EDA NARİN | KARAR
Merkez üssü Kahramanmaraş olan iki ayrı depremle 10 il yıkıldı, tüm Türkiye sarsıldı. Deprem bölgesinde süren arama-kurtarma çalışmalarıyla enkazdan çıkarılan da depremi yaşayan da hem yaşam hem de psikolojik mücadele veriyor. Ölümlerin 30 bini aştığı depreme ilişkin dikkatlerden kaçmaması gereken en önemli noktalardan biri ise deprem sonrası travmadan çocukların nasıl korunabileceği.
Depremden etkilenen çocuklara ilişkin ‘Ne yapılmalı?’ ve ‘Ne yapılmamalı?’ sorularını Çocuk Gelişim Uzmanı Şebnem Çelik, karar.com’a yanıtladı. 0-18 yaş arası olarak kabul edilen çocukluk döneminin kendi içinde de dört döneme ayrıldığını belirten Çelik, çocukların travma karşısında verdiği tepkilerin içinde bulundukları yaş grubuna göre değişebildiğini söyledi. Çelik, yaş gruplarına göre depremin çocuklar üzerindeki etkilerini şöyle sınıflandırdı:
- 0-2 yaş: Bebek, kazandığı uyku, yemek alışkanlıklarını kaybedebilir.
- 3-6 yaş: Okul öncesi çağdaki çocuklar yaşadıkları afeti anlamayıp kendilerini suçlayabilir; normalde yapmasa dahi alt ıslatma, parmak emme veya anne babanın yanından ayrılmada zorlanma gibi tepkiler gösterebilir.
- 6-12 yaş: Çocuklarda ve ergenlerde öfke problemleri, öz güvensizlik, içe kapanma ve uyku terörü dediğimiz uyku sorunları baş gösterebilir.
NE YAPILMALI?
Çocukların afetten zarar görmesini engellemenin birincil yolunun önlemden yani herkes için güvenli yapılar inşa etmekten, daha sonra çocukları afetle ilgili bilgilendirmekten geçtiğini vurgulayan Çelik, şunları söyledi:
“Ne yazık ki sınıfta kaldığımız adım da en birincil adım. Afet nedir, afet anında neler yapılmalıdır gibi temel bilgilerin çocuklara önceden, ajite edilmeden ve bilimsel şekilde öğretilmesi gerek ama hem çocuklara afet eğitimi verip hem de depreme dayanıklı olmayan evlerde yaşamalarına müsaade edemeyiz.”
Çelik, afet sonrası yapılması gereken en temel şeyin çocukların güvenliğini, fiziksel ve ruhsal iyilik halini gözetmek, temel ihtiyaçlarını karşılamak ve yaşantıyı anlamlandırmalarına yardımcı olmak olduğunu ifade ederek, “Çocuklar için hiçbir koşulda ‘küçük, nasılsa anlamaz’ şeklinde düşünülmemeli, anlamlandıramadıkları bir sürecin içinde yalnız bırakılmamalı ve ilerleyen süreçte rutinlerine olabildiğince hızlı dönmeleri sağlanmalıdır. Sonuçta çocuklar deprem bölgesinde kayıpla, yıkımla, ölüm kavramıyla karşı karşıya kalıyor ve burada onların duygusal ihtiyaçları da devreye giriyor. Güvende olduklarını, anlaşıldıklarını bilmeleri çok önemli” dedi.
Duygularının sağaltımı için oyunun çok kritik olduğunun altını çizen Çelik, “Çünkü çocuklar kendilerini oyunla ifade eder, yaşantılarını oyunla anlamlandırırlar. Bu yüzden küçük yaş gruplarının resimle ve oyunla kendini ifade etmesi ve duygu durumunu yansıtması için gereken ortamlar sağlanmalı” diye konuştu.
NE YAPILMAMALI?
En önemli sorunlardan biri olarak çocukların haklarının ihlal edilmesini işaret eden Çelik, “Enkazdan çıkarılan veya afet bölgesindeki çocukların fotoğraf ve videolarını sosyal medyada paylaşmak hem dezenformasyona sebep oluyor hem de ileriki yıllarda karşılaşmak istemeyebilecekleri görüntülerin dijital ayak izleri olarak internete kazınmasına yol açıyor” ifadelerini kullandı.
Çelik, depremi yaşayan çocuklara ilişkin yapılmaması gerekenleri şöyle sıraladı:
- Depremin çocuklarda ortaya çıkarabileceği etkiler çocuğun içinde bulunduğu dönem ve bireyselliğine göre değişebildiğinden her çocuğun aynı tepkiyi vermesi beklenmemeli.
- Duygularını ifade etmeleri için onlara konuşabilecekleri alanlar yaratmak ve onları dinleyeceğimizi göstermemiz çok önemli ancak bunu yaparken onları zorlamamalıyız.
- Ayrıca şöyle bir durum var: Deprem bölgelerinde yaşayıp afetten birincil olarak etkilenen çocuklarla birlikte depremi kitle iletişim araçlarından ve çevresinden duyarak afete dolaylı maruz kalan çocukların da ruhsal olarak örselenme riski var. Yapılan çalışmalar, geçmiş yıllarda yaşanan depremlerden zarar görüp sağlık birimlerine başvuran çocukların büyük kısmının Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) tanısı aldığını gösteriyor. TSSB belirtilerinin yalnızca afete doğrudan maruz kalan çocuklarda değil, televizyondan tanıklık eden çocuklarda da görülebileceğini uzun zamandır biliyoruz. Bu yüzden deprem bölgesinde olmayan yetişkinlere de sorumluluklar düşüyor: Çocuklarının yanında sürekli haberleri izlememeli, depremi ‘başa gelen felaket’ gibi ifade etmemeli ve çocuğun soruları varsa ona anlayabileceği şekilde, basit kavramlarla cevap vermeli. (Örneğin, toprağın altında çok büyük taşlar var, onlar zamanla eskiyip kırılıyor, sallanıyor ve evler de toprağın üstünde olduğu için sallandı)
- Depremden çocukların yanında ‘felaket’ şeklinde bahsetmekten ve durmadan deprem konusunu gündemde tutmaktan kaçınılmalı.
- Çocuklar yaşanan travmatize edici olayın yeniden yaşanabileceğinden kaygı duyarak güvensizlikler geliştirebilir, güvende oldukları ve sevildikleri fiziksel temasla, ‘korktuğunu ve endişelendiğini biliyorum, yanındayım’ gibi cümlelerle gösterilmelidir.
- Çocuklar yaşamları üzerindeki kontrolü kaybettiklerini düşünebilirler; kontrol hissini yeniden kazanabilmeleri için daha büyük yaş grupları yemek dağıtımı gibi güvenli yardım faaliyetlerine dahil edilebilir fakat hiçbir zaman arama kurtarma gibi faaliyetlere katılmalarına izin verilmemelidir.
- Çocukların gösterdiği travma belirtilerine ‘zamanla geçer’ gözüyle bakılmamalı, belirtilerin takibinde olunmalı ve psikolojik destek almaktan çekinilmemelidir.