Sinemamızın ilk starı: Cahide Sonku

Doktora çalışmaları yürüten Mehmet Utku Şentürk, Türk sinemasının kilometre taşlarından biri olan Cahide Sonku’nun yaşamına projeksiyon tutuyor.

Türkiye’de sinemanın en parlak yıldızıydı Cahide. Filmlere bile sığmayacak bir ömür yaşayan, kayan bir yıldız... Ne ondan önce ne de ondan sonra kimse onun mertebesine ulaşamadı. Hiç kimse onun kadar tanınmadı, onun kadar sevilmedi, onun kadar arzulanmadı. Ama onca sevgi selinin ortasında hep köksüz yaşadı Cahide…

Cahide Sonku’nun asıl adı Cahide Serap’tı. Bu yüzdendir belki de serap gibi, hayal gibiydi biraz. Belki de bu yüzden hiç yaşamamış gibi davrandı ömrünün son deminde. Bir rüya gibi geldi geçti sinema tarihimizden. Sanki bir an esti ve etkisi sürmeye devam ediyor hâlâ. Kimsenin çıkamayacağı kadar zirveye çıktı, kimsenin göremeyeceği diplerde gezindi. Yine de her seferinde ayağa kalktı. Sinemadaki ilk “starımız” oydu. Hayat denen uğultunun içinden hızla geçip gitti ve rüzgârı hâlâ dinmedi, dinmeyecek...
Sinema tarihimizde ulaşılması zor ilklerin sahibiydi. İlk kadın stardı; ilk kadın film yönetmeniydi; ilk kadın film yapımcısıydı. Türkiyeli Marlene Dietrich’i de denilen Cahide Sonku; sinema dünyamızda zirveyi ve batağın dibini gören en ünlü isimdi. Yeşilçam yapımı İhtişam ve Sefalet’in kadın başrol oyuncusuydu, denilse de doğruydu.

PAŞA TORUNU CAHİDE

Cahide Sonku; o dönem Osmanlı toprağı olan Yemen’in Sana kentinde doğdu. Bir asker ailesinin ferdiydi. Dedesi Çorapsız İbrahim Paşa; 7. Ordu Komutanı’ydı. Babası; Yüzbaşı Necati Bey’di. Babası; dedesinin emrindeydi. Birinci Büyük Savaş’ta Yemen elimizden çıkınca; aile, İstanbul’a döndü. Cahide; 3 yaşında İstanbul’da dünyayı tanımaya başladı. Ama çocukluğu ve ilk gençliği acı, yokluk, sevgisizlik ve evsizlikle geçti. Babası Necati Bey yakışıklı ve çapkındı; gözü dışarıdaydı; ata servetinin verdiği güvenle Pera’da tatlı hayat sürmek gayretindeydi.

Dede Çorapsız İbrahim Paşa’nın vefatından sonra felaketler üst üste geldi. Ahşap konak içindeki eşyalarla yandı. Aile hayatını güçlükle kurtardı. Sokakta kalmışlardı. Bir süre akrabalarının yanına sığındılar; kirası ucuz evlerde yaşadılar. Babası; Cahide ve ablasını yanına almayı önerdi. Ama reddedildi. Zavallı dul anne, dikiş dikerek iki kızına sahip çıkmaya çalıştı. Fatih’ten ayrıl(a)madılar. Küçük Cahide; ilk ve ortaokulu Fatih’te tamamladı. Sultan Selim’deki Cumhuriyet Kız Ortaokulu’ndan mezun oldu. Parasız yatılı talebe kabul eden mekteplerden birine girip öğretmen çıkmayı düşündü. Ortaokul sıralarında sanatla tanıştı: Küçük bir tiyatro oyununda ‘peri kızı’ rolüyle sahneye ilk adımını attı.

FATİH HALK EVİ’NDEN BİR YILDIZ DOĞUYOR!

Yatılı okul hayali gerçekleşmedi. Çalışması, aile bütçesine katkı sunması beklendi. Küçük yaşta çalışma hayatına girdi. Sirkeci’de Basiret Han’da bir firmada sekreterlik yapmaya koyuldu; haftada 4 lira kazanacaktı. Bir yandan da, Fatih Halk Evi’nin Tiyatro Kolu’na devam etti. İçindeki sanat aşkı büyüdü. Bir gazete ilanı hayatının akışını değiştirdi. İstanbul Şehir Tiyatrosu (Darülbedayi) yetenekli öğrenciler arıyordu. Hem eğitim verilecek, hem de figüranlık yaptırılabilecekti. Hemen başvurdu; girdiği sınavı başarıyla kazandı.

Ama bir sorunla karşılaştı: Yaşı tutmadı. Mahkeme kararıyla yaşını büyüttü. 1931/1932 sezonunda sahnelenen bir operette balerin rolündeydi. Cahide; birkaç operette oynayınca; kabiliyeti, güzelliği ve uyandırdığı sevgi halesiyle Muhsin Ertuğrul’un dikkatini çekti. Ertuğrul; kabiliyet okumada, yükseltmekte ve ünlendirmekte tecrübeliydi. Buğulu sesi, fildişi teni, düş yüklü yüzü ve değişik havası ile Cahide’nin hemen farkına vardı; belli etmeden elinden tuttu. 1932’de sahnelediği Yedi Köyün Zeynebi oyununda önemli sayılabilecek rol verdi. Darülbedayi tarihinde bir ilk gerçekleşti: 17 yaşında, balerin rolüne çıkabilen oyuncu, aniden kast değiştirdi. Profesyonel, tanınmış aktör ve aktrislerin arasına katıldı. Oyunda hiç konuşmadı; su dolu küçük testiyi taşımakla görevliydi. Rolü bitince gitmedi. Oyunu her gün izledi; bütün konuşmaları hıfzetti. Hastalanan bir oyuncunun yerine geçince yeteneğini ve ezber gücünü gösterdi. Tam manasıyla Muhsin Ertuğrul’un koruyucu kanatları altına girdi; ölünceye kadar da çıkmadı.
Cahide; büyük kabiliyetti. Ertuğrul; yeni keşfi büyük yeteneği değerlendirdi: Sinemanın yolunu da açtı.

1933’de çektiği, Söz Bir Allah Bir filmi ile beyaz perdede göründü. Ertuğrul’un Sonku’nun elinden tutması; üne kavuşmasını sağlaması, tiyatro çevresinde dedikodulara yol açtı. Ünlü sanat adamının genç ve güzel kıza gönül verdiği konuşuldu. Ama Muhsin Ertuğrul; Neyyire Neyir Hanım’la evliydi. Kaderin cilvesine bakın ki Neyyire Hanım; Cahide Sonku’yu görmüş ve kıskanmıştı. Cahide; Muhsin Ertuğrul’un sevgisine karşılık verse; Neyyire (Ertuğrul) Hanım dul kalabilirdi.

MUHSİN ERTUĞRUL İLE ZİRVEYE ÇIKTI

Muhsin Ertuğrul; yıldızını zirve yolculuğuna hazırladı. 1935’de çektiği, ilk köy filmi, Bataklı Damın Kızı Aysel de Cahide Sonku başroldeydi. Senarist Nazım Hikmet Ran’dı. Film müziklerini Cemal Reşit Bey yaptı. Muhsin Ertuğrul, Talat Artemel, Hazım Körmükçü, Hadi Hün, Galip Arcan, Behzat Budat… vb. gibi ünlü isimler başrollerdeydi. Sonku; sinema eleştirmenlerince ‘Yerli Marlene Dietrich’ diye yorumlandı. Sarışın Cahide Sonku; gizemli, soğuk, kendinden emin haliyle zirveyi zorlamaya adaydı. Filmde başına örttüğü eşarp moda oldu. Aysel adıyla piyasaya sürülen eşarplar hayranlarınca kapışıldı.

Cahide’nin şöhreti artınca; çevresinde yakışıklı, zengin, kariyer sahibi ve güçlü erkekler de çoğaldı. İstanbul Sokaklarında adlı filmi çeken ilk kameramanlardan Cezmi Ar ile kısa flört döneminden sonra hayatını birleştirdi. Cahide; güzel olduğu kadar da atak ve ne istediğini bilendi. Hayatına girmek isteyen çok sayıda yakışıklı/zengin adam, evli olmasına rağmen yakasını bırakmadı. Adı bazı dedikodulara karıştı; genç aktör Suavi Tedü’yle ilişkisi en çok duygulandı. İki genç, alımlı ve sanat dolu insan büyük aşkın girdabındaydı. Cyrano De Bergerac oyununda başrollerdeydiler ve yakınlaşma her gün biraz daha demlendi; tiyatro fuayelerinin baş konusu haline geldi.

Cahide; aşk hayatında frene basmadı. Süavi Tedü’nün üzerini çizdi. 1936’da bir meslektaşı, sahne arkadaşı, ünlü çapkın Talat Artemel ile dünya evine girdi. Artemel’in gözü hiç evinde olmadı; çapkınlıklarına aynı hızla devam etti. Evlilikleri 2 yıl sürebildi; 1938’de ayrıldılar. Cahide bir röportajında; ‘Kendisini içkiye Talat Artemel’in alıştırdığını,’ söyleyecekti.

Sonku; 1940’da yine Muhsin Ertuğrul’un yönettiği, senaryosunu Nazım Hikmet’in kaleme aldığı Şehvet Kurbanı’ndaki başarılı oyunu ile ününü perçinledi. Ferdi Tayfur, Sait Köknar, Süavi Tedi, Cahit Irgat, Hadi Hün, kendisine eşlik etti.

1943’de, tütün kralı diye tanınan İhsan Doruk ile evleninceye kadar, şen dul gibi tatlı hayat yaşadı. ‘Ömrümün en güzel ve mutlu günleri,’ şeklinde tanımladığı süreçte âşıklarını gizli tuttu. Serveti katlandı; modayı adım adım izledi; özel şoförlü otomobil sahibiydi. Paris modasını takip etti; dünyaca ünlü mücevher üreticilerinin ürünlerini kullandı. Yeni çizgisi ve vurdumduymazlığı, tiyatro çevrelerini rahatsız etti. Kadrosunda bulunduğu İstanbul Şehir Tiyatrosu soruşturma başlattı. Sonra da mesleğine son verildi. Muhsin Ertuğrul devreye girdi ve kovulmasını önledi. ‘O giderse, ben de giderim; beni de kovun,’ diyecek kadar gözünü kararttı.

VEFALI DOSTU VE AŞIĞI MUHSİN ERTUĞRUL

Muhsin Ertuğrul üzerinden elini hiç çekmedi. Eşi Neyyire Neyir’i kaybettikten sonra Cahide Sonku ile hayatını birleştirmek istedi. Sonku da İhsan Doruk’tan yeni ayrılmıştı. Ama tatlı hayat sürme düşüncesindeki Sonku; Ertuğrul’un önerisini reddetti. Kaynak: Cahide Sonku’nun Önlenemeyen Düşüşü
Yiyecek bir dilim ekmeğe muhtaç durumdayken de Muhsin Ertuğrul yardımına koştu. Şehir Tiyatroları’ndan aylık 2 bin lira maaşlı bir kadroya yerleştirdi. Ama içki vazgeçilmezdi; oyunlara çıkamayınca yerine bir başkası aldılar.

Cahide Sonku; Yeşilçam Sokağı adlı filmde son kez beyaz perdede göründü. Ülkü Erakalın, bir dönemin ünlü ismini unutmamış ve hatırasına saygıdan rol almasını sağlamıştı. Yine Erakalın; 1971’de Mıstık adlı yapımda oynaması için büyük gayret göstermişti. Sonku’ya alkol tedavisi gördüğü Bakırköy Akıl Hastanesi’nden özel izinle film setine getirmişti.

Ölümünden az önce 1979’da son ödülü aldı. SİYAD (Sinema Yazarları Derneği)’nin onur/hizmet ödülünü bir meyhanede kabul etti. İçki bulamadığı son günlerinde ispirto içti. Tahta bir kerevetin üzerinde ölmeyi diledi. 18 Mart 1981 aramızdan ayrıldı.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Görüşler Haberleri