Marmara Denizi son günlerde yayılımı hızla artan deniz salyası tehlikesi altında. Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı ve Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Su Ürünleri Fakültesi'nden emekli Dr. Erol Kesici, denizin yeniden nasıl canlandırılabileceğini anlattı. Bölgede incelemelerini de sürdüren Dr. Kesici, hala teknelerin deterjanla yıkandığını ve atıkların denize bırakıldığını söyledi.
"KİRLİLİĞİN TEMEL NEDENİ DERİN DENİZ DEŞARJI"
Marmara Denizi'nin özellikle son 30 yıldır ciddi kirliliğe maruz kaldığını açıklayan Kesici, “Marmara Denizi'nin 1990 yılında temizlenmesi gerekiyordu, ihmal edildi ve temizlenmedi. Kirliliğin temel nedeni yasalaştırılan 'derin deniz deşarjı' yani arıtmadan Marmara'nın çevresindeki tüm yerleşim birimlerinin evsel ve tarımsal atıklardan sanayi endüstriyel atıklara, gemi inşasından gemi trafiğine tüm atıkların hepsinin birikimi" dedi.
"SADECE 1 GÜNDE 3 MİLYON METREKÜPÜN ÜZERİNE ÇIKIYOR"
İstanbul, Bursa, Çanakkale, Kocaeli, İznik gibi Marmara Denizi etrafındaki nüfusun 25 milyon civarında olduğuna dikkat çeken Dr. Kesici, “Yapılan çalışmalara göre 1 gün içinde Marmara'ya bırakılan atık su miktarı son 30 yılın ortalaması 2,1 milyon metreküpe ulaşıyor. Bunların hepsi organik ve inorganik maddeler. Bu miktar günümüzde yıllara göre nüfus ve yerleşim alanlarının artmasıyla birlikte sadece 1 günde 3 milyon metreküpün üzerine çıkıyor. Bunda yağış sularının etkisi var" diye konuştu.
"MARMARA'YI KİRLETEN ETKENLER İKİYE AYRILIYOR"
Marmara'yı kirleten etkenleri ikiye ayıran Dr. Kesici, kirliliğin yüzde 90'ının evsel, tarımsal ve sanayi atıklarından, yüzde 10'unun da deniz taşımacılığından kaynaklandığını söyledi. Gemilerin balast suları, atıklarını yıkama işlemleri gibi örnekler veren Kesici, “Bu sabah bir fotoğraf çektim, adam deterjanla yıkadı, denizin belirli kısmı deterjanla kaplandı. Su değiştirme, çöpler, buna benzer sistemler kontrol altında olmasına rağmen maalesef engellenemeyen sistemler. Dışarıdan gelen gemiler de aynı şekilde sintine atıkları yasak ama bırakılıyor" dedi.
"MARMARA ÖNCE ÖLDÜ, SONRA PATLADI"
Marmara Denizi'nin bir nevi patladığını kaydeden Dr. Kesici, “Marmara Denizi önce öldü sonra patladı. Canlılık, yaşamsal faaliyetlerini kaybetti ve sonra da salyaların dışarı çıkması patlamasıdır. Bu Covid gibi bulaşıcıdır ve alg patlaması aynı pandemi gibi her tarafa yayılıyor. Yer altı su kaynaklarına bile yayılıyor. Ayrıca tabakalaşma nedeniyle bazı noktalarda görüş sıfır noktasına düştü. Kesinlikle iklimsel değişime bağlanmamalıdır. Elbette tkisi var ama direkt olarak etkili değildir" diye konuştu.
TEŞHİS KİRLİLİK
Kirliliği temizlemenin mümkün olduğunu belirten Dr. Kesici, öncelikle tedavi için teşhisin doğru koyulması gerektiğini vurguladı. Bu teşhisin ise kirlilik olduğunu açıklayan Kesici, “Patlamanın temel nedeni yüzde 99 kirlilik ve tür azalışı. Doğada hayvanlarla bitkiler arasında bir denge vardır. Planktonları tüketen balık ve deniz canlıları, kirlilik ve yoğun avcılık nedeniyle ciddi düzeyde azaldı" dedi.
NASIL TEMİZLENİR?
Avrupa ve Türkiye'de temizlik için teknolojik yöntemler olduğundan bahseden Dr. Kesici, bu yöntemleri şöyle sıraladı:
“Çözüm için denizin dip, kıyıları ve yüzeyinin temizliği gerekiyor. Temizlikten sonra da kirletmemek gerekiyor. Temel nedeni derin deşarjı, dedik. Bu sistemden tamamen vazgeçilmelidir. Arıtma sistemleri günümüz teknolojilerine uygun modern sistemler olmalıdır. Birincisi biyolojik arıtma, bir kısım algleri yani kendi türdeşlerini kullanmak suretiyle biyolojik olarak çevreye hiç zarar vermeden bir arıtma sistemi yapılabilir. Biyolojik arıtma sisteminin bugün geliştirilmiş olan sistemleri ise Membran Biyoreaktör Sistemi (MBR). Bu, farklı boyut ve özellikteki moleküllerin, deniz içinde müsilajlaşmaya neden olan atıklarla diğerlerinin ayrıştırılması. Ondan sonra azot ve fosfat gidericileri var. Zaten sebep, Marmara Denizi'nin çok fazla miktarda azot ve fosfatla yüklenmesiydi. Biz bu azot ve fosfat yüklenmesini modern arıtma sistemleriyle giderebiliriz."
OKSİDASYON SİSTEMİ NEDİR?
Diğer sistemin ileri oksidasyon olduğunu belirten Dr. Kesici, “Toksik olan organik ve kimyasal atıkların giderilmesini sağlayan arıtma sistemi. Bu modeller bir evden bir fabrikaya, mahalle ve kasabadan bir şehre kadar uygulanabilecek sistemdir. Geri dönüşümü çok önemli. Bu teknolojiyle ev, fabrika, tarım alanları, derelerden arıttığımız suları geri dönüşüm olarak kullanabiliriz. Denize vermemiz şart değil. Tekrar tarım alanları ve evlerde tuvaletlerde kullanılabilir" dedi.
"DOĞAYLA DALGE GEÇİLMEZ"
Bu sistemler uygulandığında artık denizlere atık bırakmanın da ortadan kalkmış olacağına dikkat çeken Dr Kesici, “Bu teknolojiyi mutlaka kurmamız lazım çünkü İstanbul dünyanın göz bebeği, doğayla dalga geçilmiyor. Yaşadığımız Covid bize doğanın dengelerinin bozulduğunda başımıza nelerin gelebileceğini gösterdi. Bu olay da bize diyor ki 'Artık dikkat edin.' Bu deniz ölü, kokmuş deniz haline geldi. Aynı Mamak çöplüğünün patladığı gibi patladı" diye konuştu.
"İSTANBUL'UN GÜZELLİĞİ BUNLARDAN DAHA PAHALI"
İleri teknolojilerde atık suyun özelliğine göre de ultraviyole ve daha da gelişmişi nanofiltrasyon kullanıldığını açıklayan Dr. Kesici, şunları söyledi:
“Nanofiltrasyon fabrikalarda mutlaka yapılmalıdır. Bu bir nevi bakteri, virüs ve organik kalıntıların giderilmesi ve suyun sertliğiyle ilgili de bir sistem. Pahalı olabilir ama İstanbul'un güzelliği bunlardan çok daha pahalı. İstanbul'a, Marmara'ya bu değer. Marmara'nın tarihi, sosyolojik önemine baktığımızda ne savaşlar yapılmış boğazlar için. Gelecek nesillere ve komşu ülkelerimize karşı da sorumluluğumuz çünkü Ege, Karadeniz ve Akdeniz'e de yayılıyor."
"5-10 YILDA NORMALE DÖNÜLÜR"
Dünyada birçok ülkenin kullandığı bu teknolojilerin ileride de mutlaka uygulanmak zorunda kalınacağını söyleyen Dr. Erol Kesici, "Eğer bir an önce bu tedbirleri alırsak önce temizlemek sonra kirletmemek ve arıttığımız suları da buraya vermemek gibi uygulamaları yaparsak 5 yıla kadar temizlenir. Normale döndürülmesi için ilk önce dinlendirilmeli ve hiçbir şekilde atık su verilmemelidir. Gerekli önlemler alınır ve hızlı bir şekilde başlayıp herkes bireysel ve toplumsal sorumluluklarını yerine getirirse 5 yıl içinde kokusuz bir Marmara Denizi'ni yeniden görebiliriz. 10 yıla kadar da biyoçeşitliliği artar" diye konuştu.