SALİHA SULTAN
Türk edebiyatında roman türünün kurucusu olarak anılan Ahmet Mithat Efendi, döneminde kendisine yapılan eleştirilerin merkezindeki ‘roman okumak faydasız’ görüşüne karşı çıkarak romanı zararlı bulan toplumların zararlı olduğunu söyler.
Hasan Ali Toptaş
“Romanın en büyük faydası vicdanın terbiyesine hizmet etmesi” diyen Ahmet Mithat Efendi’den günümüze Türk romancılığı Ahmet Hamdi Tanpınar, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Oğuz Atay, Orhan Pamuk gibi nice değerli romancılar çıkardı. Bu yıl KONDA Araştırma Şirketi tarafından yapılan anket neticesinde Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Okuyay Platformu’nun çıkardığı Türkiye’nin okuma kültürü haritasında ise okuyucuların edebiyat türü tercihinde ilk sırada roman yer alıyor.
Toptaş’ın Ekim 2019’da yayımlanan romanı kısa sürede birçok eleştirmenin dikkatini çekti
Kısaca, Türkiye roman okumayı seviyor. Edebiyat eleştirmenlerine 2019’da okudukları ve beğendikleri romanları sorduğumuzda ise gelen cevaplardan son dönem Türk romancılığının önemli isimlerinden Hasan Ali Toptaş’ın ‘Beni Kör Kuyularda’ romanı öne çıktı. Roman, küçük bir kız çocuğunun trajedisi karşısında vicdanının sesine kulak verip yardım etmek yerine yaşadığı acıyı seyreden bir toplumun hikayesini anlatıyor.
FERİDUN ANDAÇ
FUTBOLCU GİBİ ROMANCI TRANSFERİ
‘Roman yılı’ tanımını giderek rafa kaldıran, ama yazılan romanların da hız kesmediği bir dönem! O nedenle bunun giderek bir furyaya dönüşmesi, ister istemez bazı yayınevlerinin rasgele, hatta özensiz yayınlarını böylesi değerlendirmede safdışı bırakıyor. En azından ben öyle bakıyorum. Hele ‘çoksatar’lığı öne alan bir anlayışın ‘iyi edebiyat’ karşısındaki tutumu ister istemez şu ‘roman yılı’ tanımını da artık kaldırıyor.
Futbolcu transferi gibi romancı transferi de böylesi bir arenanın ortasında yer alırken, yılın romanı diye öne çıkarılabilecekler daha da temkinli yaklaşmamızı kaçınılmaz kılıyor. Bu dönemde okuduğum, birini de yarım bıraktığım yerli beş roman var: ‘Beni Kör Kuyularda’ Hasan Ali Toptaş, ‘Bir Dava’ Ayhan Geçgin, ‘Köpekli Çocuklar Gecesi’ Oya Baydar ’Botter Apartmanı’ Ayşe Övür, ‘Her Yerde Kan Var’ Ayşe Kulin.
KEMAL VAROL
ROMAN YAZARLARI TAŞRAYA AÇILDI
Bu yıl daha çok romanın hafiften taşraya açıldığı ve İstanbul dışına taştığı metinlerini okudum. Bu çok güzel. Behçet Çelik’in yeni romanı ‘Soluk Bir An’ı, bir erkeğin iç dünyasındaki zaafları, karmaşayı, hesapları her zaman olduğu gibi incelikli ve duru anlatımıyla, büyüleyen diliyle ortaya koyduğu için…
Abidin Parıltı’nın ilk romanı ‘Koz’u “. Bin” şehrinden “…Kin” şehrine uzanan acıyı, kederi, ölümü gülerek karşılayanların hikâyesini gayet etkileyici bir karnaval havasında yazdığı, yeni bir roman yazarının habercisi olduğu için. Yılmaz Şener’in ‘Kör Adım’ı, faili meçhul bir cinayetle hayatı değişen bir çocuğun büyüyüp olgunlaşma sürecini bir yapbozun parçaları gibi ördüğü kurgusu, etkileyici karakterleri için severek okudum.
SELİM İLERİ
KARANLIKTA 'OLGUNLULUK' ROMANI
Bu yıl çok roman okuduğumu söyleyemeyeceğim fakat Fatih Baha Aydın’ın ikinci romanı ‘Karanlıkta’ romanını okudum ve çok sevdim. Aydın’ın, ilk romanı ‘Bihaber’i de beğenmiştim, o romanda şıklı bir yazardı. İkinci romanında bu ışıklılığını ‘olgunluluk’ seviyesine taşımış. Toplumsal bir sorunu çok incelikli bir şekilde işlemiş. Roman değil fakat illa bahsetmek istediğim bir kitap daha var.
Erol Üyepazarcı’nın ‘Unutulanlar, Hiç Bilinmeyenler, Bilinmek İstemeyenler’ adlı iki ciltlik kitabından bahsetmek istiyorum. Üyepazarcı edebiyatımızda sıradan diye tabir edilen, ‘piyasa romancısı’ olarak sözü edilen yazarlar hakkında çok görkemli bir çalışma yapmış. Edebiyat tarihimizde roman üzerine muhteşem bir deneme. Kesinlikle okunması gerektiğini düşünüyorum.
ALAATTİN KARACA
YİTİK ÇAPA SÖYLENMİŞ İKİ LİRİK AĞIT
Bu yıl çıkan bütün romanları okumadım ama dikkatimi çeken bazı romanlara kısaca değinebilirim. Yılın dikkate değer romanlarından biri Hasan Ali Toptaş’ın ‘Beni Kör Kuyularda’ adlı romanı. Toptaş, bundan önceki romanı ‘Kuşlar Yasına Gider’le birlikte kurgu tekniğini diğerlerine oranla daha geri plâna itmiş görünüyordu. Romanlarının çoğunda Anadolu folkloruna; söylencelere, masallara yaslanan ve büyülü gerçekçiliğin örneklerini sunan, ama metinlerinin derinlerinde varoluşla, hatta toplumsal sorunlarla ilgili konulara değinen yazar, bu eserinde de önceki çizgisini sürdürüyor. Taşradan büyük şehre göç etmiş yoksul bir ailenin kızı Güldiyar’ın uğradığı ne olduğu pek de belirtilmeyen bir ‘taciz’ olayı sonucunda derin bir suskunluğa, deyiş yerindeyse kör bir kuyuya gömülüşünü, acıyla gözlerinden taşlar dökülmesini ve bu sıra dışı olayın toplumda nasıl ‘seyretme’ hazzına dönüştürüldüğünü konu ediniyor. Eser yaşadığımız ‘vitrin çağı’na, acı bir olayın dahi seyirlik bir metaya dönüştürülmesine yönelik sert eleştiriler içeren lirik bir ağıt!..
Şebnem İşigüzel’in İletişim’den çıkan ‘İyilik’ adlı romanı adsız bir kadın karakterin kanser olduğunu öğrendikten sonra geçirdiği iç hesaplaşmayı konu alıyor. Romanın başkahramanı olan kadın, hastalığını öğrendiği güne değin gayet normal bir biçimde sürdürdüğü yaşamını sorgulamaya başlıyor ve geçmişiyle yüzleşiyor. Bu sayede okur, onun pişmanlıklarına, kırgınlıklarına ve unutmak istediği kötü anılarına tanıklık ediyor. Tedaviyi reddeden bu karakter, modern şehir yaşamının, metropolün verdiği ve hayatı boyunca daimî surette hissettiği yalnızlık duygusunu yenemeyeceğinin; hızlıca tüketerek ve çokça çalışarak geçirdiği zamanların bilinciyle çağdaş bir trajediyi gözler önüne seriyor.
Fatigül Balcı’nın İletişim’den çıkan ‘Filizkıran’ adlı romanı 12 Eylül 1980 darbesinin bıraktığı derin yaralarla yaşamını sürdürmeye çalışan bir devrimcinin hayat hikâyesi. Arananlar listesinde ilk sırada yer alan sol örgüt lideri Nuri Kartal, gördüğü işkencelerden büyük yaralar alarak kurtulmuş, Paris’te uğradığı silahlı saldırı sonucunda öldüğü haberi yayılmıştır. Oysa ölmemiştir ve doktor arkadaşı Tuncay sayesinde yaşama tutunmuştur. Roman, okuru flashback tekniğiyle Nuri Kartal’ın devrimci arkadaşlarıyla eylemlerine, geçmişteki yaşantısına, Fransa’da yaşadığı zamanlara götürmekte.
Güray Süngü ise kendine özgü bir dil/ kurgu oluşturmaya çalışan bir yazar. Yer yer ironik/ şiirsel diliyle dikkat çekiyor. ‘Az Kalan Gölge’ romanında Osman oğlu Osman adlı günden güne çöken bir karakterin arayışını; tüm çabalarına karşın hayatın bir yanının hep eksik kalışını, yer yer şiirlere göndermeler yaparak anlatıyor bu romanında. Bir anlamda tutunamayanlardan birinin öyküsüdür ‘Az Kalan Gölge’. “İnsan gitmekten yapılmıştır”, hepimiz, Osman oğlu Osman gibi bir yerlere gidiyoruz işte! Süngü, bu evrensel ‘yolculuğa’ işaret etmekte.