2011 yılı, Beyoğlu’ndayım. Ara ara uğradığım kitapçılardan biri olan Pandora’ya giriyorum. Yeni çıkan kitaplara bakıyorum.
AZ başlıklı bir kitap ilgimi çekiyor. Roman. Hakan Günday yazmış. İsmini biliyorum ama daha önce yazmış olduğu romanları okumamıştım.
Kitabın arka sayfasındaki tanıtımı okuyorum: AZ, iki harfli bir kelime, ama aynı zamanda alfabenin ilk ve son harfleri A ve Z; sonsuza yakın olasılığı içinde barındıran ilk ve son harfler.
***
Sıradanlığın hüküm sürdüğü bir zamanda ne kadar yaratıcı bir saptama diyerek ve merak içinde kitabı alıyorum. Metro’da okumaya başlıyorum. Bitirinceye kadar da bırakamıyorum.
Müthiş bir roman. Sert ama insani, sürükleyici, Oğuz Atay kısımları bitmesin istiyorsun, sosyolojik, antropolik, kuramsal olarak çalışılan ve tartışılan konuları, derinlemesine bir analizle, çok güzel bir Türkçe’yle ve akıcılık içinde size okutan bir roman.
***
Hakan Günday’ın, daha önce çıkmış kitaplarını da okuyorum. Her romanında bir öncesinden daha da iyi olan bir yazar.
Sonra, 2013’de, DAHA geliyor. Mülteci sorununun ve seçimlere indirgenmiş demokrasi anlayışının etkili eleştirisini yapan çok iyi bir roman.
Beni çok etkileyen ve beğeniyle okudum romanlar sıralamasında ilk sıralara koyacağım bir çalışma olduğunu söyleyebilirim Daha’nın. Yine çok yaratıcı, çok akıcı, ve çok iyi bir Türkçe kullanımı.
***
Daha’nın 2015’de Fransa’da ‘En İyi Yabancı Roman’ ödülü almasına da çok seviniyorum.
Hakan Günday romanlarını bekleyenler listesine ben de giriyorum.
Romanı bir dizi izliyor, Şahsiyet: Onur Saylak’ın yönettiği bu mini-dizinin senaryosu Hakan Günday’dan. 65 yaşına girmiş ve Alzheimer hastalığı başlamış adli katip memurluğundan emekli Agah Beyoğlu’nun ana karakter olduğu bir hikaye.
Yine çok yaratıcı: Alzheimer hastalığına yakalanmış ve yaptığını unutan bir kişi katil olabilir mi? Başrol oyuncusu Haluk Bilginer’in mükemmel oyunculuğunda seyrediyorum arka arkaya bölümleri.
***
Ve, 2021’in sonlarına doğru, Günday’ın yeni romanı Zamir (Doğan Kitap) geliyor.
Zamir, romanın ana karakteri. Altı günlük bir bebek iken Türkiye-Suriye sınırındaki El-Aman kampında patlayan bombaların yüzü paramparça ettiği ama Sınır Tanımayan Doktorlar’dan Norveç’li Asbjörn adında bir doktorun on üç saatlik bir ameliyatı sonucunda yaşama tutunan, ama yüzü olmayan ve ağlayamayan birisi Zamir.
***
Adını Halep’li şair Yusuf Ali koyar. Arapça, “vicdan” ve “gerçek niyet”, Türkçe, “ben, sen, o”, Rusça, “barış için” anlamına gelen Zamir, devlet çıkarları ve neoliberal kapitalizm altında savaşan dünyaya dönüşmüş dünyada barış üzerine odaklanmış Birinci Dünya Vakfı’nda çalışır.
Barış, çatışma çözümü ve uzlaşma da artık savaşan dünyanın ve neoliberalizmin bir parçasıdır.
***
“İnsan insanla nasıl barışır” sorusuna yanıt arayan Zamir’in dünya yeni binyıla girerken son günlerde yaşadıklarını anlatan romanında, Günday, yine mülteci sorununa eğilir.
Kadına karşı şiddet yine önemli bir temad: AZ’da, Derda üzerinden anlatılan bu sorun, Zamir’de Zerre üzerinden ve çok etkili bir dil ve kurgu içinde anlatılır.
Zamir, aynı zamanda, Edward Said’ın Oryantalizm’de sunduğu ve Post-Kolonyal (sömürge-sonrası) kuramlarına yakın bir konumdan önemli bir Batı eleştirisini de bize sunar.
***
Anti-Batı gibi köktenci bir konumdan yapılmayan bir Batı eleştirisine gerek duyduğumuz bir zamanda, Zamir bu niteliğiyle de önemli bir iş yapıyor.
Belki, AZ, DAHA, ve Şahsiyet kadar başarılı olmasa da, Zamir, Günday’ın yaratıcılığı ve etkili-akıcı diliyle, bugünün Türkiye’sini de içine alan “devlet çıkarına indirgenmiş dünya siyaseti”, “her şeyi piyasaya indirgeyen ve metalaştıran neoliberalizm” ve “oryantalist Batı” eleştirisi ni yapıyor, hem de başarıyla.
Zamir’i okurken, diğer romanlarında olduğu gibi, kuram ve felsefe boyutu güçlü bir Günday anlatısını okuyorsunuz.
Herkese tavsiye ederim.
***
Zamir’e benzer bir neolibreralizm eleştirisini, Netflix (2021 Aralık) yapımı olan Yukarı Bakma (Don’t Look Up) filminde de görebilirsiniz.
2008 Ekonomik Krizi’ni en iyi anlatan kaynaklardan biri olan ve benim de Küreselleşme ve Uluslarararası İlişkiler dersimde gösterdiğim The Big Short (Büyük Açık) (2015) filminin direktörü Adam McKay’in yeni filmi Yukarı Bakma. Leonardo DiCaprio, Jennifer Lawrence, Meryl Streep, Cate Blanchett, Timothee Chalament başta olmak üzere ünlüler geçidini andırıyor filmim oyuncuları.
Büyük Açık kadar başarılı olmasa da Yukarı Bakma da etkileyici bir film.
***
Zamir’in, barış çalışan sivil toplum örgütlerine yoğunlaşan ama etkili bir savaşan dünya-neoliberalizm eleştirisi sunuşu gibi, Yukarı Bakma da “gerçek sonrası, her şeyin neoliberalizm tarafından metalaştırıldığı ve akıl çöküntüsü yaşayan Amerika’nın hiciv dolu eleştirisini yapıyor.
İklim ve salgın sorunları çıkışlı olan film, Himalaya Dağı büyüklüğünde bir kuyruklu yıldızın dünyaya çarpması sürecinin Amerika’da başta hükümet ve medya olmak üzere nasıl yönetildiğini ve yaşandığını anlatıyor.
***
Kuyruklu yıldız bilim insanları tarafından keşfedilir ve dünyayı ve canlıları korumak için sadece altı ayı vardır.
Fakat, iki bilim insanının hesaplamadığı nokta şu: bilim temelli bir yönetime gerek duyulan bu durumda, bilimin bittiği, gerçek ötesi dönemin başladığı, piyasa mekanizmaları içinde neoliberal metalaştırmanın yaşamın her alanına hükmettiği ve demagojinin-retoriğin-algının bilginin ve gerçekliğin önüne geçtiği bir Amerika ve toplum yönetimiyle karşı karşıyalar.
***
Bu altı ayı hiciv ve karar komedi tarzıyla anlatan Yukarı Bakma, çok başarılı bulunmasa da izlenen ve konuşulan bir film oldu.
Zamir gibi Yukarı Bakma’yı da tavsiye ederim.
Her ikisi de, Türkiye dahil bugünün neoliberal, gerçek ötesi, çıkara indirgenmiş ve otoriterleşen dünyasının çok etkili eleştirisini sunuyorlar.
***
20 Aralık’ta ve sonrası Türkiye’de ekonomi alanında yaşadıklarımıza benziyor, Yukarı Bakma’nın hikayesi ve mesajı.
Her ikisi de, 2022 yılına girerken geldiler. 2022’de bu tür eleştirileri ve etkili anlatıları okuyacağız, izleyeceğiz diye düşünüyorum.
Özellikle, muhalefet partileri ve aktörleri bu iki anlatıdan nasıl etkili olunur üzerine dersler çıkarmalı.
Hepinize mutlu ve sağlık dolu bir yeni yıl dileyerek bitireyim.