Minimalist müziğin yaratıcılarından Steve Reich özellikle 1960’larda yaptığı iki teyp kompozisyonuyla bu türe politik boyut kazandırdı. Basit motiflerin tekrarına dayalı, birbirine bağlı ve birbirini izleyen ritmik kalıplardan oluşan müziğiyle en başta Brian Eno’nun ambient (ambiyans) çalışmaları olmak üzere popüler müziğin kıyısında anaakım müziğe alternatif oluşturmayı deneyen yenilikçi müzisyenleri de etkiledi.
Reich’ın müziği büyük konser salonlarından çok Aşağı Manhattan’daki galerilerde, müzelerde, buradaki eski binaların stüdyoya dönüştürülmüş çatı katlarında icra edildi. 1960’ların ilk yarısını San Francisco’da geçiren besteci 1965’te New York’a döndüğünde Morton Feldman, Earl Brown gibi besteciler şehrin kültür ortamında ağırlıklarını koruyorlardı. Reich onlarınkinden hayli farklı bir müzik yaratmaya başlamıştı. Onun müzik anlayışı soyut dışavurumculuğa alternatif arayışında olan ressamların sanatıyla bazı bakımlardan ortak noktalara sahipti, aralarında estetik paralellikler mevcuttu. Bu yakınlık ve örtüşme onun söz konusu ressamlarla ortak davranmasında etkili oldu. Müziğinin galerilerde icra edilmesinin bir nedeni budur.
Kökleri Orta Avrupa’ya dayanan bir Yahudi ailesinin oğlu olarak 1936’da New York’da dünyaya geldi. Ataları pogromlardan kaçarak Amerika’ya göç etmişlerdi. Yahudilerin Avrupa’da uğradığı mağduriyetin onun Afro-Amerikalıların ırksal eşitlik mücadelesine omuz vermesinde ve sivil haklar hareketini, desteklemesinde etkili olduğu söylenir.
Avukat olan babası oğlunun da hukuk eğitimi görmesini istiyordu. Ama Reich, Cornell Üniversitesi’nde felsefe okudu, Wittgenstein’ın dil felsefesi üzerine tez yazdı. Dil konusuna ilgisi müzik eğitimi ve müzik kariyerinde de sürdü. Babasının ısrarlarına rağmen hukuk yerine felsefeyi seçmesi onun babaya meydan okumasıydı. Wittgenstein üzerine tezi ise bir 'babaya mektup' olarak görülmeli.
Babası burjuva sınıfının genç bir mensubu olarak sınıf köklerinden dolayı piyano çalmayı bilmesinin neredeyse bir zorunluk olduğunu söyleyerek piyano dersleri almaya adeta zorladı. Piyano dersleri aldı, ama evlerinde çalınan Beethoven’ı, Schubert’i dinlemiyordu. İlk gençlik yıllarında caz tutkunuydu, John Coltrane’in, Charlie Parker’ın müziği onu büyülüyordu. Burjuva aile ortamında dinlenenden farklı bir müziğe, siyah müziğin bir türü olan caza yoğun ilgisi onun babaya ikinci başkaldırıydı.
Felsefe öğreniminin ardından (NYC) Juilliard’da müzik eğitimine başladı, kompozisyon dersler aldı.1960’ların başında San Francisco’ya gitti. 1963-64 yılarında orada ders veren Luciano Berio’nun derslerini izledi. Berio’nun etkisiyle teybe kaydedilmiş seslerden özellikle de insan sesinden malzeme olarak yararlanarak deneysel çalışmalar yapmaya karar verdi.1960’larda politik atmosferinde radikal düşünce ve eğilimlerin yükseldiği bir dönemde yaptığı ve bu dönemin yansımaları olan iki teyp kompozisyonuyla kendini avangard bir besteci olarak kabul ettirdi. Bu bestelerden Yağmur Yağacak’ı (It’s Gonna Rain’i) San Francisco’da, diğerini, Dışarı Çık’ı (Come Out’u) New York’a döndükten sonra gerçekleştirdi.
1960’ların ilk yarısını San Francisco’da anti-konformist sanat çevresinde, Batı Kıyısı bohemyası arasında geçirdi. Karşı-kültürün yatağı sayılan bu yörede pek çok şey öğrendi. Beatler o dönemde karşı-kültürü besliyor, yol gösterici oluyorlardı. Beatlerin ilk çıkışlarını yaptığı 50’ler geride kalmştı, ama izleri ve etkileri varlığını koruyordu Vietnam savaşına muhalefet sol aktivizmi de yükseltmişti. Şairler, sanatçılar, müzisyenler savaş karşıtlarının protestolarına estetik destek veriyorlardı. Şiirleri, resimleri, müzikleriyle...
Reich birden kendini çok yönlü ama belirli kesişme noktaları da bulunan politik ve kültürel etkinliklerin ortasında buluverdi. Bu ortam ona baba otoritesiyle son bağlarını da koparma imkânını sundu.
Reich, Avrupa’daki avangard çalışmaları izliyor, bunlar arasında, Berio’nun müziğinin önemli bir yere sahip olduğunu biliyordu. İtalyan bestecinin ( Oakland ) Mills Kolej’e geleceğini öğrenince derslerin izlemeyebilmek için hemen kaydoldu. Teyp müziği konusunda pek çok şeyi ondan öğrendi.
Berio 1958’de Thema‘da (Omaggio a Joyce’da) Cathy Berberian’ın sesinden yararlanmıştı.
Kompozisyonun ana materyali insan sesiydi. Berberian, Ulysseus’dan bölüm okumuş, Berio onun okumasını manyetik şeride kaydettikten sonra sesin fiziğine müdahale etmiş, teybi hızlandırıp yavaşlatmış, ses tonunu ve perdelerini, söz söyleme ve konuşma biçimlerini , sözcükleri ve hatta heceleri değiştirmiş, adeta yeni dil yaratmıştı..Wittgenstein’ın dil felsefesi üzerine tez yazan ve onun dil konusundaki düşüncelerine müzik kariyeri boyunca da ilgi gösteren Reich’ı Berio’nun müziğine çeken bir nokta da buydu.
Berio’nun bu girişimi bir bakıma Joyca’un yapmak istediğiyle örtüşüyordu. Joyce da dilin yapısı, sözcüklerin kökeni, sözcükler arasındaki ilişkiye hayli kafa yormuştu. Dilin anlam zenginliğini ve ifade gücünü açığa vurabilmek için dilin sınırlarını zorlamıştı.
Yağmur Yağacak Reich’in müziğinde bir dönüm noktasıdır, ilk başarılı kompozisyonu sayılır, kariyerinin başlangıç noktası kabul edilir. Onun müziğini inceleyenler araştırmalarına yenilikçi, deneyci müzik dünyasına adım atmasını sağlayan bu teyp kompozisyonundan başlarlar. Pentekostal rahip Birader Walter, San Francisco parklarında verdiği vaazlarda yakın bir gelecekte vuku bulacak, bütün insanlığı derinden etkileyecek, yeryüzünü büyük bir yıkıma uğratacak bir felaketten söz ediyor, “yağmur yağacak” sözünü tekrarlıyor, yeni bir Nuh Tufanı konusunda uyarıyordu.
Reich onun sözlerinde güçlü bir müzikal ifade bulmuştu. Bu sözleri güncel politik olaylar ve gerilimler bağlamında kavradı. Neydi öylesine gerilim yaratan bu olaylar? 1962 Ekim’inde SSCB’nin Küba topraklarına nükleer başlıklı füze yerleştirme girişimiyle başlayan, giderek tırmanan kriz iki süper gücü karşı karşıya getirmiş, o günlerde soğuk savaşın sıcak savaşa dönüşmesi ihtimalinden söz edilir olmuştu. Bir anda tırmanan kriz iki tarafın da nükleer savaş tehdidinde bulunmasına yol açmış, küresel çapta korku yaratmıştı. Reich rahibin sözünü ettiği Nuh Tufanı’nı ve “yağmur yağacak” sözünü füze kriziyle ilişkilendirdi. Bu sözü manyetik ses şeridine kaydederek malzeme olarak kullandı. Politik boyuta sahip bir minimalist kompozisyon yarattı. Sonuçtan kendi de hoşnuttu. Geliştirdiği yeni teknikle bir çalışma daha yapmak istiyordu. Bu fırsatı da New York’a döndüğünde buldu. Dışarı Çık (Come Out) başlıklı teyp kompozisyonunda bu kez Harlem Altılısı olarak bilinen ve bir dükkân sahibini öldürmekle suçlanan altı siyah gençlerden birinin kaydedilmiş sesini manyetik şeride aktararak materyal olarak kullandı.
1960’ların ilk yarısını geçirdiği San Francisco’dan New York’a döndüğünde Harlem Altılısı’nın davası henüz sonuçlanmış. ,siyah gençler suçlu bulunmuş ve müebbet hapse mahkûm edilmişlerdi. Ancak yargılama hiç de hukuka uygun bir biçimde yürümemiş, mahkemenin görevlendirdiği avukatlar gençleri iyi savunamamış, sonuçta adil olmayan cezalar verilmişti. Yeniden ve bu kez adil bir biçimde yargılanmaları için kampanya yürütülüyor, yargılama giderlerini karşılama amacıyla bağış toplanıyordu.
Reich bu kampanyayı yürüten yazar ve sivil haklar aktivisti Truman Nelson ile tanıştı. Nelson onun sivil haklar hareketine sempati duyduğunu ve destek verdiğini biliyordu; kampanya kapsamında düzenlenen bağış konserine bir kompozisyonuyla katılması için teklifte bulundu. Reich teklifi kabul edince ve yeni bir kompozisyonla katkıda bulunacağını, nasıl bir kompozisyon tasarladığını söyleyince ona malzeme olarak yargılanan gençlerden Daniel Hamm’in ses kayıtlarını verdi. Hamm de cinayetle suçlanan diğer beş arkadaşı gibi suçu üstlenmesi için karakolda ağır biçimde dövülmüştü. Ses kayıtlarında bütün bedeninin mosmor olduğundan söz ediyordu. Reich kayıtlardan sadece küçük bir bölümü kullandı. Onun sözlerinde de bir müzikalite bulmuştu, tıpkı parklarda vaaz veren rahibin sözlerinde olduğu gibi, ama bu kez trajik bir müzikalite. Reich aynı zamanda fonetik bir yöntem kullandı. Mağdurun konuşma dilindeki seslerle dinleyiciye onun ıstırabını hissettiriyor, acı çeken bir insanın derisinin altına girebilmeyi mümkün kılıyordu.
İlk kez 17 Nisan 1966 gecesi (NYC) Belediye Binası’nda düzenlenen bağış konserinde seslendirilen Dışarı Çık sivil haklar hareketine avangard müzikten gelen sanatsal bir katkı ve estetik bir destekti. Siyahlar üzerindeki polis terörünün, yargı sistemindeki adaletsizliğin ve ırkçı eğilimlerin eleştirisiydi. Aslında bunlar bugünün de sorunları. Bu nedenle Reich’ın deneysel çalışması günümüzde polisin siyahlara karşı orantısız güç kullanmasını, kimi kez şüpheli gördüğü ve suçlu saydığı siyahları mahkemeye çıkarmadan onları sokak ortasında vurmasını protesto amacıyla oluşturulan Siyah Hayatlar Önemlidir hareketine de pekâlâ estetik destek olabilir.