim Resûlullah Efendimiz, “Oruç (kötülüklere karşı) kalkandır; biriniz oruç tuttuğu zaman kötü söz söylemesin, kavga etmesin, kabalaşmasın” buyurmuşlardır.
Şu hadis-i şerif, oruçlunun ahlâkî bakımdan ne kadar dikkatli olması gerektiği hususunda örnek bir uyarıdır: “Bir kimse yalan sözler konuşmaktan, yalanla dolanla iş yapmaktan uzak durmuyorsa o kimsenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.”
HZ. PEYGAMBER GİBİ ‘RAHMET MODELİ’ OLMALIYIZ
Yüce kitabımız, Hz. Muhammed efendimizi ‘rahmet’ sıfatıyla niteliyor ve onun bizim için ‘güzel örnek’ (üsve-i hasene) olduğunu bildiriyor. Öyleyse elimizden geldiğince onu örnek alıp biz de başkaları için bir rahmet modeli olmalıyız. ‘Rahmet’in en eski manası ‘sevgi’dir. Bir hadiste “Müslüman, başkalarıyla kaynaşan, başkalarının da kendisiyle kaynaşabildiği insandır” buyrulur. Asıl Müslüman budur. İnsanlar bize bakınca bizde günahı, kötülüğü, şiddeti, yıkıcılığı, bencilliği, çıkarcılığı görüp başını öbür tarafa çevirmemelidir. Aksine bizde örnek Müslümanlığı, edep ve ahlâk güzelliğini, insaniyeti, cömertliği, fedakârlığı görmelidir.
Kaynaklar, aziz Sahabîler’in, Peygamberimizi ziyaret etmeye, onun tarafından ziyaret edilmeye, onun yanında bulunmaya, onun güler yüzüne bakıp onu dinlemeye doyamadıklarını anlatır. Ramazan, “Ben ahlâk güzelliklerini tamamlamak için gönderildim” buyuran o aziz Peygamberi anlamamıza ve örnek almamıza vesile olmalıdır.
Aslında onun Sünnetini yaşamak da bu değil midir?