Kahramanmaraş merkezli deprem felaketi 10 ili yerle bir ederken, bölgedeki vatandaşların çoğu da yaşamlarını çadırlarda veya konteynerlerde sürdürüyor. Pek çok dernek ve sivil toplum kuruluşu gibi siyasi partiler de afet bölgelerinde çadırkentler kurarak depremzedelere yardım sağlıyor. Türkiye İşçi Partisi (TİP) de Hatay’ın Antakya ilçesindeki bir parkın içerisinde afet koordinasyon merkezi ve çadırkent kurdu.
'EN BÜYÜK İHTİYAÇ HÂLÂ ÇADIR'
TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, depremlerin ardından bölgedeki son izlenimlerini anlattı. Depremin üzerinden günler geçmesine karşın en küçük bir değişiklik olmadığını söyleyen Kadıgil, şöyle konuştu:
“Yani dün gezdiğimiz çadırlarda, çadır bulabilecek kadar şanslı insanlar, bizden ıslak mendil falan istiyorlar. Yani bu seviye bir yokluk, bu seviye bir yoksulluk hâli var hâlâ. Herkesin her şeye ihtiyacı var hâlâ. En büyük ihtiyaçların başında hâlâ çadır geliyor. Yani neredeyse 20 gün oldu. İnsanlar burada ikinci, üçüncü günde ne hâldelerse geldiğimiz 19’uncu, 20’nci gün itibarıyla aynı devletsizlik hâli ile karşı karşıyalar. Bizim burada ilk günden itibaren HAYTAP’la iş birliği içinde hayvan arama-kurtarma, besleme noktamız; çok fazla yaralı hayvan bulundu, sahipsiz kalan hayvanlar, onların sahiplendirilmesi, buradaki hayvanların mamalanması yönünde bir noktamız var. Hemen arkanızda AGAFED gönüllülerinin, yine ilk günden beri, sağ olsunlar bizimle birlikte kurduğu bir sıcak yemek alanımız var. Şu anda burada günde 2 binden fazla insana sıcak yemek dağıtımı yapılıyor. Hemen yanımızda revirimiz var. Orada da Memorial kurdu şu anda, TTB iş birliğiyle devam ettiriyoruz. Hâlâ her gün yüzlerce insan buradaki revirden hizmet almak zorunda kalıyor. Yani zorunda kalınan şeyler bunlar.
'KADINLAR İHTİYAÇLARINA HEM ERİŞEMİYOR HEM TALEP EDEMİYOR'
Yanında bir kadın dayanışma ağımız var. Çünkü şunu fark ettik ki burada özellikle kadın arkadaşlarımız, en doğal ihtiyaçları olan pedi istemekten bile çekiniyorlar. İnanılmaz bir tuvaletsizlik, banyosuzluk hâlinden, vajinal enfeksiyonlar patlama yapmış durumda. Kadınlar, en temel ihtiyaçlarına erişemedikleri gibi bunu talep de edemiyorlar. O yüzden kadınlara ve LGBTİ artılara özel bir koordinasyon yapmaya çalışıyoruz. Onun yanında bir kriz masamızdı, şimdi çözüm masası olarak adlandırıyoruz, gelen talepleri aldığımız, aynı şekilde yardımları aldığımız ve bunları dağıttığımız bir yer var. Onun arkasında da 300 çadırlık bir alanımız var. Onun da üçte ikisinde depremzede arkadaşlarımızı misafir ediyoruz. Geri kalan kısmında da buraya gönüllü olarak, sağ olsun, var olsun Türkiye’nin dört yanından gelen, çalışmak için burada olan arkadaşlarımız kalıyor. Böyle bir alanımız var burada.
'BİZDEN ÇALDIKLARINI BİZE BAĞIŞLADILAR, NEREDE BU PARALAR?'
İnsanlar hakikaten çok ciddi ihtiyaç içindeler hâlâ. En küçük bir koordinasyon yok hâlâ. Buraya gelen devlet görevlileri dahi çok ciddi mağduriyet içindeler hâlâ. 20 gün oldu. İşi bilen uzmanlarla konuştum. Travma uzmanlarımız bizimle birlikte. Kızılay’ı övmek için çıkıp neredeyse anamıza sövmediği kaldı, Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyan o zatın. Kızılay’ın herhalde ömrümde gördüğüm en minik koordinasyon merkezi, Türkiye’nin yaşadığı en büyük afetin göbeğinde kurulu. Gerçekten artık insanlar ve biz, hepimiz isyan noktasındayız ve bu yerden göğe haklı bir insan. Ayağında ayakkabı yok hâlâ insanların. Üstünde mont yok. Su yok. Yani şu an kampımızda mesela ihtiyaçlarımız var. Çay, yağ, hijyenik ped yok. Yani doğru düzgün kolonya dağıtmaktan aciz kaldığımız günler oluyor. Hani şu soruyu da ister istemez soruyoruz. Neden bunu halk dayanışmasıyla yapmak zorundayız? Bir hafta oldu mu şovlar yaptılar, değil mi? Bizden çaldıklarını yine bize bağışladılar, hayırsever iş adamları. Nerede bu paralar?
'İNANILMAZ BİR KİMSESİZLİK HALİ YAŞIYORUZ'
Bu insanlar hâlâ neden bir paket bulgur istiyor? Bu çocuklar neden hâlâ bir bar çikolata peşinde? Neden arkamda gördüğünüz kadın arkadaşlarımın tamamı ‘İç çamaşırı’ diye bize gelip gidip soruyor? Neden? Yani bu soruların cevabını verecek biri yok ama güvenli alanlarında gidip kendine yakın, tırnak içinde kullanıyorum, depremzedelerden devletimizin ne kadar büyük ve her yere yetiştiğini anlatan, hâlâ tek derdi kendi PR’ı olan insanlarla karşı karşıyayız. Yani dün gittik, bir çadırda iki bacağı depremden ampute olmuş insanlar, altında yatak, palet olmadan uyuyor. Hatay’ın Defne ilçesi için konuşuyorum. Dün çıktık daha yani. Arkada, burada, 5 dakika değil, şehrin merkezine bir çadırkent kurmuşlar kendi imkânlarıyla. Tuvaletleri, duşları yok. Çoluk çocuk ortadalar. Ayaklarında çorap, ayakkabı yok. İnanılmaz bir kimsesizlik hâli yaşıyoruz burada. Gerçekten buradaki herkes adına bunu söylemek zorundayım.”
'ERDOĞAN’I EN BAŞA NOT ETTİK'
Depremlerin ardından iktidar temsilcilerinin “Tek tek not alıyoruz” açıklamalarına da “Sabaha kadar not alsınlar” diye tepki gösteren Kadıgil, şöyle devam etti:
“Biz, onların yaptığını çok daha fazla not alıyoruz. Biz, burada ilk 48 saat tek bir yardım gelmediği için bağıra bağıra can veren insanları not ettik. Onlara bir yardım göndermekten aciz hâle getirdikleri Kızılay’ı, sözde kurup başına kendine yakın diye atadığı ilahiyatçılarla hiçbir işe yaramaz hâle getirdiği AFAD’ı ve elbette bizi bu kadar sistemsizlikte bu kadar muhtaç hâlde bırakan o saray rejimini ve onun kurucusu Recep Tayyip Erdoğan’ı, en başa en büyük harflerle not ettik. Burada olası kasıtla insan öldürdüler. Tekrar söylüyorum; burada olası kasıtla insan öldürdüler. Bu binaların çürük olduğunu herkes biliyor. Buranın fay hattı üstünde olduğunu herkes biliyor. Yerel yöneticisinden bakanlığına, kimse kılını kıpırdatmadı. İnsanlara tabut hâline getirdiler burayı. Bu tabutlar ilk depremde yıkıldı. Altından insanları, çocukları, bebekleri çıkartmak için bir ekip göndermeyi beceremediler. 48 saat diyorum, bakın, 48 saat. Bugün 300’üncü saatteyiz. 500’üncü saatte miyiz? Hâlâ bu insanların odunu yok. Bu insanların çadırı yok. Hâlâ sobaları, temel gıdaya erişimleri, tuvaletleri, banyoları yok. Hâlâ burada devlet yok. Devlet nerede var? Saray rejimi nerede var? Kendi PR’ını yapmak gerektiği zaman var. Burada canhıraş, kısıtlı imkânlarla yardımcı olmaya çalışan insanları kendince not etmeye çalışırken var. İyi tutsunlar o defterleri.”
'48 SAAT SADECE HALKTAN İNSANLARI GÖRDÜK'
Başka bir depremzede de depremin ardından iki gün boyunca arama-kurtarma ekiplerinin gelmediğine dikkat çekerek şunları söyledi:
“48 saat boyunca sadece halktan insanları gördük. Tırnaklarıyla bir şeyler yapmaya çalıştılar. Bizim zaten o sırada gıdaya veya battaniyeye ihtiyacımız yoktu. Biz, zaten yemek yiyemedik, o gıdaları yiyemedik. Bizim amacımız, o enkaz altındaki insanların canlı çıkabilecekken çıkarılmasıydı ve hiç kimse yoktu. Vinçsiz, beton kırıcısız veya ekipmansız yapamazdık. Yapabildiklerimizi yapmaya çalıştık ama ne kadar? Asla yapamazdık. İnsan gücüyle olmayacak şeyler vardı ve gerçekten çok fenaydı. Siz görmemiş olabilirsiniz, biz gördük. 48 saat, 3 gün, 4 gün aşağıda bağırarak, çağırarak ve donarak ölen insanlar vardı.”
'DEVLET YOK MU DEDİM'
Çınarlı köyünde yaşayan başka bir depremzede de “Benim yeğenim Antakya’daydı. Biz, kendi çabamızla çıkardık. İki ölü çıktı. Babalarını sağ çıkardık. Kendi köyümüzde zarar yok. Birinci gün hiç kimse yok. İkinci gün de kimse yok. Üçüncü günde biraz millet gördü. Ne asker ne bir şey var. Gerçekten ben dedim, ‘Devlet yok mu?’ Üçüncü gün başladılar” derken yine başka bir yurttaş ise Defne’dekilerin perişan hâlde olduğunu belirterek, “Ben, Armutlu Mahallesi’nde oturuyorum. Kendi imkanlarımla annemin cenazesini çıkardım. Kardeşimi de canlı çıkardık. İstanbul’da yaralı, ama iyi durumda. Köydekiler iyi ama şehirdekiler çok kötü durumda. Söylenecek söz kalmadı artık” diye konuştu.