Almanya, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda’nın Ankara büyükelçisi, 18 Ekim’de ortak bir açıklama yayınlayarak, o gün itibariyle hapiste dördüncü yılını dolduran işadamı Osman Kavala’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları doğrultusunda "serbest bırakılmasını" istemişti. Hükümet ve AK Parti’den yükselen eleştirilerin ardından büyükelçiler, ertesi gün Dışişleri'ne çağrılarak uyarılmıştı. 21 Ekim’de “Bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz” diyen Erdoğan 23 Ekim’de de dışişleri bakanına söz konusu büyükelçilerin "istenmeyen kişi" ilan edilmesi için hemen gereğinin yapılması yönünde talimat verdiğini açıklamıştı.
'TÜRKİYE KURALLARA RİAYET ETMELİ'
BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’a konuşan Meyer-Landrut, “Büyükelçilerin sınırdışı edilmesi gibi bir durum olursa, bu AB Türkiye ilişkilerini nasıl bir noktaya getirir?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Tabii Türkiye, hangi adımı atar atmaz, spekülasyona girmem. Ama uygun adım ne olabilir? Türkiye, Avrupa Konseyi’nin (AK) kurucu üyesi olmaktan haklı olarak gurur duyuyor. Fakat AK kurucu üyesi olarak da bütün üye devletlerin olduğu gibi Türkiye’nin de bu konseyin kurumlarına riayet etmesi gerekiyor. Örneğin AİHM de bu kurumlarından bir tanesi. Onun kararlarına uygun hareket etmesi bekleniyor. Biz Avrupa ülkeleri olarak bütün üye devletlerin bu kurumları kabul etmesini ve saymalarını, bütün ülkeler gibi Türkiye’nin de bu kararlara riayet etmesini bekliyoruz.”
'GERİYE GİDİŞ VAR'
Meyer-Landrut, Osman Kavala tartışmasını, AB’nin son ilerleme raporuna da atıf yaparak şöyle değerlendirdi:
“Ben aslında ortak çıkarlarımızın sarih olduğu alanlar üzerinde çalışmaya çabalıyorum. Ve işbirliğimizi geliştirebileceğimiz alanlara odaklanmaya çalışıyorum. Tabii bu, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı bizim ilgili olmadığımız alanlar anlamına gelmiyor. Komisyon hafta başında raporunu yayımladı. Burada da duruma dair AB’nin düşüncelerini, bizim düşüncelerimizi görebilirsiniz. Maalesef bir geriye gidiş, bir kötüleşme var. Raporda da bu ayrıntılarıyla anlatılıyor. Bu rapor aslında AB’ye katılım anlamında bir rapor ve bu da Kopenhag kriterlerinin yerine getirilmediği anlamına geliyor ve müzakereler donmuş vaziyette diyebiliriz. Raporun bu vurgularıyla da değişecek gibi değil. Ama iklim konusunda, sağlık, mülteciler ve göç gibi uluslararası konularda birlikte çalışmayabileceğimiz anlamına gelmiyor.”