BUSE YILMAZ
"200 yıllık İlim Yayma Bilal Erdoğan'a ait değil"
"Sivil toplum itaat etmek demek değildir. STK'lara mektubu yeni verdim henüz dönüş olmadı ama sükut da bir geri dönüş. İlim Yayma Başkanı Bilal Erdoğan diye orası ona ait değil. Orası milletin 200 yıllık bir birikimin üzerine inşa edildi."
"Gücün tadını alan rant düzeninin parçası oldu"
2002'de özgürlüğü savunduk ama aramızdan bazıları gücün tadını alınca rant düzeninin parçası oldu. Bu gücü kaybetmekten korkanlar ise korku iklimini yarattı. Erdoğan'ın korkusuna güvenenler hortumlamaya başladı."
"Erdoğan ayrıştırıcı dil kullanırsa ateşle oynar"
Erdoğan ve Bahçeli ayrıştırıcı dil kullanırsa ateşle oynar. Enflasyon yüzde 100'ü bulmuşken bir de kimlik çatışması başlarsa kriz çıkar. Herkes mahallesine çekilince korkarım. Bir araya gelelim. Seçime suhuletle gidelim."
"Altılı masa ortak aday çıkmazsa da dağılmaz"
Altılı masadan ortak aday çıkmazsa bunun iktidarın işine geleceğine ve ittifakın algısına zarar vereceğine katılıyorum. Ama biz bu masa için çok uğraştık ve ortak aday çıkmazsa da dağılmayız. Milleti beraber kurtaracağız."
"Çıkış yolunu ancak ortak akıl işletirsek bulabiliriz"
"Gelecek 6-7 ayda yapacaklarımız önemli. Bir çıkış yolu bulursak Türkiye nefes alacak ancak egolarımıza kapılırsak olmaz. Ortak akıl işleteceğiz. Kurucu irade bir kişi tarafından oluşturulamaz. Bunu birlikte oluşturabiliriz. "
Gelecek Partisi Lideri Davutoğlu KARAR TV’ye açıklamalarda bulundu: Kimseye ön yargım yok ortak akıl işleteceğiz
"Kılıçdaroğlu’nun aday olmasıyla ilgili kendisinin bize söylediği bir şey yok, konuşulmadı. Erdoğan’ın gücünü kullanacak kimseyi seçmeyeceğiz. Hepimiz çalışacağız, her birimiz birlikte kurucu irade oluşturabiliriz."
(STK’lara mektup) "‘Hoca haklı ama konuşamayız’ diyenler de var. STK’lar yarın sorumluluktan kaçamaz. Bunu sürdüreceğim. Her kesime istişareleri, sorgulamaları yaymamız lazım. Onlar kaçacak, ben kovalayacağım."
"Hiçbir zaman felaket tellallığı yapmam. Ama önümüzdeki kış yoksulluk iyice artmışken Türkiye’nin 10-20 yılını esir almak isteyenler olabilir. Enflasyon yüzde 100’ü bulmuşken bir de kimlik çatışması çıkarsa kriz yaşanır."
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, KARAR TV’de Taha Akyol ve Elif Çakır’ın konuğu oldu. Davutoğlu; STK’lara yolladığı mektup, AK Parti’nin dönüşümü, kendisinin AK Parti içindeki mücadeleleri, Erdoğan’ın cemevi ziyareti, iktidarın Alevilere yaklaşımı, altılı masanın Cumhurbaşkanı adayı, Rusya ile ilişkiler, KHK mağdurları ve FETÖ borsası tartışmalarına değindi.
Davutoğlu, sözlerine STK’lara hitaben kaleme aldığı mektup çerçevesinde bu kuruluşların ‘mevcut siyasi çürüme’ karşısındaki sorumluluklarına dikkat çekerek başladı. AK Parti’nin kuruluşundan bu yana nasıl değiştiğinden ve Türkiye’deki korku ikliminin nasıl oluştuğundan bahseden Gelecek Partisi lideri, korku iklimini yaratanların güçlerini kaybetmekten endişe edenler olduğunu vurguladı. AK Parti’de yer aldığı dönemde oluşmaya başlayan yozlaşmaya karşı parti içinde verdiği mücadelelerden bahseden Davutoğlu, öz eleştiride de bulunarak kendisine sorulan “Benim adayım Erdoğan” çıkışının sebebini açıkladı. Davutoğlu “’Aman devlet zarar görmesin’ duygusuyla yapmıştım. Böyle kullanılacağını bilemezdim” diye konuştu.
Erdoğan’ın cemevi ziyaretinin, seçim döneminde olmanın kaygısıyla yapılmış olmasından endişe duyduğunu belirten Davutoğlu, yine de Alevilere ve cemevlerine yönelik provokatif saldırıların yapıldığı günlerde Cumhurbaşkanı tarafından verilen “Sizin yanınızdayım” mesajının önemli olduğunu ifade etti. Davutoğlu, altılı masanın Cumhurbaşkanı adayına ilişkin tartışmalara yönelik “önemli olanın kişi değil sistem” vurgusu yaptı. Masanın ortak bir aday çıkaramaması durumunda dağılması gibi bir durumun yaşanacağını düşünmediğini belirten Gelecek Partisi lideri, kurucu iradenin bir kişi tarafından oluşturulamayacağını dile getirdi.
Davutoğlu, KARAR TV’de şu mesajları verdi:
“STK’lara hitap ettiğim mektubumu geçen hafta kaleme aldım. 710 STK’ya gönderdim, hemen hemen hepsini tanıyorum. Siyaset bozulduğu zaman onlara ‘durun’ diyecek yapılar vardır. Batı toplumlarında vardır, bizde de bunu ayan yapardı. Şimdi 200 yıllık bir birikimimiz var. Orada bir parti liderinin değil sadece Ahmet Davutoğlu’nun imzası var. 20 yıllık iktidar döneminde öyle bir siyasal çürüme yaşandı ki... Sorumluları ikinci planda, ki bende kendi adıma engel olmak için uğraştım. Ali Bey’e de, bana da ‘hainsiniz’ denildi. Soruyorum size, biz hain miyiz? Bizim iddiamız neydi, yoksulluğun olmadığı, ifade özgürlüğünün olduğu bir toplum yaratmak. Ben de çağrıda bulundum, söylüyorum. Bu bir Erdoğan-Davutoğlu rekabeti değil. Bunu rakip hatta hasımlık haline getiren Erdoğan’ın üslubu.”
“Bakın bu vakıflar daha önce Erbakan’a, Demokrat Parti’ye destek verdiler. Siyaset geçiyor. Erdoğan’da da görüyoruz. Kuruluş amacından sapılabiliyor. Ben de soruyorum, sizin amacınız neydi kurulurken? Bir açın bakın. Biliyorum, benim için ‘Hoca haklı ama konuşamayız’ diyenler de var. STK’lar yarın sorumluluktan kaçamaz. Ben bunu sürdüreceğim. Sadece bu mektup değil, sadece muhafazakar camia değil her kesime bu istişareleri, sorgulamaları yaymamız lazım. Bu sivil toplum değil artık. Ama ümidimi kesmedim, onların yüreklerinde hala insani bir öz olduğunu görüyorum ve ona sesleniyorum. Çürümeyi görsünler diye. Hz. Peygamber’in dediği gibi ‘Ben uyarımı yaptım’ diyebilmek mühim. Asabiyeden geldiler, alıştılar konfora ve asabiye mülke döndü.”
“AK Parti’den bazı isimlerden de elbette beklentim var ama yolsuzluklara bulaşmış olanlardan değil. Bu mektupla ilgili görüşmek de isteyeceğim. Daha yeni verdim mektubu, geri dönüş olmadı ama sükut da bir geri dönüştür. Vazgeçmeyeceğim bu işten. Onlar oranın sahibi değiller. İlim Yayma Cemiyeti Başkanı Bilal Erdoğan diye orası ona ait değil. Orası milletin 200 yıllık bir birikimin üzerine inşa edildi, halka ait. Herkesi sorgulamaya davet ediyorum. Onlar kaçacaklar ben kovalayacağım ve diyeceğim ki, o 28 Şubat sürecini yaşadık, ben hain miyim? Rasim Özdenören’in cenazesindeyim, biri seslendi bana hain diye. Kimden alıyor bu cesareti? Sivil toplum itaat etmek demek değil. Yoksa 28 Şubat’a boyun eğenlere de sivil toplum demiş oluruz.”
Gücün tadını alan rant düzeninin parçası oldu
“2002’de iktidara gelenlerden kimsenin güç kontrol etme geçmişi yoktu. Muhalefet birikimi üzerinden geldi hepsi. O gün hepimiz özgürlüğü savunduk. Ama sonra aramızdan bazıları gücün tadını alınca yeni bir rant düzeninin parçası oldu. Biz o dönem bu kişilerle zıt düşerek içeride mücadele verdik. O dönem başta ben o denli hakim olamadım çünkü kendime belli bir alan seçmiştim, dış politika. Başbakan olana kadar yanlışlıkların hep tekil olduğunu düşündüm ama başbakan olunca işin değiştiğini anladım. Benim etrafımdakilerden bile bu güce kapılanlar vardı, ben de kapılabilirdim. 15 Temmuz sonrası Erdoğan’ın önünde bir yol ayrımı belirdi. Ya yeni, daha özgür bir demokrasi oluşacaktı ya da otokratik sert bir yönetim. Ben ona bir öneride bulundum, daha güçlü bir demokrasi düzeni inşa edin diye. Korku iklimini yaratanlar kimlerdir, biliyor musunuz? En çok kendileri korkanlar, ellerindeki gücü kaybetmekten korkanlar. Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi ile de bu duygu güçlendi. Eski Türkiye’nin aktörleri de, Erdoğan’ın korkusuna güvenerek hortumlamaya başladılar tekrar.”
(Benim adayım Erdoğan açıklaması) “Ben öz eleştiri yapmaya da hazırım. AK Parti’den ayrılırken ikide bir önüme gelen o konuşmayı yapmazdım. ‘Aman devlet zarar görmesin’ diye yapmıştım. Böyle kullanılacağını bilemedim. Ama o günlerde parti içinde konuşan neredeyse tek kişi bendim. ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ dedim ama onlar gittiler imzayı attılar. Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi’ne ilişkin bakışımı, kaygılarımı paylaşmak istedim. Erdoğan beni Konya mitingine götürdü sırf ‘evet’ diyeyim diye. Demedim. ‘Adayım Erdoğan’ açıklamasını yaptığımda AK Parti milletvekiliydim ben ve doğru olanın bu olduğunu düşündüm. Bakın bir hastanız var, onun iyileşeceğini düşünüyorsunuz, yapabilirsiniz ama hasta reddediyor. Ne yaparsınız? Unutmayalım, o oylama 15 Temmuz’dan 6 ay sonra yapıldı. Toplumsal psikoloji o gün ülkede olabilecek herhangi bir krizi kaldırabilecek durumda değildi. Ben o zamanlar sadece ülkemin itibarını düşündüm. Sonrasında yanlış yapıldığında da zaten mücadele ettim.”
“Hiçbir zaman felaket tellallığı yapmam. Ama önümüzdeki kış yoksulluk iyice artmışken, Türkiye’nin 10-20 yılını esir almak isteyenler olabilir. Maraş olayları, Madımak... Hep kriz anlarında böyle şeyler oldu. Türkiye’nin geleceğini karartmak isterler. 90’larda yoksullaşmayla kimlik problemleri artınca büyük kriz çıktı. Ben Erdoğan ve Bahçeli’ye sesleniyorum, ayrıştırıcı dil kullanmayın, kimseyi dışlamayın, ateşle oynarsınız. Enflasyon yüzde 100’ü bulmuşken bir de kimlik çatışması çıkarsa kriz çıkar. Bu anlamda Erdoğan, cemevi ziyaretiyle doğru yapmıştır. Ama bu çizgisini sürdürmeli. Herkes kendi mahallesine çekilince ben korkarım. Bir araya gelelim. Seçime de suhuletle gidilmeli. Bakın birileri gelmiş cemevlerine, cemevi başkanına saldırıyor. Ne demek bu? Harekete geçilmeli.”
Ortak aday olmasa da altılı masa dağılmaz
“Altılı masadan ortak aday çıkmazsa bunun iktidarın işine geleceğine ve ittifakın toplumdaki algısına belki zarar vereceğine katılıyorum. Ama biz bu masa için çok uğraştık ve ortak aday çıkmazsa da dağılmayız. Dağılmasını da ben hiç istemem. Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olmasıyla ilgili kendisinin bize söylediği bir şey yok, konuşulmadı. Bizim konuşmalarımızı dinlerseniz, hepimizin kendi partimizin iddiasına güvendiğini görürsünüz. İddialı konuşmak ayrı şey, Cumhurbaşkanı adayı olmak ayrı şey. Hepimizle ilgili bu konuşuluyor. Bana da mesajlar geliyor adaylıkla ilgili. Ama günü geldiğinde konuşulur her şey. Erdoğan’ın o gücünü kullanacak kimseyi seçmeyeceğiz. Bir kişi gelecek ve herkesi kurtaracak diye bir şey yok. Bu milleti hep beraber kurtaracağız ve tek bir kişiye öyle bir güç vermeyeceğiz. Geçiş sürecinde de aşırı bir güç kullanımı felaket getirir. Şu anda Cumhurbaşkanı Kararnamesi var mesela, öyle değil, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi gibi bir şey yapılabilir. Örneğin başbakanlık döneminde olduğu gibi, tüm üyeler imzalayacak, 6 liderin imzası olacak. Ben siyaset, devlet tecrübesi olan herkesle görüşmek isterim. Bu iş istişare ile olur. Geçmişte görev yapmış birçok isimle, liderle görüşmelerim oldu ve olacak. Omuzlarımızda taşıdığımız yük çok ağır. Önümüzdeki 6-7 ayda yapacaklarımız çok önemli. Eğer bir çıkış yolu bulursak Türkiye nefes alacak. Egolarımıza kapılırsak olmaz. Ben bu yolda, güvendiğim herkesle istişare edeceğim. Kimseye karşı önyargım yok. Ortak akıl işleteceğiz. Serap Hoca’ma çok güvenirim, son yazısında bahsetti. Erdoğan’ın 3. kez Cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için seçimi Nisan’dan önce yapması gerekiyor. Hepimiz çalışacağız, her birimiz birlikte kurucu irade oluşturabiliriz. Kurucu irade bir kişi tarafından oluşturulamaz.”
“Cumhurbaşkanı adaylığından önce geçiş sürecini konuşacağız, parlamenter sistemi, ülkenin nasıl yönetileceğini... Bunlar hallolduğu zaman isim belirlenir, o kişi de rahat edecek bu sistemle. Beraber yönetilecek çünkü. O kişinin de tek adam olmamayı kabul etmesi gerekir. Bizim burada çalışmamız, benim genel başkanım şu göreve gelsin gibi bir şey değil. Bu bir makam meselesi değil. Bu ülkede daha 90’ların karanlık aktörleriyle hareket eden Erdoğan’la 5 yıl geçmez.”
"Erdoğan Alevilerle ilgili çalışmayı istemedi"
Cumhurbaşkanı’nın cemevi ziyareti geç kalan bir adım olarak gören ancak olumlu karşılayan Davutoğlu “Alevilerle ilgili çalışmaları biz hazırladık, sunduk Erdoğan’a. Açık söylüyorum, istemedi. Kabul etmedi” dedi.
“Erdoğan’ın cemevi ziyaretini olumlu karşıladım. Çok önceden yapması gerekiyordu. Ben Hacı Bektaş-ı Veli törenlerine başbakan kimliğiyle katılan ilk kişiydim. Orada Alevi vatandaşlara yüreğimden gelerek konuştum. Kimse bir şey lütfetmiyor, onlar da bu ülkenin parçası. Bir tarafları Ehl-i Beyt’e, bir tarafları Horasan erenlerine dayanır. Aleviliği de çok iyi bilirim. Erzincan’da, Tunceli’de cemevlerine gittim başbakanken. Dışişleri döneminde Almanya’da süryani kilisesine gittim. Ama bunlar yapılırken seçimlere endeksleniyor. Erdoğan doğru bir hamleyle Alevi çalıştaylarına başladı. Emeği geçen herkese teşekkür ederim.”
“Alevilerle ilgili çalışmaları biz hazırladık, sunduk Erdoğan’a. Sayın Hayrettin Karaman da destekledi, birlikte gittik. Açık söylüyorum, Erdoğan istemedi. Kabul etmedi. Bakın Fatma Ana Cemevi’ne gittim daha dün. Orada İslam’a aykırı bir şey yoktu. Zaten İslam’dır, kim neyi atfedecek? Biz bu ayrılıkları birleştireceğiz. O dönem ben Erdoğan’a söyledim, ben Alevi dedeleriyle konuştum, siz yapın. Siz yapmış olun ama artık yapılsın. Çözüm süreci de böyle bir şey. Terörle sonuna kadar mücadele eden bir başbakan olarak söylüyorum, Kürt sorunu vardır ve çözülmelidir. Ama Kürtçeye yabancı dil dersen olmaz. Bakın Sivas, Hatay, Kahramanmaraş birçok yerden geldiler, konuştuk. Vatandaşlık sahibi olan herkes hak sahibidir. Alevilere de vermek zorundasın haklarını, lütfetmiyorsun. Sordum ‘biz yapsak, tepki gelir mi’ diye. ‘Asla gelmez’ dediler. Çalıştayları başlatma şerefi ona aitti ama istemedi sonra. Aramızdaki farklardan biri buydu. Bir işe girdiğimde ben çözüm getirmeye uğraşırım. Yalnızca seçim zamanı bunu kullanmam. Çerkezce konuşan bir çocuk dövülüyor, bunun nedeni ne? Bahçeli’nin de güçlendirdiği o zihniyet. Sen insanlara eşitlikçi, onurlu davranırsan kimse çekip gitmek istemez. Şu anda seçim yaklaşıyor diye bu ziyaret yapıldıysa doğru değil ama provokasyonlara cevaben ‘sizin yanınızdayım’ mesajı önemli.”
“Ulus devlet kurulunca ayrıştırılanlar vardı doğru ama bitti artık. Acılar bizim acılarımız ama yeni yüzyıla girdik artık. Alevinin cemevine gitmesinin, Kürtçe konuşulmasının ne sakıncası olacak? Herkes bu ülkenin vatandaşı. Kürt arkadaşlarıma hep söylüyorum siz anlatacaksınız Kürtçenin ülkeyi bölmeyeceğini. Alevi arkadaşlarıma söylüyorum siz anlatacaksınız. Kıracağız önyargıları. Cemevleri bize yabancı değil.”
"‘FETÖ borsası’ dedim Canikli suç duyurusunda bulundu"
“KHK mağdurlarına parti çalışmalarında yer veren ilk parti biziz. Yargıda beraat eden insanı görevine iade etmemek keyfiliktir. Giresun’da Nurettin Canikli’ye ciddi bir isyan var mesela. Ben de sordum, ‘neden şu limanı, çevreyolunu bitirmediniz anca FETÖ borsasıyla uğraşın’ dedim. Hakkımda suç duyurusunda bulundu kendisi. Ama bitecek. O mahkemeler bizim davalı olduğumuz değil davacı olduğumuz mahkemeler olacak. Ben söyledim ‘FETÖ şirketlerine el konulacaksa, eğer suç kesinse o para Hazine’ye aktarılacak’ diye. Gidip özel bir şirkete, vakfa veremezsin. Bu mağduriyetler Türkiye’nin gündemine gelecek.”
"Türkiye oligarklar cenneti olamaz"
“Şu anda Rusya ile ambargoyla yaşamak zor. Çünkü birçok ticari ilişkimiz var ve komşumuz. Benim bu konuda endişem sistem dışı para akışı. Tıpkı Zarrab mevzusu gibi. Bir kere Rusya-Ukrayna savaşında haklı taraf kesinlikle Ukrayna. Çünkü toprak bütünlüğü söz konusu. Bunu tartışmaya açamayız ama Rusya ile de ilişkimizi bitiremeyiz. Şeffaf olmak lazım. Sezgin Baran Korkmaz’a ne oldu? Zarrab’a? Amerika’da yargılanıyorlar şimdi. Şu anda Türkiye’nin ilişkilerini kendisinin belirlemesi gerekiyor. Öncelikle ruble kullanımı Türkiye’nin lehine değil. O zaman Türk Lirası kullan, ödemeyi yapan biziz. Enerji açığımız dolayısıyla biz ödüyoruz zaten. Demek ki sen TL’yi değersiz kıldın ki bunu yaşıyorsun şimdi. Biz ruble mi basıyoruz, nereden bulacaksın? Gideceksin dolar karşılığında dışarıdan alacaksın ya da başka yollar. Akkuyu konusunda da şu anda Rusya’ya karşılıksız vergi muafiyeti uygulamanın izahı yok. Sanırım Erdoğan ile Putin’in şahsi ilişkisi nedeniyle böyle bir karar alındı. Şu anda konuşuluyor Rusya’dan bazı paralar geldiği, Türk şirketlerin o bölgeye giremeyeceği. Tabi devlet işidir bu, net olarak söyleyemem. Rusya ile ilişkilerimizi iyi tutmalıyız ama Türkiye oligarklar cenneti olamaz.”