Güneydoğu depremi felaketini yaşadığımız bugünlerde siyaset, kamuoyunun masasında ilk günlerin seferberlik ve gözyaşlarının arkasından sırasının gelmesini bekliyor. Bu yazının maksadı bu tartışmalara, hesaplaşmalara, yeni iktidar formüllerine siyaset felsefesinin en erken temelleri üzerinden teorik bir referans zemini hazırlamak.
Siyasetin felsefeyle buluşması Milattan önce dördüncü yüzyılda Sokrates ile katılımcı demokrasiyle yönetilen Atina şehir-devletinde başlar ve Sokrates’in Atina halk jürisi tarafından yargılanarak öldürülmesine sebep olur. Bugün olduğu gibi o gün de halklar gerçekleri duymaktan rahatsızdır. Bu yazı, erken siyasi tarihin detaylarına girmeden, Sokrates ve onun ardından siyasi felsefeye ışık tutan öğrencisi Platon ve onun da öğrencisi Aristoteles’le devam eden Sokratik okul dediğimiz ahlak ve siyasetin birlikteliğini konu alacak. Bahsi geçen düşünce okulunun öğrencileri Atina’nın parlak günlerinin sönmeye başladığı yıllarda, sevgili şehirlerini kurtarmak üzere siyasi düşünce formülleri geliştirirler.
Her ne kadar birbirlerinden farklı teoriler oluştursalar da temel olarak iyi vatandaş, iyi toplum ve iyi vatan amaç edinilir. İyi vatan adaleti başarmış bir siyasi toplum demektir ve adaleti tesis etmenin yolu toplumsal ahlakla mümkündür. Ahlak, iyi siyasetin temelidir. Ülkenin zayıflaması, yönetimde, devlet kurum ve kadrolarında zaaflar oluşması, toplumun ve vatandaşın ahlaktan uzaklaşmasından kaynaklanmaktadır. Peki ahlaklı toplum nasıl başarılır?
Sokrates bu duruma dikkat çekmek için o güne kadar Atina şehir devletinde kabul gören dört toplumsal erdem – akıl, cesaret, ölçülülük, adalet- arasından akla işaret eder. Akıl gerçeği bulmanın yoludur. Akıl, doğru muhakemeyi, doğru kararları, doğru söz ve doğru eylemi getireceği için, diğer erdemler de akıl yoluyla kendiliğinden oluşacak ve şehirde siyasi erdemlerin tacı olan adalet ve iyi siyaset sağlanacaktır. Sokrates akıl ve muhakemenin önce vatandaş tarafından başarılması yönünde uğraştı. Çabası şehrin kamusal alanlarında vatandaşlarıyla diyalog kurup, onların söz ve eylemlerinde hakikatin tezahür etmesi doğrultusunda oluşturduğu, bir tür sorgulama diyebileceğimiz sözlü bir metot kullandı.
Maksadı, şehir devlette kabul gören siyasi tartışma dili olan retoriğin içinde hakikati barındırmanın yollarını açmaktı. Fikirler, intibalar, inançlar, söylentiler her ne kadar demokratik dilin unsurları olsa da hakikatten uzaklaştıkları taktirde yozlaşmış siyasete sebep olmaktaydı. Sokrates, demokratik toplumun vatandaşlarının akla ve hakikate kavuştukları taktirde, şehir devlette adaletin sağlanacağını ön görmüştü; iyi vatandaş iyi vatanı meydana getirebilirdi. Ancak Sokrates’in şehir meydan ve sokaklarında hemşerileriyle girdiği diyaloglar, Atina halkını tedirgin etmiş, kendilerini filozofun karşısında içleri boşalmış, düşüncesiz ve bencil çıkarlar içinde bulmuşlardı. Nihayetinde, Atina şehri halk jürisi, tanrıları küçük düşürmek ve gençlerin zihnini çürütmek suçlarıyla, 71 yaşındaki filozoflarını ölüme mahkûm etti. Sokrates’in öğrencisi ve geleceğin parlak siyasetçisi olarak bakılan genç Platon bu gelişme üzerine demokratik siyasete ve Atina halkına küser. Halkına inancını ve siyasi geleceğini terk eder ve yüzünü tamamen felsefeye, gerçeği aramaya çevirir. Bundan böyle amacı, Atina’yı filozoflar için güvenli bir şehir haline getirmektir1. Halk yönetimi güvenilir değildir; vatandaşlar retorik2 yoluyla manipülasyona, kandırılmaya açıktır; keza vatandaşın kendisi de ahlaki yönden yönetim sorumluluğuna getirilmeye layık değildir. Platon, Sokrates’in yönünü terse çevirdi: iyi vatan iyi vatandaşı meydana getirebilirdi.
Çözüm, akıl yoluyla erdemleri bir araya getirme kapasitesine sahip olan filozofu şehrin tek yöneticisi yaparak, şehirde adaleti tesis etmekti. Demokrasi ve eşit siyasi vatandaşlık terk edilmeli, filozofun önderliğinde yeni bir toplumsal düzen kurulmalıdır. Siyaset ve şehir yönetimi toplum hiyerarşinin en tepesine yerleştirilen filozoflar tarafından, savunma ve güvenlik filozofların hemen altındaki idari sınıfta, eğitime tabi olan gardiyanlar tarafından, yaşam ihtiyaçlarının tedariki ve üretimi ise toplumsal hiyerarşinin an altına yerleştirilen üreticiler dediğimiz halk kesimleri tarafından yapılacaktır. Her sınıf kendine haz erdemiyle, diğer sınıflardan kati suretle ayrılmış sınırlarının içinde vazife ve yaşamlarını sürdürecektir. Buna göre akıl filozof-kral sınıfının, cesaret gardiyan sınıfının, ölçülülük (itidal) ise üretici sınıfın toplumsal faziletidir. Siyasi erdemlerin en büyüğü olan adalet de bu toplumsal tasarımın hayata geçirilmesi ve kati surette sınıfların karışmaması ile mümkün kılınacaktır.
Günümüzde çokça duyduğumuz toplum mühendisliği jargonu Platon’un kurduğu bu otoriter Devlet3 modeli ile siyasi dile yerleşmiştir. Siyaset felsefesinde Sokratik okulun son temsilcisi olan Aristoteles ise, her ne kadar akıl ve ahlakı siyasi şehrin hayatta kalması ve güçlenmesi için yönetimde tesis edilmesi konusunda Platon gibi ahlaki siyasi düşünce üretse de çözüm önerisinde Platon’dan ayrılır ve öne sürdüğü ideal devlet modeline, ütopik ve dünyevi hayattan kopuk olması suretiyle sert eleştiriler yöneltir. Ancak, Aristoteles de demokrasinin mevcut halinden rahatsızdır ve bu haliyle yozlaşmış bir topluma sebep olduğunu, erdemlerden uzaklaşmış bir güruh idaresi haline geldiğini ifade eder. Erdemli siyasi toplum için, akıl ve muhakeme yoluyla hayatın her alanında doğru aksiyonda bulunmayı işaret eder. Kişi muhakemesini kullanarak, hareketlerinde aşırılıkları eleyerek, doğru oranı bulacaktır. Örneğin, yemek yerken aç kalmak ve tıka basa yemek zaaflı davranışlardır, yeterince beslenmek erdemli davranıştır. Altın oran olarak geçen bu erdemli davranış modeli, vatandaşların her konuda toplumsal ahlaka uygun hareketlerde bulunmalarını sağlayacaktır.
Aristoteles, Atina demokratik şehir modelini terk etmemekle beraber siyasi-toplum düzeninde yapısal ayarlamaları da yoz siyasi-topluma karşı önlem olarak öne sürer. Kimlerin vatandaş olacağı konusunda kısıtlamalar getirir4, vatandaşların eğitimini elzem bir gereklilik olarak devletin öncelikli görevi yapar. Otoriter bir rejimi öngörmese de demokrasiyi terk eder ve doğru rejim olarak politeia yı öne sürer. Şehir yönetiminde aktif vatandaş kesiminin eylemini ifade eden bu rejim, bir orta-sınıf idaresidir.
Peki, tüm bu modeller Atina şehir devletini siyasi yozluktan, istila tehditlerinden, yıkımdan kurtarabilmiş midir? Hayır. 16 yaşına kadar Aristoteles’in öğrencisi olan Makedonya kralı Büyük İskender’in, Atina şehir devletini ele geçirmesiyle, Atina şehir-demokrasisi son bulur. İlerleyen yıllarda da Roma imparatorluğunun bir kolonisi halline gelir. Ancak Sokrates ve kurduğu düşünce okulu, siyasetin felsefeyle buluşmasının yolunu açarak siyaset bilimini başlatmıştır. Modernizme geçişle, her ne kadar davranışsal yaklaşım siyaset biliminin büyük bir kısmını oluşturmuş olsa da siyaset felsefesi büyük yıkımların ardından, siyasi hayat ve toplumların refahı için kritik önemini hatırlatır. Umarım, Türkiye her türlü yıkımı yaşadığı bu büyük deprem felaketinin ardından, siyasi düşünce modellerinden faydalanmayı ihmal etmez; ve ahlak ve akıl üzerine kurulu yeni bir toplumsal yaşam ve siyaset modelini oluşturmayı başarır.
1 Hannah Arendt, ‘Socrates’, The Promise of Politics, Shocken Books, New York, 2005.
2 Retorik, demokratik siyasetin dili. Retorik, siyasetçi ve vatandaşın birbirleriyle kanaat, fikir
ve izlenimlerini paylaştıkları, tartıştıkları, ikna ettikleri dildir. İçeriği hakikatlerden ziyade, siyasi tartışmayı kazanmak üzere oluşturulur.
3 Platon, Devlet, Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi, çev. Sabahattin Eyüboğlu, M.Ali Cimcoz, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2019.
4 Aristoteles, o güne kadar Atina şehir devleti vatandaşları olan, oy verme hakkına sahip yetişkin erkek nüfus içinde meslek ve mülkiyet üzerinden kriterler getirir.