Gençlik hayali fizik yasalarına takıldı

Fizik profesörü Peter Hoffmann, "Yaşlanmayı kaçınılmaz kılan biyoloji değil, fizik" başlıklı makalesinde insanın yaşlanmasının fiziksel yasalardan kaynaklandığını, bu yüzden biyolojik müdahalelerle önlenmesinin mümkün olmadığını belirtiyor.

Yaşlanmayı durdurmak ve ölmsüzlüğe ulaşmak, insanlığın en eski özlemlerinden biri. İnsanlar eski çağlardan beri büyü, simya ya da bilim gibi ellerindeki bütün araçları kullanarak yaşlanmayı engellemin yollarını aramış. Geçen ay ABD merkezli bir genetik araştırma şirketi, yaşın ilerlemesiyle kısalan ve 'insanın ömür saati' olarak adandırılan 'telomer' adlı DNA parçacıklarını uzatmayı başardığını duyurmuş, haber büyük heyecan yaratmıştı.

Ancak bilim ve kültür dergisi Nautilus'un "Yaşlanma" başlığıyla yayımladığı son sayısı, bu hevesleri kursakta bırakacak bir makale içeriyor. Fizik profesörü Peter Hoffmann, "Yaşlanmayı kaçınılmaz kılan biyoloji değil, fizik" başlıklı makalesinde telomerlerin kısalmasının yaşlanmanın önlenebileceği anlamına gelmediğini belirtiyor. Hoffmann, yaşlanmanın biyolojik ve fiziksel açıdan iki farklı açıklaması olduğunu ifade ediyor.

'SÜREKLİ GERİYE DOĞRU SAYAN SAATLER'

Biyolojik yaşlanma, insan bedeninde 'sürekli geriye doğru sayan saatler' olduğu varsayımına dayanıyor. Bu saatlerin en bilineni telomer adlı DNA parçacıkları. Telomerler, her hücre bölünmesinde biraz daha kısalıyor. İnsan bedeninin dışarıdan hasar aldığı durumlarda kısalmanın oranı artıyor. Hoffmann, son dönemde yapılan araştırmalarda telomerlerin kısalmasının, yaşlanmanın nedeninden ziyade sonucu olarak ortaya çıktığı yönünde olduğunu ifade ediyor. Biyolojik açıklama, insan evriminin genç bireylere yer açma eğilimine de dayanıyor.

YIPRANMA TEORİSİ

'Yıpranma teorisi' olarak adlandırılan fiziksel yaklaşımda ise insanın 30 yaşından sonra her yedi yılda bir ölüm riskinin ikiye katlanması temel alınıyor. Bu katlanarak artışın sebebi ise hücrelerimizde gerçekleşen olağan süreçlerden başka bir şey değil. Hücrede kendi DNA'sına sahip mitokondri adlı organizma, 'radikal' adı verilen ve DNA'ya zarar verebilecek atomları açığa çıkarıyor. Hoffmann, hücrelere zarar veren bir diğer olağan süreci ise şu şekilde açıklıyor:

"Vücudumuzdaki her bir hücre, kalabalık şehirler gibidir. Bu şehrin işçileri, gıdaları işleyen, atıkları dışarı çıkaran ve DNA'yı onaran protein makineleridir. Nakliye işi, molekül makineleri tarafından sağlanıt. Bu makineler işlerini yaparken, etraflarında bulunan binlerce su molekülü, onlara saniyede bir trilyon kez çarpar. Fizikçiler büyük ısı açığa çıkmasına neden olan bu olaya 'termal hareket' der."

ÖNLENMESİ ZOR AMA İMKANSIZ DEĞİL

Termal hareket ve radikal atomlar, hücrelerin zaman içinde sağlığını kaybetmesine neden oluyor. Bir hücre tamir edilemeyecek duruma geldiği zaman, onun yerine bir kök hücre geçiyor. Bu durum, genetik ya da biyolojik müdahalelerin yaşlanmayı önleyemeyeceği anlamına geliyor. Buna karşın Hoffmann, nanoteknoloji ve kök hücre çalışmalarının da ilerlemesiyle ileride yapılacak araştırmaların yaşlanmaya bir çözüm bulabileceğini söylüyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

ABD’deki bir genetik merkezinde yapılan araştırmalar sonucunda yaşlanmanın durdurulduğu iddia edildi

Hayat Haberleri