Son günlerde küçük ölçekli üretim yapan sanayici arkadaşlarla memleket meselelerini tartışıyorduk. Birisi fırın ve pasta malzemeleri kalıbı üretiyordu. Yurt dışı fuarlarda gördüğü ilgi ile oldukça morallenmişti. Zira kendi niteliği, rakipleriyle rekabette üstünlük sağlatabiliyordu. Oldukça da sipariş alıp ihracat yapıyordu. Hatta işyerinde yerli işçi bulamadığından, Orta Asyalılara da zorunlu yöneliyordu. Diğer yakınım ise Bursa’da otomobil iç aksesuarları üretiyordu. Bir diğeri de Savunma sanayine test cihazları üretiyordu. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ortak yanları ise aynıydı. İhracat yapmaları, yurt dışı rakipleri karşısında prestijli durumda olmaları ve bir kısmının da yerli eleman bulma zorlukları. Otomotivci akrabama ki sol görüşlüdür, TOGG’u sorduğumda “bakma yurt dışındaki muhaliflerin videolarına TOGG iç piyasayı canlandırdı KOBİ’ler bölgede TOGG’a çalışıyor piyasa hareketlendi” ifadesi ile düşüncesini belirtti.
Bu sanayici dostların politik görüşleri ise Sayın Erdoğan’ın alternatifi çıkmadıkça iktidarının devam etmesi gerektiği yönündeydi. Görüştüklerimin sadece bir tanesinin Karadenizli olması dışında Erdoğan ile herhangi bir ortak yanları da mevcut değildi. Kendi ihracatlarının sürekliliği, rekabet ve prestij üstünlüklerini son 20 yılın kazanımı gibi görmekteydiler.
Erdoğan ve Ak parti seçmen bloğunun bu kadar siyasi ve ekonomik krize rağmen henüz çözülmemesine ilişkin bilinen birkaç analiz var. Bunlardan benim de sıkça savunduğum görüş ise yaşam tarzı güvencesi sorunuydu. Bu yaşam tarzı güvencesi kaygısı, iki ayrı kutbu temsil eden mahallede iki farklı durumda tecelli etmekte. Yani muhafazakâr sağ mahallenin birinci sınıf vatandaş olma güvencesinin Erdoğan ile kaim olduğuna iman etmesi durumu. Bir diğer durum ise laik mahallenin Atatürk devrimlerinden taviz verilmesinin kendi yaşam tarzı güvencelerini tehlikeye atacağına inanmaları.
Ancak baştaki girişimcilerin hikayeleri, iktidar seçmen bloğu desteği hususunda bize yaşam tarzı güvencesinden daha belirleyici faktörlerin de olduğunu göstermekte. Yazılarımda sıkça merhum Durmuş Hocaoğlu’na isim hakkı ait olan düşük şiddetli entelektüeli olmayan Anadolu devrimi konseptine sıkça atıf yaparım. Bu hedefi tanımlanamamış taşra devriminin taşıyıcılarına bilindiği gibi Anadolu sermayesi veya kaplanları da denilmekteydi. Menderes ile taşradan kente göç eden bu girişim enerjisi, Özal ile yurt dışına açıldı. Erdoğan ile ise bu girişimciler, mevcut durumlarını içeride ve dışarıda pekiştirdiler. Bu kesimin büyük kısmının ideolojisi veya sivil din anlayışı da mevcut iktidar bloğuyla örtüşmekte.
Ülkemizde KOBİ ve OBİ’ler sanıldığından fazla istihdam sağlamakta. Avrupa’nın ara mamul madde açığını kapatmaktalar. Devlet bürokrasisinin yükünden de nispeten bağımsız davranmaktalar. İthal girdi oranlarının yüksek olduğu iddia edilse de piyasa akışında döviz yüksekliği avantajları bu şirketlerin.
Erdoğan’ın ekonomi de ısrarlı düşük faiz politikaları gerçek faizi arttırsa da taşra yatırımcısı işleyen sisteminde hala Erdoğan’ı güvenli buluyor. Öyle ki bir şeyi o bozduysa ancak onun düzeltebileceğine güveniriz inancı devam etmekte.
Hep düşünmüşümdür bu kadar yolsuzluk ve hukuksuzluk iddiaları, belgeleriyle ortalıkta uçuşurken seçmenin buna yıllardır niçin yeterli duyarlı tepkiyi veremediğini. Buna son yılda ekonomiyi yönetememe krizi de eklemlendi. Bu durumu araştırma şirketleri kadar muhalefette anlamak zorunda.
Demokrasi adına siyaset yapanların başarısız olduğu, otoriterlerin yükselişte olduğu dünya siyasetinde, bu bağlamda halktan veya siyasilerin çoğunluğundan adaletli kurumsal devlet veya demokrasi beklentisine girmek anlamlı olmayabilir. Siyasetin matematiği tamamen çıkarlar ve bunların sürdürülebilirliği üzerine işlemekte. İnsanların önceliği, yöneticilerinin her zaman sistemi işletebilmesi ve kendilerine sahip çıkıldığının duygusu.
Gerek Cumhurbaşkanlığı adaylığında kararlı görünen Sayın Kılıçdaroğlu’nun ve gerekse toplumun beklentilerine güven seviyesinde henüz karşılık verememiş Altılı Masa’nın bu durumu ciddiye alması elzem gözükmekte.
Belki de katı fanatik kesim haricinde kararsız Ak seçmendeki temel kaygı da mezhep veya yaşam tarzı kazanımlarından ziyade, muhalefetin aktörlerinin yönetemeyeceği veya bağlı bir türlü ekonomik güveni sağlayamayacağı endişesi.
CHP’nin mevcut gerçek belediyeleri, garanti olan ideolojik ve tepki oylarıyla varlığını sürdürmekte. Bu konuda ilgili belediyeler, ideolojik değil hizmet talepli odaklı oyları kazanmayı önceliğe alabilmelidir. Gelecek partisi devlet-bürokrasi deneyimli kadrolarıyla, ilkeli siyasete olan ihtiyacın nasıl ekonomik güveni sağlayacağını seçmene anlatarak, Deva partisi ise özel sektör deneyimli kadrolarıyla seçmenin güveni sağlayabilmeli.
Görünen o ki seçmenin önemli bir kısmı Türkiye’nin uluslararası hukuk, demokrasi ve ekonomi liginde hızla küme düşmesini henüz önemsememekte. Bunun içine Anadolu girişimcileri de dahil gözükmekte. Küme düşme halimizi en basitiyle gelişmiş ülkelere yaptığınız vize başvurularındaki zorluklar ve onur kırıcı muamelelerde görebiliyorsunuz. Yurt dışına öbek öbek yerleşen beyaz yakalılarımız ve benzerleri de cabası. Cezaevlerindeki düşünce ve politik suçluların oranın yüksekliği de bu tezi teyit etmekte.
Orta sınıfın yok olmaya başladığı bir ülkede belki bu normlar önemsenmeyebilir. Ancak muhalefet bu durumun maliyetini özellikle yoksullara, dindarlara ve kaplanlara anlatmaya odaklanabilmeli. Yoksullara küme düşen bir ülkede, çocukları ve torunlarının dolaylı köle olabileceği, dindarlara da çocukları ve torunlarının din ile artık hiçbir ilişkileri kalamayacağını gösterilebilmeli.
Entelektüelsiz Anadolu kaplanları ve girişimcileri ise Türkiye’nin küme düştüğünü artık idrak edebilmeli. Kaplanlar Beyaz Türkler diye niteledikleri yüzleri batıya açık olan entelektüel laik burjuvazinin, son 20 yılda kendilerinden neden daha güçlendiğini görebilmeliler. Ülkenin küme düşmesinin asıl kaybının batı dünyasında yatırım esnekliği olan beyaz sermayeye değil, kaplanlar kendilerine fatura çıkaracağını fark edebilmeliler. Kaplanlar ihraç ürünlerini pazarladıkları Avrupa’daki fuarlara gidecek vizeyi bile bundan sonra rahat bulamayacaklarını da artık görebilmeliler.
Bunları Anadolu girişimcilerine göstermenin yükümlülüğünü de bu gruplarla doğal iletişim kolaylığı olan muhalefetten Gelecek, Deva ve Saadet partileri taşımakta.