Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. BDDK'nın elinde döviz bulunduran şirketlere yönelik kredi kısıtlamasına değinen Davutoğlu, “Türkiye’yi 2001 ekonomik krizi günlerine götüren iktidar, bu kararla Özal öncesi 70’li yıllara geri dönmenin de kapısını aralamaktadır” ifadesini kullandı.
Kararın, teknik boyutunun ötesinde ekonomi-politik bir makas değişiminin işareti olduğunu ifade eden Davutoğlu, hükümetin bu karar ile, elindeki döviz rezervlerini tükettiğini, serbest piyasa doğal işleyişi içinde denizi tükettiğini ve Türk Lirası’nı ancak kapalı bir sistem içinde tutarak ulusal para birimi niteliğini koruyabileceğini itiraf ettiğini ileri sürdü.
Davutoğlu, iktidarın aldığı karar ile şimdi de şirketleri hedefine aldığını söyledi.
Davutoğlu’nun konuşmasından bazı satır başları şu şekilde:
İktidarın yaptığı şey açıkça sermaye kontrolüdür. Bu karar, iktisadi değil, tamamen siyasi bir karardır. Açıkça söyleyin, utanmayın! “Hata yaptık, ülkenin döviz kaynaklarını cehaletimizle tükettik. Yıllardır önceliğimiz olan, çıkar sağladığımız, milleti enflasyon altında ezdirirken karlarının patlamasına neden olduğumuz şirketlerden bize seçime kadar destek vermeleri için ülkeye sermaye kontrolü getirdik” deyin.
Sermaye kontrolü dediğiniz şey açıkça içe kapanmaktır! Dünyadan kopmaktır! Rekabeti bitirmek ve kendi elinle, kendi şirketlerine kaybettirmektir! Dün Doktorlara “giderse gitsinler” diyen bu iktidar, bugün de aynı sözü şirketlere söylemektedir. Açıkça, “Giderlerse gitsinler” demektir! Bu hükümet, akıl ve mantık kurallarına karşı mücadeleye devam edecek, ama faturayı bütün bir millet ödeyecek.
"ŞİMDİ SIRA ŞİRKETLERDE! "
Hükümetin bu çılgın kararı, kredi sisteminin etkin biçimde işlemesi falan değildir! Açıkça bir kambiyo sınırlamasıdır. Yani, elinde döviz olan şirketi “kredini kesiyorum” diyerek döviz satmaya zorlamaktır! Hükümet BDDK eliyle şunu ilan etmiş oluyor; ben kapı arkasından sata sata Merkez Bankası rezervlerini tükettim. KKM’den gelen 30 milyar dolarla ihracatçılardan gelen 35 milyar doları da sattım. Yani sizin anlayacağınız bu yılın ilk 6 ayında elime geçen, 60 milyardan fazla dövizi de göz göre göre buharlaştırdım. Benim artık sıkacak kurşunum, kötü gün param kalmadı. Ben faiz indirir gibi yapıp hem kuru, hem faizi, hem enflasyonu patlattım. Üreticiyi, çiftçiyi, çalışanı canından bezdirdim. Fakirliği artırdım, yoksulluğu yaygınlaştırdım. Millet çarşı-pazara çıkamaz oldu. Fakirden alıp zengine verdim yine olmadı, olmadı, olmadı, elimde de kuruş döviz kalmadı! Sırtınıza binmeye devam etmek zorundayım. Bu işin sonu artık bir kur kriziyle mi yoksa bir faiz kriziyle mi sonuçlanır bilemem ama şimdi sıra şirketlerde! Zira bende olmayan döviz onlarda.
"HÜKÜMETE SORUYORUZ VE CEVAP BEKLİYORUZ"
BDDK’nın son kararıyla ilgili olarak şu soruların cevabını bekliyoruz;
1. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 93. maddesi böyle bir karara dayanak oluşturabilir mi? Bu durum açıkça bir yetki aşımı oluşturmak değil midir?
2. Şirketler döviz varlıklarını bilanço dışına taşırsa takip etmek zorlaşmaz mı?
3. Bu karar sonrası şirketler nakit döviz talep ederse ne olacak? B planınız var mı?
4. Bu kadar yüksek dış ticaret açığı ve döviz borcu varken sadece şirketleri zorlayarak ne kadar vakit kazanacaksınız?
5. Yabancı Para varlık sahibi olmak gerekçe gösterilerek krediye ulaşım yasağının dünyada başka bir örneği var mı?
6.Küçük yatırımcının sisteme olan güvenini iyice bitirecek olan bu kararın olası sonuçlarına dair en ufak bir fikriniz var mı?
Hükümetten ve BDDK’dan bu sorularımız için cevap bekliyoruz.
İŞ DÜNYASINA VE BÜROKRATLARA ÇAĞRI!
Buradan 3 kesime seslenmek istiyorum: Seslenmek istediğim ilk kesim şirketler ve onları temsil iddiası ile faaliyet gösteren işadamları dernekleri ve odalardır! Şirketler olarak bu saçma sapan uygulamaya bugün itirazınızı yükseltmezseniz yarın daha ağırlarına itiraz edecek takatiniz kalmayacağını bilmeniz gerekir. Bu iktidara destek veren iş dünyası temsilcileri; bilin ki bu kararlar en çok da sizin omurganızı oluşturan KOBİ'leri vuracaktır. Dünyaya kapanan bir ekonomide KOBİ'ler hayat alanı bulamaz. Artık sığındığınız konfor alanlarından çıkın ve dar alandaki bireysel çıkar ve güç ilişkilerinizi değil temsil ettiğiniz geniş kitleleri düşünün.
İkinci seslenişim bir bütün olarak topluma, tüm STK'lara ve tek tek vatandaşlarımızadır. Bu meselenin sadece ekonomide kalmayacağını, tehlikenin boyutlarının hukuk ve demokrasi alanını olabildiğince kuşatacağını görmelisiniz. Bu baskı ve sarmalama süreci yasakçı ve zorba bir zihniyetin çaresizliğinin ürünüdür. Ve bu çaresizlik ki bu sistemin tepesinde olanları demokrasiyi, yargıyı, sivil toplumu daha da baskılamayı beraberinde getirecektir. Meselemiz bugün şirketlerse, yarın bu zihniyetin kuşatması her yanı daha fazla kaplayacaktır!
Seslenmek istediğim üçüncü kesim ise bu kararları alan bürokratlardır! Yarın hesabını vermekte zorlanacağınız ve sadece ekonomi alanıyla sınırlı kalmayacak bu kararları alırken bin defa düşünmeniz gerekir! Bu sorumluluğu nasıl taşıyacaksınız bir düşünün! Bu tarihi kararınız Rahmetli Özal’ın Türkiye’yi dış dünyaya açan, milletimizin uluslararası normlardan, evrensel değerlerden, insan haklarından, demokrasiden ve mülkiyet hakkı gibi ekonomik özgürlüklerden daha fazla istifade etmesini sağlayacak Kambiyo Rejimi’nden geri adım atmak, hatta onu tarihe gömmek olduğunu görmek zorundasınız! Bunun hesabını hem millet hem de tarih önünde nasıl vereceğinizi düşünmek zorundasınız!
Ve son olarak da kendini muktedir sananlara seslenmek istiyorum! Kendi yanlışlarınızı bu milletin sırtına yüklemekten bıkıp usanmadınız mı? Şapkadan tavşan çıkarma çabalarını bırakın! Ortada ne şapka bıraktınız ne de ondan çıkacak bir tavşan! Hasta yoğun bakımda ve onu yoğun bakımdan çıkarabilmenin tek çaresi, sizin gibi acemi doktorlardan kurtarmaktır! Onu oraya siz mahkum ettiniz. Şimdi düşün milletin yakasından ve bu işi emanete sahip çıkacak ehil insanlara bırakın ki günahlarınız azalsın! Tövbe etmeye vaktiniz olsun."