Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sandıkla gideceğini belirten İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Millet İttifakı'nın adayı ile ilgili soruyu cevapladı: Benim önerim şu; gördüğüm şu oldu ortak bir adayla gidilmenin faydalı olduğuna inanıyorum.
Halk TV'de konuşan Akşener, şunları kaydetti:
"Gelecek seçimlere nasıl bir ittifakla gidilecek onu zaman gösterecek. Sayın Kılıçdaroğlu bir model önemli kıymetli bir şey bu. Daha önce siz bana "Cumhurbaşkanı adayı mısınız?" diye sordunuz. Ben 24 Hazirandaki tecrübeme dayanarak, ülkenin nefes almasına engel olacak bir tutumda bulunmam. Ama o tecrübeden çıkardığım bir tecrübe var benim de önerdiklerim var. Biz bu konuda bir şey konuşmadık. Benim önerim şu; gördüğüm şu oldu ortak bir adayla gidilmenin faydalı olduğuna inanıyorum."
"SAYIN SOYLU VESAYET ALTINDA O ZAMAN..."
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun "Sedat Peker'den 10 bin dolar maaş alan siyasetçi" sözleri de Akşener, şu ifadeleri kullandı:
"Bir İçişleri Bakanı elinde belge, bilgi olmadan konuşmaz. Ama konuşabiliyor. Sayın Karamollaoğlu ile benim de Kandil ile evrak imzaladığımı söylemişti. Kandil ile kağıt imzaladıysam bu programı yapamıyor olmamız lazımdı. O görevde olan insanlar elinde belge, bilgi olduğu zaman gereğini yapmalılar. '10 bin dolar' işte böyle bir şey değil akla gelen, Sayın Soylu vesayet altında o zaman. Elinde belge bilgi var, bunu söyleyemiyor.
Bugün öğrendim ki Meclis Başkanı mektup yazmış. Meclis'te yer almış siyasetçilerin, onurunun, meclisin itibarının korunması açısından bu şaibenin kaldırılması lazım. Bu kadar basit. Savcı gereğini yapacak. Bu çok cıvık bir hal. Devlet dediğiniz şey ciddiyet ister."
Sedat Peker'in iddialarıyla ilgili de AK Parti eleştirerek "Bu iddiaların her biri, bir aile meselesi olmuş. AK Parti iktidarının attaya gittiğinin son anlarıdır şu anda yaşananlar" diye konuştu.
Akşener'in açıklamaları şöyle:
"Bu enteresan Türkiye'yi bir algoritma ve bilgisayar yazılımı gibi düşünürsek her gelen iktidar mutlaka bir 'derin devlet' denilen iddiayla, buna bağlı mafyatik unsurlarla, kural-kanun-kurul dışı örgütlenmelerle mücadele etmek üzere geliyor.
Bir süre sonra eskidikçe bu saydığımız her şey yeniden hayata geçiyor. Öne çıkıyor ve o iktidarlar çözemeden gidiyor. Ya da çözüyor başka bir şey ortaya çıkıyor. Aynı borçlanmaya dair mevzu gibi, bitmeyen bir senfoni şeklinde.
Sayın Erdoğan'ın partisi ilk kurulduğu zaman bu konularda çok iddialı, açıktı. 28 Şubat, Susurluk meselesinin üzerine gelen bir iktidardı. Bir baktık ki aile olmuşlar. Her unsurla aile olunmuş. Bu iddiaların her biri bir aile meselesi olmuş.
"AK PARTİ İKTİDARI 'ATTAYA' GİDİYOR"
Bu konular gündeme geldiğinde 2 şey söyledim. Birincisi aile işlerine karışmıyoruz dedim. Göndermeydi. Herkes kulağının üstüne yattı.
Bir sonraki adımda da şunu söyledim; ‘Sayın Erdoğan'a çağrımdır, Susurluk meselesi Doğru Yol Partisi'ne, Alaattin Çakıcı ve Türkbank meselesi de Anavatan Partisi'ni götürdü. Eğer siz milletin doğru dürüst ikna edilmesine, kalplerinin ikna olmasını sağlamazsanız siz de öyle diğerlerinin sonucuna katlanırsınız' dedim.
Ben hayretler içerisinde kalıyorum bu işlere. Sayın Soylu çıktı, muhatapları demiyor ki, ‘Bu baştan aşağıya yalan konuşuyor, bizim böyle bir irtibatımız yoktur'…
Bir top çeviriyorlar orta yerde. Göreceksiniz. Eğer o algoritmanın AK Parti iktidarının attaya gittiğinin son anlarıdır şu anda yaşananlar. Aile ilişkilerinin ötesinde bu yakınlığın bir ailevi hâl aldığını gördüm. Kurumlardan, kurallardan ari hale gelirseniz öyle olur.
"HANGİ İDDİA VARSA ARAŞTIRTTIM"
Susurluk için temiz toplum, temiz siyaset, temiz ihale diye yolan çıkan samimi insanlar birden bire aynı şekilde ‘irtica gitsin'e döndü. 28 Şubat geldi. Ondan sonra Susurluk'tan bahsedilemedi. 29 dava açılmıştır Susurluk meselesiyle ilgili. Bunun 8 aylık sürede 27'sini mahkemeye gönderen bakan benim. Hangi iddia varsa araştırtmıştım.
Bugün ise hiçbir şey yok şu anda. Bugün değişen şey 'şahsım' devleti var. Bugün partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi var. Bugün yargı, yürütme ve yasama birbirinin üstüne gelmiş.
Böyle bir sistemin içinde her şeyi bir kişinin iki dudağı arasına verdiniz. O kişi 'Savcılar, görevinizi yerine getirin' demiyor. Herkes duruyor. Bunun sonucu siyaset kurumunun rezil rüsva olması anlamını taşır."