ÜNAL ÇAMDALI YAZDI
Genel olarak evren en devasa makro kozmostur. Bütün ve büyüklük olarak olağanüstü bir sistemdir. Sistemin belli mekanizmaları ve onu yöneten belli yasaları mevcuttur. Sistemin çalışması ile ilgili bir aksaklık da gözlenmemektedir. Bilakis sistemde uyum gözlenmektedir. Bu noktada, sistem tıkır tıkır işlemektedir. Newton’a göre yapı tıpkı bir saat gibi çalışmaktadır. Mekanik ve mükemmel olarak…
Ancak söz konusu devasa sistem, tek bir sistemden oluşmuş değildir. Büyük sistemde milyarlarca, son bilgilere göre belki de trilyonlarca gök ada mevcuttur. Her bir gök adada da milyarlarca yıldız bulunmaktadır. Dolayısıyla bazı gök bilimcilere göre evrendeki toplam yıldız sayısı yaklaşık 1. 000.000.000.000.000.000.000.000 (=1024) tanedir. Bunu okuyabilene aşk olsun demektir! Bahis konusu sayının, evrenin sürekli genişlediği gerçeği karşısında pek de abartılı olmadığı belirtilmektedir. Her bir yıldızın en az bir gezegeni olduğu düşünüldüğünde ise yıldızların ve gezegenlerin sayısını bulmak için, yukarıdaki sayıyı en az iki ile çarpmak gerekir. Gerçekte ise daha büyük sayı ile çarpmak gerekir. Sayı, büyüklük açısından gerçekten muazzamdan da ötedir. Tasavvur etmek bile pek kolay değildir. Evrenin ne kadar devasa bir yapı olduğunu, artık siz düşünün…
Söz konusu sayı; yıldız ve gezegen temellerinde evreni oluşturan tüm makro alt sistemlerin, görünen sayısıdır. Kim bilir! Belki de görünmeyenlerle birlikte, sayı daha da fazladır. Kaldı ki tüm alt sistemlerin de kendi içerisinde, diğer başka alt sistemleri de vardır. Bunlar, örneğin bir yıldız sisteminde bulunan herhangi bir gezegenin yapı taşı, katmanları, varsa atmosferi vs... Bu durumda, karşımıza inanılmaz sayıda makro alt sistemler ortaya çıkmaktadır...
Daha mikro sistemlere gelmedik bile. Her bir atom veya onu oluşturan protonlar, nötronlar, elektronlar ile bunlardan proton ve nötronları oluşturan kuarklar gibi alt parçacıklar da mikro evrende ayrı birer sistemlerdir. İnanılmaz bir şeydir. Bu gerçek karşısında, akıl bile zorlanmaktadır. Einstein’a göre bu durum bir çelişki gibi durmaktadır. Zira o, sonsuz olmasa da sınırsız bir yapının, sonlu düşünsel bir yapıyla anlaşılmasını hep yadırgamıştır. Bence de Einstein bu konuda haklı gözükmektedir. Zira sayısal gerçekler karşısında, şaşkınlığa uğramamak pek de mümkün değildir.
Hep denir ya kâinat kitabının okunması gerekmektedir. Okuyabilirsek kitap gerçekten bize çok ilginç bilgiler ve teknikler sunmaktadır. Tüm maharet onu okuyabilmek ve anlayabilmektir. Bunun için de araştırmak, gözlem yapmak, emek vermek gerekmektedir. Aksi takdirde, kitabı okumak pek de mümkün değildir. Okunsa bile de anlamak mümkün değildir.
Burada asıl daha ilginç olan hususu sizlerin dikkatine sunmaya çalışıp, daha sonra da sosyal yapılara geçeceğim. Diğer bir ifadeyle mekanik evrenden, mekanik olmayan ancak daha çok biyolojik olan sosyal yaşam alanına…
Evrende ilginç olan nokta, söz konusu tüm sistemlerin birbirleriyle uyum içerisinde bulunmalarıdır. Tüm sistemler, hep bir ahenk içerisinde çalışmaktadır. Tıpkı bir müziğin notaları gibi aralarında hep bir düzen vardır. Buna teknik dilde senkronize durum denmektedir. Tabiri caizse, bu durum herkesin ayrı bir telden çalmaması demektir. Belli bir düzen içerisinde, süreç hep böylece devam etmektedir. Aksi olsaydı, evrende ne düzen kalır ne de ahenk olurdu. Bu da muhtemelen evrenin yok olmasına neden olurdu. Zira söz konusu durumda, evrenin entropisi (düzensizliği) maksimum, enerjisi de minimum olurdu. Belki de Dünya gibi yaşam alanları bile olamazdı. Evren diye bir şey de muhtemelen kalamazdı…
Evrendeki bütünsel ahengin ana sebebi, evreni yöneten büyük yasaların her yerde adil ve eşit olarak uygulanmasıdır. Belki de dağıtılmasıdır. Eğer yasalar farklı olsaydı, yani belli yasalar belli yerlerde, diğer yasalar da diğer yerlerde geçerli olsaydı, düzen kesinlikle olamazdı. Düzenin yerine düzensizlik hâkim olurdu. Muhtemelen evren bile olamazdı, onun yerine belki de hiçlik olurdu. Geriye de sadece O kalırdı!..
Buradan asıl gelmek istediğim nokta; sosyal yapıların düzeniyle ilgili husus olacaktır. Bir toplumu oluşturan sosyal yapı da yüzlerce hatta yüzbinlerce alt yapılardan oluşmaktadır. Dolayısıyla bir toplumu oluşturan farklı ve değişik gruplardan bahsetmek mümkündür. Bunlar; aile, komşu ve mahalle gibi doğal yapılar ile meslek grupları, sivil toplum örgütleri, şirketlerdeki yapılar vb. yüzbinlerce oluşumlardır. Devletin kendisi bile binlerce farklı alt birimlerden oluşan, ayrı bir devasa yapıdır. Bu bakımdan, evren gibi olmasa da büyük bir sistem olan toplum da alt toplumlardan, diğer bir ifadeyle alt sitemlerden oluşmaktadır. Toplumun işlevsel olarak çalışması yani verimli olması için üretmesi, üretirken de israf etmemesi, kaynaklarını verimli kullanması, çevre bilincinin yüksek olması ve ona zarar da vermemesi gibi fonksiyonları da yerine getirmesi gerekmektedir. Bunun için de bütünü meydana getiren her bir alt sistemin de birbirleriyle uyum içinde bulunması gerekmektedir. Uyum da düzeni oluşturan yasalarla ve bunların uygulanmasıyla gerçekleşecektir. Tıpkı evrendeki yasaların varlığı ile bunların uygulanması gibi, adil ve eşit olarak…
Sosyal yasalar, evreni yöneten yasalar gibi katı, mekanistik olarak değişmez yasalar değildir. Genel olarak, değişebilir yasalardır. Evrenin yasaları pek değişmezse de zamanla her şeyin değiştiği gibi sosyal yasalar ile birlikte sosyal düzenler de değişecektir. Zaten bunları ve diğer şeyleri değiştiren de bence yine evreni yöneten yasalar ile insanoğlunun bitmek tükenmek bilmeyen arayışı ve uğraşısıdır. Bu açıdan, işlevsellik ve verim noktasında sosyal yapıyı en yüksek seviyede tutacak mekanizmaları oluşturmak gerekmektedir. Bunun nasıl gerçekleşeceği hususu, pek tabii olarak hukukçuların ve sosyal bilimcilerin konusu olsa da bu alana mühendislerin de katkı vereceğini düşünmekteyim. Bu konuda, doğada da evrende de bizim için oldukça fazla sayıda örnekler mevcuttur. Okuyabildikten ve eskilerin deyimiyle de tefekkür edebildikten sonra. Söylemden de öteye geçebildikten sonra…