ADANMIŞ AKTÖR
Kutsal saydığınız değerlerin tehdit altında olduğunu hissettiğinizde ne yaparsınız? Örneğin bu değerler uğruna ölümle sonuçlanabilecek eylemlere girişebilir misiniz? Kısacası, ne kadar radikalsiniz? Bunu bilmek herkesten önce sizin hakkınız.
11 Eylül saldırıları ve ABD’nin Irak ve Afganistan’ı işgalinin ardından yoğunlaşan “cihat” temalı intihar saldırıları ve bombalı eylemler, bilim dünyasını failleri güdüleyen faktörleri araştırmaya yöneltti. Bu araştırmaların, çoğunlukla Pentagon’un akademisyenlere yönelik hibe ve burs programı MINERVA, CIA tarafından yönetilen PRISP (Pat Roberts Intelligence Scholars Program) ve ICSP (Intelligence Community Scholars Program) gibi meslek etiği açısından tartışmalı “istihbari” programlar altında fonlanması anlamlıdır.
Bu kapsamda yürütülen araştırmaların çoğunda, dinsel inanışların topluluk duygusunu pekiştirdiği, inananlar açısından “bağlayıcı” nitelik taşıdığı, birlik motivasyonu sağladığı ve yaşamlarını grubun varlığına adayan intihar bombacılarını harekete geçirdiği öne sürülmüştür.
Gruplar arası çatışmalarda insanları uç davranışlara nelerin zorladığını anlamak amacıyla antropolog Scott Atran ve arkadaşları tarafından geliştirilen “Adanmış Aktör Modeli”, uç eylemlerin açıklanmasında birey kimliğinin grup tarafından hazmedilme derecesine önem atfetmesiyle tanınır. Model, (1) ahlaki açıdan önemli ve kutsal sayılan değerler ile (2) kişinin aynı görüşteki insanlardan oluşan yakın bir grupla oluşturduğu “kimlik kaynaşması” ve (3) tehdit altında olduğunu algıladıklarında kutsal değerleri savunmak için kendini feda etme ve uç eylemlere girişme isteği arasında ilişki olduğunu varsayar. 2015 yılında Kerkük’te bir cezaevinde tutulan İŞİD üyesi mahkûmların, Kur’an ve İslam tarihi hakkındaki zayıf bilgilerine rağmen Atran’ın “İslam nedir?” sorusunu “benim hayatımdır” şeklinde yanıtlamaları, bu ilişkiyi doğrulayan ilginç bir anekdot oluşturmaktadır.
Kimlik kaynaşması kavramı, “birey için ben-öteki ayrımının belirsizleşmesi ve grubun işlevsel olarak kişisel öz benlik ile eşdeğer görülmesi”ni ifade etmektedir. Kaynaşma, bireyin bir gruba girmekle geliştirdiği, kişisel ve grupsal kimlik arasındaki özel bir “ayniyet” durumudur; bireyden ziyade dâhil olunan grupla ilgili bir hususiyettir. Kaynaşma, özellikle üyeler arasında sıkı kişisel ilişkilerin geçerli olduğu gruplarda (aile, yakın arkadaşlar vb.) yaygındır. Bununla birlikte, bireyler, üyelerinin çoğu ile tanışmıyor olsalar bile kolektif gruplar (ülke, ulus, siyasal parti, tarikat, cemaat vb.) içinde de kimlik kaynaşması yaşayabilirler.
Kimlik kaynaşması yaşayan üyeler, grubun başarı ve sonuçlarını kendi kazanımları gibi duyumsarlar ve grup adına hareket etmek için bireysel bir sorumluluk duygusu geliştirebilirler. Keza, etkili bir öz benliğe sahip olmak, bireyin gruba sadakatini kanıtlamaya yönelik uç davranışları tetikleyebilir. Uç davranışlar, zayıf veya kararsız benlik duygusundan değil, bireyin kendisi hakkındaki kronik inancını sürdürme çabasından kaynaklanır. Yine de fedakârlık çağrısı yapıldığında, ancak yüksek düzeyde motivasyona sahip olanlar kendilerini “grup adına” feda etme eğiliminde olacaktır.
Özetle, birey kendisini üyesi olduğu topluluğun kimliği ile tanımlıyor; kendi kimliğini topluluğun kimliği ile kaynaşmış halde buluyorsa, o topluluğun kutsal değerlerini savunmak adına uç eylemlere girişme olasılığı -böyle olmayan bireylere göre- daha yüksektir.
UĞRUNA CAN FEDA!
Kutsal değerlere yönelen tehditlerle bu değerleri savunma isteği arasındaki ilişkiyi incelemek üzere, S. Atran ve arkadaşları, Arap Baharı sonrasında dinci radikalizmin yükselişe geçtiği Fas’ta, eşit sayıda kadın ve erkekten oluşan 260 katılımcıyla mülakata dayalı bir saha çalışması yürüttüler (2014). Çalışmanın yürütüldüğü iki mahallede de militan cihatla ilişkili topluluklar yaşamaktaydı. Madrid’de bir tren istasyonuna yönelik bombalı saldırının (2004) yedi failinden beşi ile Irak’ta ölen çok sayıda intihar bombacısı, Tetuan kentindeki Jemaa Mezuak mahallesinden çıkmış; Casablanca kentindeki Sidi Moumen ise 2003, 2005 ve 2007 yıllarındaki çeşitli bombalama eylemlerini gerçekleştiren teröristlerin mahallesi olarak tanınmıştı.
Her iki mahalleden seçilen katılımcılar, Arap Baharı sırasında düzenlenen gösterilere katılmış 18-25 yaş arası gençlerle muhtemelen bu gösterilere katılmamış 35-50 yaş arası orta yaşlılardan oluşmaktaydı. Eğitim düzeyi, okuryazar olmayanlardan (%18) üniversite mezunlarına kadar (%10) uzanan bir çeşitlik gösteriyordu.
Katılımcılara ilk önce “şeriatın ülkenizde tam olarak uygulanmasındaki gecikme” hakkında ne düşündükleri sorularak şeriatın onlar için taşıdığı önem değerlendirildi. Katılımcılardan, şeriatın uygulanması için gerektiğinde “işimi kaybetmeyi / hapse girmeyi / şiddet kullanmayı / çocuklarımın acı çekmesini / ölmeyi göze alırım” şeklindeki beyanların karşısındaki, “kesinlikle katılmıyorum”dan “kesinlikle katılıyorum”a kadar uzanan yedi seçenekten birini işaretlemeleri istendi.
Katılımcıların militan cihada olan desteği, “Müslümanlar tarafından yönetilmeyen ve şeriatı gözetmeyen bütün ülkeler Darul-harp olarak değerlendirilmelidir” ve “intihar bombacıları Allah tarafından ödüllendirilecektir” gibi beş ayrı beyan üzerinden değerlendirildi.
Katılımcıların kendi kimliklerini “akraba benzeri” bir arkadaş grubunun kimliği ile kaynaştırma derecesi ise bireyi ve grubu ayrı varlıklar olarak tasvir eden ve tedricen birbiri içine geçen iki daireli bir şekiller seti üzerinden ölçüldü. Dairelerden küçük olanı katılımcının kendisini (Me), büyük olanı ise yakın arkadaş grubunu (Close Friends) temsil etmektedir. Katılımcılardan, “aile dışında olup da kardeş gibi yakın gördükleri arkadaşlarını” düşünerek kendilerinin bu arkadaş grubuyla ilişkisini en iyi temsil eden daire çiftini seçmeleri istendi. Tamamen iç içe geçmiş daireleri (E) seçen katılımcılar, uç davranışı motive eden derin grup bağlantısına sahip kişiler olarak kategorize edildi. Sonuçlar, katılımcıların %43’ünün E kategorisinde olduğunu gösteriyordu.
Bununla birlikte, kaynaşma durumu ile şeriata kutsallık atfetme eğilimi arasında doğrudan bir bağlantı bulunmadı. Keza, yaş grupları açısından da belirgin bir farklılık yoktu. Araştırmacıların hipotezlerini test etmek için kullandıkları varyans analizi (ANOVA), “kendini feda etme” isteği ya da militan cihada eğilim bakımından Jemaa Mezuak mahallesindeki katılımcıların Sidi Moumen mahallesindekilerden “daha radikal” olduğunu gösterdi. Katılımcılar ezici biçimde anketlerdeki beyanlarla mutabık kalmışlardı -ki bu da araştırmacıların geliştirdiği beyanların aslında katılımcılar açısından yeterince radikal olmadığını gösteriyordu.
Sidi Moumen’de, kendini şeriat için feda etme isteği bakımından şeriat ve kimlik kaynaşması arasında bir etkileşim etkisi vardı: E kategorisindeki katılımcılar, kendini feda etme anlamında diğer katılımcılara göre daha istekli görünürken bu durum bilhassa şeriatı kutsal bir değer olarak gören katılımcılar tarafından daha güçlü biçimde ifade edilmiştir. Jemaa Mezuak’daki radikalizm düzeyi bir “tavan etkisi” yaratmış; istatiksel analizleri güçleştirecek kadar yüksek çıkmıştı: Şeriatı kutsal bir değer olarak gören katılımcılar, kendini feda etme ve militan cihat konusundaki beyanlarla “güçlü biçimde mutabık” kalmışlardı.
Sonuçlar, Atran’ın Adanmış Aktör Modeli ile uyumlu görünmektedir: Kimliğini akraba benzeri bir arkadaş grubu ile kaynaştıran ve şeriatı kutsal bir değer olarak gören bireyler, şeriat için kendilerini feda etmeye ve militan cihada -diğer bireylere göre- daha isteklidirler.
Bu sonuçlardan cesaret alan araştırmacılar, bu defa 644 İspanya vatandaşının katılımıyla kontrollü koşullar altında bilgisayar destekli bir deney gerçekleştirdiler. %63’ü kadın olan katılımcıların yaş ortalaması 35 (17-77 arası), üniversite öğrencilerinin oranı ise %14 idi. Kutsal değerler ve kimlik kaynaşması kapsamında Faslı katılımcılara sorulan sorular, bilgisayar temelli bir anket üzerinden İspanyol katılımcılara yöneltildi. Şeriatın ikna edici bir tehdit olarak sunulduğu senaryoda, katılımcıların demokrasiyi savunmak için kendilerini feda etme isteği değerlendirilecekti.
Katılımcılar, kendini feda etme isteğini Faslılarla aynı oranda yanıtladılar. İspanya örneğinde, katılımcıların %46’sı akraba benzeri bir arkadaş grubu içinde yer alırken %26’sı demokrasiyi kutsal bir değer olarak görmekteydi. Dahası, tehdit koşullarında bulunan, demokrasiyi kutsal sayan ve bir arkadaş grubu içerisinde yer alan katılımcılar arasında demokrasi için kendini feda etme isteği (kontrol koşuluna göre) en yüksek ortalamaya sahipti. Kontrol koşulu altında ise kimlik kaynaşmasının ya da demokrasi kutsal değerinin kendini feda etme isteği üzerinde bir etkisi yoktu.
Fas’taki saha çalışmasının sonuçlarını tekrarlaması yanında, bu kontrollü deney gösterdi ki tehdidin bulunmadığı koşullarda bile kimlik kaynaşmasını deneyimleyen bireyler kendilerini feda etmeye daha isteklidirler. Kaynaşma ve kutsallık, bir tehdit durumunda kendini feda etme konusunda güçlü motive edicilere dönüşmektedir.
SONUÇ
Bulgular, birincil bir gruba içgüdüsel biçimde bağlanan, değerlerinin tehdit altında olduğuna inandığında çatışma ve ölüm dâhil uç fedakârlıklar yapmaya istekli adanmış aktörlerin bir resmini vermektedir. Aşırılığa itilmek, adanmış aktörü karakterize eden birincil referans grubun ilke ve pozisyonlarını, tercih ve önceliklerini -görünen risk ve maiyetleri hesaba katmaksızın- sürdürme konusundaki bireysel taahhütle ilgilidir.
Bulgular bir şeyi daha gösteriyor: Kutsal saydığı değerler uğruna ölmeye hazır biri, o değerlere yönelen en büyük tehdittir.
Amerikalı yazar ve düşünür Robert M. Pirsig, “Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı”nda adanmışlık halinin arka planını şöyle ifşa eder: “Tümüyle güvendiğiniz bir şeye asla kendinizi adamazsınız. Kimse yarın güneşin doğacağını fanatik biçimde haykırmaz. Çünkü güneşin yarın doğacağını herkes bilir. İnsanlar, politik ya da dinsel inançlar ya da başka tür dogmalar yahut amaçlar için kendilerini fanatikçe adıyorsa, bunun nedeni daima bu dogmaların ya da amaçların kuşkulu olmasıdır.”