Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. Burada önemli açıklamalarda bulunan Bahçeli'nin gündeminde, tutukluluğunun dördüncü ayında olan iş insanı Osman Kavala için özgürlük çağrısında bulunan 10 ülkenin büyükelçileri vardı.
Bahçeli 'Türkiye'ye hukuksuz bir çağrıda bulundular' dediği büyükelçilerin görevlerinin sınırlarını tamamen aştıklarını savundu. Çağrıyı bir nevi 'muhtıra' olarak nitelendiren Bahçeli, 'Sorosçu' olarak bahsettiği Kavala'nın ise vatandaşlıktan çıkarılıp, kendisi için özgürlük çağrısı yapan 10 büyükelçinin birinin ülkesin gönderilmesinin artık bir zorunluluk olduğunu kaydetti.
Bahçeli ayrıca Anayasa Mahkemesinin (AYM) kapatılması çağrısını da şu sözlerle yineledi:
"Anayasa Mahkemesi öyle bir hale gelmiştir ki, nerede bir hain, nerede Türkiye’nin kuyusunu kazmak için faal halde bulunan bir çapulcu varsa onlarla yan yanadır. Sorosçu fitnenin yanında konuşlanan bu mahkemedir. Anayasa Mahkemesi kapanmasın da terörle mücadeleye sünger mi çekilsin?"
Bahçeli'nin konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"18 Ekim 2021 Pazartesi akşamı ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin resmi Twitter hesabından seviyesiz bir açıklama yapılmış, ilaveten 9 devletin büyükelçisi de bu açıklamaya iştirak ederek devam eden bir davanın failiyle ilgili Türkiye’ye hukuksuz bir çağrıda bulunmuşlardır.
Uluslararası hukuk ile diplomatik teamüller çiğnendiği gibi, Türkiye’nin iç hukuk düzeni ve egemen eşitliği 10’lu büyükelçi grubu tarafından hedef alınmıştır.
KAVALA'NIN AVUKATLIĞINA SOYUNDULAR
ABD, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda ülkelerinin Ankara Büyükelçileri muhtemelen devlet veya hükümet başkanlarının teşviki, hatta talimatıyla Mehmet Osman Kavala’nın avukatlığına soyunmuşlardır.
Yürüyen bir yargısal sürece müdahil olmaya teşebbüs etmek gibi bir skandala imza atmakla kalmamışlar, görevlerinin sınırlarını tamamıyla aşmışlardır. Büyükelçilerin görevi, gönderen ve kabul eden devletler arasındaki ilişkileri krize sokmak değil, iyileştirmek, diyalog kanallarını canlı tutmaktır. Anlaşılan mezkur büyükelçilerin böylesi bir amaç ve arayışı yoktur.
ZALİM BİR ÜST AKIL ZİLLET İTTİFAKINI DA DÜRTTÜ
Kısaca söylersek, bu 10 büyükelçi Mehmet Osman Kavala’nın serbest bırakılması hususunda açıklama yapmışlardır. Aynı talebi Kılıçdaroğlu da ısrarla seslendirmiş, İP Başkanı da her zamanki gibi Kavala’ya dolambaçlı sözlerle yeşil ışık yakmıştır.
Bu tablodan çıkardığımız sonuç şudur:
Zalim bir üst akıl hem büyükelçileri hem de zillet ittifakını dürte dürte harekete geçirmiş, ağız birliği halinde konuşmalarını dayatmıştır.
ŞİRRET BİT OYUN, TEHLİKELİ BİR ROL PAYLAŞIMI
Karşımızda, senaristi perde gerisinde nefretle bekleyen, figüranları bedeli karşılığı sahneye itilen şirret bir oyun, tehlikeli bir rol paylaşımı söz konusudur.
Devreye alınan siyasi ve diplomatik tazyikler Türkiye’yi sıkıştırmak, bir sonraki tehditvari adımları tetiklemek, toplumsal ve siyasal gerilimi tırmandırmak amacına matuftur.
İç ve dış işgal cephesinin makyajı dökülmüştür. Emeller ortaya çıkmıştır. Kavala paydasında Türkiye husumetinin harcı karılmış, mayası karıştırılmıştır. Bu harcın içinde CHP’sinden İP’ine kadar siyasi partilerin varlığı biliniz ki utanç kaynağıdır.
KAVALA ŞÜPHELİ VE ŞAİBELİ BİR KİŞİDİR
Kavala, Soros’un kuryesidir. Kavala, Gezi Parkı olaylarının finansörü, azmettiricisi, kışkırtıcısı, 15 Temmuz’da İstanbul Büyükada’da yuvalanan casusların irtibat ve ilişki ağı içinde yer alan şüpheli ve şaibeli bir kişidir.
Gezi olaylarına bir park ötesinde anlam ve misyon yüklenmesinde aktif pozisyon üstlenen, Dünya’daki birçok kalkışmayı renkli demokrasi devrimi olarak lanse eden ve bu amaçla STK’lara para, lojistik, kaynak, insan sağlayan Açık Toplum Vakfı’nın Türkiye piyonu bu şahıstır.
Soros uşağı olan Kavala, 4 Ağustos 2015 tarihinde kendisiyle yapılan bir röportajda, PKK’yı rasyonel politikalar yürüten bir örgüt olarak değerlendirecek kadar gözünü ve gönlünü karartmış, teröre çanak tutmuştur. TESEV’de, kurduğu Anadolu Kültür Anonim Şirketi’yle zehir saçmıştır.
AYM ÖYLE BİR HALE GELDİ Kİ...
Kavala, 18 Ekim 2017’de İstanbul’da yakalanmıştır. Üzerine atılı suçlar hükümeti ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmektir. 29 Aralık 2017’de Anayasa Mahkemesi’ne, 8 Haziran 2018’de de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapmıştır. Anayasa Mahkemesi 22 Mayıs 2019 tarihinde, aralarında mahkeme başkanı Zühtü Arslan’ın da bulunduğu beş üyenin karşı oyu ve oy çokluğuyla Anayasa’nın 19’uncu maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine,
Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığından bahisle, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine dair iddianın kabul edilebilir olduğuna ise oy çokluğuyla karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi öyle bir hale gelmiştir ki, nerede bir hain, nerede Türkiye’nin kuyusunu kazmak için faal halde bulunan bir çapulcu varsa onlarla yan yanadır. Terörist Demirtaş’ın yanında duran bu mahkemedir. Sorosçu fitnenin yanında konuşlanan bu mahkemedir.
Daha geçtiğimiz günlerde Diyarbakır eski belediye başkanı, bölücülüğün atar damarı Osman Baydemir ile ilgili hak ihlali kararı veren, dahası 30 bin lira da tazminat ödenmesine hükmeden bu mahkemedir.
HEM CANIMIZI HEM DE PARAMIZI ALIYORLAR
Şu rezalete, şu adaletsizliğe bakınız ki, hem canımızı alıyorlar, hem de paramızı alıyorlar. Şehitlerimizin kana bulanmış haklarını eğer imkan olsa Anayasa Mahkemesi’nin asla umursamayacağını, bunu bilmek için de kahin olmaya gerek bulunmadığını herkes görmeli ve idrak etmelidir.
Çünkü hainin, katilin, teröristin hak ihlaline maruz kaldığını iddia eden bir mahkemenin şehitlerimize, gazilerimize, Mehmetlerimize, polislerimize, yetimlerimize söyleyecek tek bir sözü olamaz. Dağda sözde hak aradıklarını söyleyen caniler, maalesef Anayasa Mahkemesi’nin açılan kapısından rahatlıkla içeri girmişlerdir.
AYM KAPANMASIN DA TERÖRLE MÜCADELEYE SÜNGER Mİ ÇEKİLSİN?
Sorarım sizlere, Anayasa Mahkemesi kapanmasın da hak ve hukukun itibarı mı kaybolsun? Anayasa Mahkemesi kapanmasın da terörle mücadeleye sünger mi çekilsin?
Demirtaş, Baydemir, Kavala davalarında hak ihlali var diyen sözde hakimler, gelsinler bunu külahıma anlatsınlar, bu da yetmezse gitsinler dağda gezen, sınırda bekleyen, sınır ötesinde mücadele eden kahramanların yüzüne söylesinler. Haydi buyursunlar.
10 BÜYÜKELÇİ BİR NEVİ MUHTIRA VERDİ
İşte 10 büyükelçi Sorosçu Kavala’yla aynı mevziiye girerek Türkiye’ye bir nevi muhtıra vermiştir. Bu muhtıra ahlaksızlıktır, egemenlik haklarımıza suikasttır, hukuk güvenliğimize saldırıdır, bağımsızlığımıza kumpastır, bunlardan dolayı gayri meşrudur, gayri kanunidir.
Şayet G-20 Toplantısı öncesinde Türkiye’ye mesaj vermek için büyükelçileri maşa gibi kullanan birileri varsa, nal toplayacaklarını, rüzgar ektikleri yerden fırtına biçeceklerini ikazla hatırlatmak isterim.
HEM VİYANA SÖZLEŞMESİNE HEM DE ANAYASA'YA AYKIRI HAREKET ETTİLER
10 büyükelçi hem “Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi”ne hem de Anayasa’ya aykırı hareket etmişlerdir. Türkiye bir hukuk devletidir, tam bağımsızdır ve bu haklarımız kesinlikle tartışmaya açık değildir. Türkiye’de görev yapan dış misyonlar dahil hukukun üstünlüğü herkes için bağlayıcıdır.
Yargı bağımsızlığı lekesiz ve gölgesizdir. Büyükelçiler, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve demokrasi onuruna sabotaj yapmışlardır. Zira her şey çok açıktır.
ÇOKTAN İSTENMEYEN ADAM HALİNE GELDİLER
10 ülkenin büyükelçisi bahse konu sözleşme ve Anayasa kapsamında zaten istenmeyen adam haline çoktan gelmişlerdir.
Ne var ki, dün ABD’nin Ankara Büyükelçiliğinden yapılan açıklamada; “ABD, 18 Ekim tarihli açıklamaya ilişkin bazı soruların yöneltilmesi vesilesiyle, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin 41’inci maddesine riayet etmeyi teyit eder” ifadelerine yer verilmiştir. Aynı şekilde 18 Ekim bildirisine destek veren diğer büyükelçiliklerden de benzer görüşler kamuoyuyla paylaşılmıştır.
Bu son gelişmeyi olumlu bulduğu anlaşılan Sayın Cumhurbaşkanımızın cesur, dirayetli ve kararlı tutumu, milletimizin sağlam ve tavizsiz duruşu tarihi bir yanlışın düzeltilmesinde bize göre önemli bir dayanaktır.
GERİ ADIM ATILMASI ANLAMLI, YERİNDEDİR
Türkiye kum torbası değildir, başına vurulup ekmeğinin alınacağı bir ülke değildir, küstahların elinde de oyuncak olmayacaktır.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin başını çektiği 18 Ekim bildirisinden geri adım atılması anlamlıdır, yerindedir, bir daha ülkeler arasında gerilim ve kriz çıkarmaya hiçbir dış misyon tevessül etmemelidir.
KAVALA VATANDAŞLIKTAN ÇIKARILARAK...
Kavala ile ilgili önerimiz ise şudur:
Bu Sorosçu’nun mahkemesi karara bağlanır ve hüküm verilirse, önce cezasını Türkiye’de çekmesi, sonra da vatandaşlıktan çıkarılarak 10 büyükelçiden birisinin ülkesine gönderilmesi artık milli bir zarurettir.
19’uncu yüzyılda yaşanan ve yasatılan yabancı sefirler baskısının tekrarına, yeniden sahne almasına hiç kimse kalkışmamalı, buna cüret dahi etmeyi aklından geçirmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi çıkarları adına hiçbir dış misyon şefi nüfuzu altında tutamayacak, aksi bir teşebbüs halinde sınır dışı edilmekten de kurtulamayacaktır. Herkes haddini bilsin, saygısızlığa, kural ve hukuk ihlaline lüzum yoktur, tahammülümüz hiç yoktur."