Paul Schrader: Sinema ve Ekoteoloji

‘Şenlik Sanat ve Sabotaj’ kitabının yazarı Halil Turhanlı, film teorisyeni ve eleştirmeni Paul Schrader’in sinema kuramına farklı bir perspektiften bakıyor.

Yönetmen, senaryo yazarı, film teorisyeni ve eleştirmeni Paul Schrader, Hollanda Reform Kilisesi’ne bağlı dindar bir ailede büyüdü, çocukluğunda rahip olmayı düşünmüştü. Ailesinin dinsel baskılarından dolayı on yedi yaşına değin hiç film izlemedi, sinema salonunun kapısından içeri adım atmadı.

Henüz Hollywood kariyerine başlamadan 1972’de UCLA’de (Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles’da) öğrenciyken yazdığı ve Sinemada Aşkın Üslup başlığıyla kitap olarak yayınlanan yüksek lisans tezinde Fransız fenomenologlar Henri Agel ve Amedee Ayfre tarafından geliştirilen teolojik çerçeveden yararlanıyor, bu görüşler temelinde bir sinema kuramı ortaya koyuyordu. “Aşkın sinema”nın temsilcileri olarak gördüğü üç yönetmenin, Robert Bresson, Carl Dyer ve Ysaujiro Ozu’nun filmlerini analiz ediyordu. Bu özgün akademik çalışmasında adı geçen yönetmenlerin sinemalarında dinsel bir öz, metafizik bir temel buluyordu. Buna göre aşkın üslubu temsil eden yönetmenler dünyevi hayattaki ruhsuz varoluşu aşarak bambaşka bir dünya sunuyorlardı..

Schrader senarist ve yönetmen olarak Hollywood’a adım attığında eleştirmenler ondan kitabındaki düşünceler doğrultusunda çalışmalar beklediler. Ama öyle olmadı, teorisini hayata geçirmedi. Yıllar içinde kuramcı yanı senaryo yazarlığının ve yönetmenliğinin gölgesinde kaldı.

1970’ler Amerikan sinemasında bir yenilik ve canlanma dönemidir, ‘Hollywood rönesansı’ olarak da anılır. Robert Altman, Sam Peckinpah, Arthur Penn gibi eski uşak yönetmenler en iyi filmlerini bu yıllarda yaptılar, onlara genç bir kuşak da katıldı. Yenilenmenin yönetmenleri büyük stüdyo sistemi içinde çalışmakla birlikte Hollywood’un tür sinemasına yeni bakış getirdiler; dönem ruhunu ve duyarlığını yansıtan filmlere öncülük ettiler. Paul Schrader’in senarist ve yönetmen olarak kariyeri 1970’lerde başlamış olsa da o Yeni Hollywood’un dışında kaldı. Dönemin kült filmi Easy Rider hakkında yazdığı olumsuz değerlendirme kendini karşı-kültürden ne denli uzak tuttuğunun da kanıtı sayılmalıdır.

Senaryo yazarlığı kariyeri 1974’de Sydney Pollack’ın yönettiği Yakuza ile başladı. Bu ilk senaryosu onun Uzak Doğu dünyasına, Japon kültürüne ve sinemasına ilgisini de gösterir, Ozu’nun aşkın sineması ile başlayan samuray kültürünü modern Japonya’da canlandırmaya çalışmış yazar Yukio Mishima’nın hayatını anlattığı film ile doruğuna çıkan bir ilgidir bu. Ancak senarist olarak yıldızı Taksi Şoförü filmi ve yarattığı Travis Bickle karakteriyle parladı. 1970’lerin Hollywood’una damgasını vuran Taksi Şoförü şiddet yüklü bir filmdir; ama onu unutulmaz kılan da bu sahnelerdir. Özellikle finalde kendini de öldürmek isteyen Travis’in kurşunu kalmadığını anladığında işaret parmağını şakağına dayayıp tetiği çekiyormuş gibi yaptığı o ikonik sahne.

Üstelik bu şiddetin temelinde ahlakçı bir yaklaşım vardır. Schrader Hollywood’daki çalışmalarında çoğu kez Amerikan toplumunun ahlakçı bir eleştirmeni olarak karşımıza çıkar..Taksi Şöförü’nde de böyledir. Sosyal bağları olabildiğine zayıf, yaşadığı çevreye yabancılaşmış, dengesiz, ateşli silahlara düşkün, şiddet dürtülerini zapt edemeyen, iç dünyası karmakarışık Travis her şeye rağmen ahlakçı bir bakışa sahiptir. Ahlaken düşmüş bir şehri arındırmak ister, bir çocuk fahişeyi yaşadığı sefil hayattan kurtarmak için şiddete başvurur. O Schrader Amerikan sinemasının rahatsız edici karakterlerden birini yaratmıştır..

Schrader’in senaryosunu yazdığı ve yönettiği 2017 tarihli First Reformed çevre tahribatını, iklim değişikliğini dinsel bir bakış açısıyla ele alıyor, dinsel inanç ve çevre krizi arasındaki etkileşime eğiliyor. Schrader’in en olgun filmi, bazı eleştirmenlere göre yönetmenlik kariyerinin zirvesi. Gerçekten hayli derinlikli bir film, insanlığın geleceğini tehdit eden endişe verici sorunlar hakkında yakıcı sorular ortaya atıyor.

New York’un kuzeyinde iki yüz elli yıllık bir geçmişe sahip olan, bir zamanlar yeraltı demiryolun durağı olarak faydalanılmış, fakat cemaati gün be gün azalan Hollanda Reform Kilisesi’nin papazı Ernst Toller (Ethan Hawke) yakalandığı ölümcül hastalıktan dolayı fiziksel, yaşamakta olduğu inanç krizinden dolayı da ruhsal acı çekmektedir. Oğlu Irak’daki savaşta ölmüştür, onu orduya katılmaya teşvik ettiği için vicdan azabı çekmektedir. Oğlunun ölümünden sonra karısıyla olan bağları da kopmuş, karısı tarafından terk edilmiştir. Ekmek ve alkolden oluşan diyetle beslenir.

Bir gün anne olmaya hazırlanan genç bir kadın Toller’i ziyaret eder; çevre sorunlarını ve bunların doğurduğu tehlikeleri adeta saplantı haline getirmiş olan kocası için kaygılandığını söyler ve kocasıyla konuşmasını rica eder. Yüz yüze görüştüklerinde genç adam Toller’e iklimsel sorunlarının tüm insanlığın geleceğini tehdit ettiğini, bütün canlı türlerinin yok olmasına neden olacağını, bu denli ciddi sorunlara kayıtsız kalmanın ahlaki zayıflık olduğunu, çocuğunun böyle bir dünyaya gözlerini açmasını istemediğini belirtir. Kıyamet öncesi tedirginliği yaşayan genç adam papazla görüşmelerinden çok kısa bir süre sonra yaşamına son verir. Bu trajik olayın ardından Toller çevresel sorunların üzerine gitmenin bir din adamı olarak görevleri arasında bulunduğunu düşünür. Bu sorunlarla ilgilendiğinde ise kiliseye yardımda bulunan bir iş adamının fabrikasının çevre tahribatına yol açtığını öğrenir. Kilisenin çevreye zarar veren sanayicinin maddi desteğine muhtaç olmasını, inancın paraya bağımlı hale gelmesini kabullenemez. Kefaret dürtüsüyle gövdesini dikenli tellerle sıkıca sarar, kendine eziyet eder.

Schrader’a esin kaynağı olan iki film söz konusu: Robert Bresson’un Bir Taşra Papazının Günlüğü ve Ingmar Bergman’ın Kış Işığı filmleri. Bu iki filmden çok şey ödünç almış. Her üç filmin temaları ve ana karakterleri arasında benzerlikler hemen fark ediliyor. Küçük bir kilisenin içsel bölünme yaşayan, inanç ve kuşku arasında salınan papazı. Papaz Toller da Bresson’un taşra papazı gibi düzenli olarak günlük tutuyor.

Schrader’in Kış Işığı’na yaptığı göndermeler daha fazla. Bergman’ın filminde de hamile genç bir kadın kocası balıkçı Jonas’ın (Max von Sydow) nükleer silahlanmanın taşıdığı küresel imha tehlikesi nedeniyle büyük bir karamsarlık ve umutsuzluk içinde olduğunu söyleyerek papaz Tomas Ericcson’ın onunla konuşmasını ister. Papaz balıkçı Jonas’a umutsuzluğa kapılmamasını belirtir ve “Tanrı’ya güvenmeliyiz” der. Ama Sven Nykvist’in kamerası bize papazın bunu söylerken kürsüye koyduğu ellerinin titrediğini gösterir. Onun inanç ve kuşku arasındaki varoluşuna tanıklık ederiz böylece. Papazla görüşmesi de genç adamın umutsuzluğunu gideremez; hayatı sürdürme arzusunu yitirir ve bir nehrin kıyısında intihar eder. İnsanlığın geleceği konusunda umutsuzluğa kapılan iki genç insanın intiharları Bergman ve Schrader’ın filmlerinin bir başka ortak noktasıdır.

Kış Işığı’nda papaz Tomas’ın inanç krizinin nedeni bazı sorularına cevap alamamış olmasıdır. Zaten Bergman’ın bu filmi onun Tanrı’nın Sessizliği adını verdiği üçlemeyi oluşturan çalışmalarından biridir. Tanrı bazı sorularını cevapsız bırakmıştır. Schrader’in filminde papaz Toller’ın yaşamakta olduğu kriz de temelinde buna dayanmaktadır. Esasen kökeninde çarmıhtaki İsa’nın “Baba beni neden yalnız bıraktın?” sorusu karşısındaki suskunluk bulunmaktadır.

Yukarıda Schrader’in Sinemada Aşkın Üslup’daki düşüncelerini filmlerine uygulamadığını belirtmiştim. First Reformed onun filmografisinde bir istisna. Bu filmde hem yönetmen hem kuramcı olarak karşımıza çıkıyor. Aşkın üslubu belirleyen sükûnet. Filmde gündelik sıradan olayların, ayrıntıların gerisinde karakterlerin, özellikle papaz Toller’ın yaşadığı ve alttan alta kendini duyuran gerilim, “mutsuz bilinç”in deneyimlediği huzursuzluk da mevcut. Schrader papaz Toller’ın iç dünyasını gözlemlerken yavaş çekimlere, sessizliğe başvuruyor. Teorik kavrayışını pratiğe aktarıyor.

Toller’in düzenli olarak günlük tutması Robert Bresson’un filmindeki papazın yansıra Thomas Merton’ı da hatırlatır. Ayrıca günlüğüne Merton’dan alıntılar aktarır. Esasen yaşamakta olduğu bunalımın üstesinden gelebilmek için onun kitaplarını okur. Thomas Merton uzun yıllar düzenli olarak günlük tutmuş, iç dünyasının değişim ve dönüşümlerini, ruhani yolculuğunun evrelerini ve uğraklarını içtenlikle yazmış, , kayıt altına almıştı. Schrader’ın filminde papaz Toller de öyle yapıyor.

Hayatının büyük bir bölümünü manastırda yaşayan savaş ve şiddet karşıtı, sivil haklar savunucusu, sosyal adalet ve ırksal eşitlik üzerine yazılar kaleme almış olan Thomas Merton nükleer silahlanmaya ve doğal çevrenin tahribine karşı da duyarlıydı. Doğayla yakın, doğayla sıkı bağlar kurarak yaşadı. Ona göre göre doğayla temas kişinin çevresine uyanmasıydı, bir uyanış süreciydi. Doğa keşiş Merton’ın maneviyatını ve bilimcini biçimlendirdi, geliştirdi Schrader’ın filminde papaz Toller yaşamakta olduğu inanç krizini aşabilmek, doğal çevreyle ilişkisini yeniden düşünmek için Thomas Merton’ın yazılarını okuyor.

First Reformed dinsel inanç, manevi hayat ve çevre sorunlarını karşılıklı ilişki içinde gören, bunları birlikte ele alan, doğal çevrenin ve ekolojik dengenin korunması konusunda insanların sorumlu olduklarını vurgulayan Jürgen Moltmann’ın ekoteolojisi ışığında da değerlendirilmeli. Sürdürülebilir bir hayat, ekolojik dengenin ve değerlerin korunması konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan bu eğilim insanın yeryüzündeki yerini yeniden ele alıyor; adaletin kapsamını genişletiyor, toplumsal adaletin yanısıra çevresel adaleti de acil bir mesele olarak gündeme getiriyor.

KAYNAKLAR:

Balsrup, Sarah K. (2021) , Spiritual Sensations, Bloomsbury
Moore, Michelle E. and Brems, Brian, ed. (2020), Refocus: The Films of Paul Schrader, Edinburgh University Press
Schrader, Paul (2017), Sinemada Aşkın Üslup, çev. K.Çelik, İNSANART

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Görüşler Haberleri