1 - DÜNYANIN HAL-İ HAZIR METAFİZİK DURUMU
Martin Heidegger, İkinci Dünya Savaşı öncesi kaleme aldığı “Metafiziğe Giriş” adlı eserinde “Soğuk Savaş”ın baş aktörleri olan Amerika ve Rusya hakkında şöyle diyor: “Rusya (Marksizm-Komünizm-İG) ve Amerika (Kapitalizm-İG), her ikisi, metafizik bakıldığında, aynı şeydir: zincirlerinden koparılmış tekniğin ve normal insanın zeminsiz (ruhsuz-yurtsuz-İG) organizasyonunun aynı umutsuz cinnetidir. Eğer yer kürenin en ücra köşesi, teknik açıdan fethedilip ekonomik açıdan da sömürülebilir bir hal alırsa; … Fransa’da bir krala suikast ve Tokyo’da bir senfoni konseri aynı anda tecrübeyle yaşanabilirse; yani “zaman” sadece hızlılık, anlık, çabukluk ve eşzamanlılık olup; “tarih” olarak zaman tüm halkların Oradalığından (Dasein-biricikliğinden-İG) kaybolup giderse; boksör, bir halkın büyük adamı sayılırsa; eğer kitlesel mitinglerin milyonluk sayısı, bir coşku ve büyük başarıysa; o zaman bilindiği üzere tüm bu gürültüyü aşarak bir hayalet gibi “niçin?”, “nereye?” ve o halde “ne?” soruları, uzanıp yayılır.” (M. Heidegger. Metafiziğe Giriş. Çev: M. Keskin. İst. 2011. s 47). Durumu, Kur’an’ın sorduğu soru ile ifade edersek: “Nereye gidiyorsunuz?” (81/26).
Teknolojinin –ipek böceği kozası gibi-İG- yeryüzünü çepeçevre kuşattığı (Gestell) ve Varlığın yeni bir açılış tarzı olarak insanlığın dünya görüşü-yaşam modu haline geldiği bu metafizik aşamayı Heidegger; “…dünyanın kararması, Tanrıların kaçışı, yerkürenin tahribatı, insanların kitleselleşmesi, yaratıcı ve hür olan her şeye karşı nefretçi kuşku” olarak niteler. (s. 48). Heidegger, “Dünyanın kararması”nı maneviyatın güçten mahrumiyeti, çözülmesi, zayıflayıp erimesi, bastırılması ve yanlış yorumlanması” olarak yorumlar. (s 54).
Avrupa’yı da etkisi altına alan bu “maneviyatın yanlış yorumlanmasını Heidegger şöyle izah eder: “1- Ruh’un (geist), zekâ olarak farklı yorumlanmasıdır. Zekâ, mevcut şeylerin olanaklı değişimlerinin ve tamamlayıcı yeni imalatlarının incelenmesi, hesaplanması üstünde durarak düşünülmesinde sırf zihinseldir…2- Zekâ olarak tahrif edilmiş “Ruh”, -bununla birlikte- ele geçirilmesi öğretilebilir ve öğrenilebilir hale gelen başka kullanımlık aletin hizmetinde bir “kullanımlık alet” rolüne iner… 3- Ruh’un “kullanımlık alet” olarak yanlış yorumlanması başlar başlamaz, manevi-ruhsal vuku bulmanın güçleri olan şiir ve güzel sanatlar, devlet kurumu ve din, işte olanaklı bilinзli bakım ve planlamanın çemberine iner… 4- Kültür olarak tahrif edilmiş ruh, nihayet şatafat ve ihtişam parçalarına dönüşür…” (s. 56-58).
Amerika (Silah-Savaş Makinası) ile Rusya (Komünizm) arasındaki büyük ihtilafta kendi kendini hançerleyen Avrupa’da Almanlar için “Metafizik halk”, “Varlığın kısmeti”, “Akşam Diyarı (Avrupa)nın kısmeti”, “Varlığın gönderilişi” gibi manevi misyonlar tahayyül eden Heidegger, erken döneminde Nasyonal Sosyalist Partide bu manevi misyonun emarelerini vehmetmişti. Sonradan, tezahür edenin (Hitler-Faşizm) o olmadığını, büyük bir hayal kırıklığı ile gördü. Tezahür eden, eleştirdiği Ruh’un zekâ’ya dönüşmesinin, dünyanın kararmasının, Tanrıların kaçışının… tâ kendisi idi.
2 - II. DÜNYA SAVAŞI SONRASI
Faşizmin yenilmesinden sonra kurulan “Dehşet Dengesi” yani NATO/Hür Dünya ve Varşova Paktı/Demir Perde, 1989’da Sovyetler Birliği (Komünizm) nin yıkılması ile sona erdi. Mesihçi Ortodoksluğun (Rus ruhunun) seküler bir tahrifi olan Komünizm, çöktükten sonra, Rusya, bir önceki Çarlık Rusyası’nın (Deli Petro) öykündüğü Kapitalizme geri dönmüş oldu. Seküler Mesihçi “Yoldaş” devletleri/halkları, bu sefer “sömürge” statüsünde tutmaya başladı. Kendi içinde oligarklar yarattı. Çin, Budist-Konfüçyanist ruhunu, Mao’nun yaptığı “Kültür Devrimi” ile satarak önce Komünist; sonra ABD ile rekabet edecek Kapitalist ruha “inkarne” oldu. Şimdilerde Afrika’yı kolonileştirmeye çalışıyor; o da, “cin/şeytan” oldu, insan çarpıyor”. ABD ve Rusya’ya meydan okuyor. Hindistan, İngiliz sömürgesinden sonra Hinduizmi terk ederek egemen metafiziğe ve onun tezahürü Kapitalizme eklemlenmeye çalıştı. Avrupa, ABD’nin kontrolünde (NATO) kaldı ve ABD, dünya jandarmalığına soyundu.
Bosna Savaşı ve katliamı, Faşizmden sonra Avrupa’nın göbeğinde yaşanmış ve Avrupa’nın seyirci kaldığı başka bir cinnet-hunharlık-barbarlıktır. Irak ve Afganistan’ın ABD tarafından işgali, Heidegger’in bahsettiği “cinnet” halinin bir başka tezahürüdür. Suriye savaşı, ABD ve Rusya’nın ortaklaşa işledikleri bir cinnettir. Çeçenistan’ın, Rusya tarafından yerle bir edilmesi, egemen metafiziğin bir cinnetidir.
3 - UKRAYNA SAVAŞI
Avrupa ile Rusya arasında yaşayan Ukraynalılar, Batılıların ayartması ile Rusya’nın hegemonyasından çıkarak Avrupa ve NATO’ya katılmak istediler. Rusya, Ukrayna’nın bu kararını, kendileri ile olan akrabalığa, tarihsel hafızasına ve güvenliğine “ihanet” olarak gördü. Etnik olarak akraba (Sılav) ve aynı mezhepten (Ortodoks) olmaları, onlara karşı barbarlığını/hunharlığını/cinnetini engellemedi. Önce Ukrayna’ya bağlı Kırım’ı ilhak etti; şimdi de Ukrayna’yı işgal ediyor. Ukrayna’yı kendilerine katılmaya teşvik eden Batılılar (ABD-AB-NATO), savaşa girmeden, Ukrayna’ya yardım; Rusya’ya yaptırım uyguluyorlar. Amaçları, Ukrayna’yı korumak değil; rakipleri olan Rusya’yı yıpratmaktır. Kendileri, savaşmaktan/ölebilmekten vazgeçtikleri için “Vekâlet Savaşı” yürütüyorlar.
Özetle, Batı ile Rusya arasındaki hegemonya savaşında, olan, Ukraynalılara oluyor. Ülkeleri yakılıp-yıkılıyor, insanlar ölüyor ve ülkelerini terk edip mülteci oluyorlar. Bir halk toptan acı çekiyor. İnsanlık, kış mevsiminin ortasında yaşanan bir insanlık trajedisini televizyonlarından sıcak evlerinde izliyor; yer yerinden oynamıyor. Ruslar, din-kardeşlerinin (Ortodoks), akrabalarının, kendi devletleri tarafından işkenceye tabi tutulmasına kitlesel olarak başkaldıramıyorlar. Ülkelerinden çekilme kararı alan McDonald’s ve parfümeri dükkânlarının önünde telaşla uzun kuyruklar oluşturuyorlar.
Dünyanın birçok yerinde kitlesel protestolar yapılırken; Türkiye’de bir zamanlar başörtüsü için meydanları dolduran muhafazakârların kılı kıpırdamıyor. Yahudi İsrail ve Müslüman Araplar, küfre ve zulme başkaldıran peygamberlerin ve kendilerinin ortak “ata”sı olan Hanif Hz. İbrahim’in –sanki bu savaşa diyecek bir şeyi yokmuş gibi- ismini, enerji ortaklığı için kurdukları “iş”-birliğinin/şirketin adı olarak kullanıyorlar: “İbrahim Anlaşması”. Önceleri Cahar Dudayev önderliğinde Ruslara başkaldıran Müslüman Çeçenlerin, Kadirov komutasında Rus işgaline destek vermeleri, mevcut metafiziğin sirayeti ve İslam metafiziğinin sönümlenmesi açısından ibret vericidir.
Ukraynalılar, özgürlüklerini ve onun ontolojik zemini olan yurtlarını ve yuvalarını savunarak direniyorlar. Kuruluş aşamasında İslami genetiğinden gelen “Yurtta barış, Dünyada barış” diyebilen Türkiye, İkinci Dünya Savaşında tarafsız kaldığı gibi; bugün de arabulucu olmaya çalışıyor. Türkiye’nin jeo-politik pozisyonu, ona NATO ve Rusya arasında stratejik bir denge politikası izleme imkânı verir iken; Rusya ve Ukrayna arasındaki arabulucu misyonu, ortak ekonomik çıkar saiki ile birlikte; kimlik genetiğinden gelen İslami (barış) bir reflekstir de. Arabuluculuk, barıştırma çabasını sürdürmelidir; maliyeti, ne olursa oldun.