Koyu bir Katolik olan Francisco Franco, İspanyollardan çok çocuk yapmalarını istemiş, kadınların çalışma hayatına ciddi kısıtlamalar da getirdi. George Orwell ünlü romanı '1984'ü, Ernest Hemingway ise 'Çanlar Kimin için Çalıyor' romanını diktatör Franco'dan esinlenerek yazmıştı.
FRANCISCO FRANCO'NUN HAYATI
1892 yılında İspanya'nın Galiçya bölgesinin Ferrol kentinde dünyaya geldi.
Akranlarından daha disiplinli bir ortamda yetişen Franco, eğlence düşkünü babasından çok sofu ve tutucu bir Katolik olan annesine yakınlık duyuyordu. Ailenin önceki dört kuşağının çocukları ve ağabeyi gibi Francisco'nun da deniz subayı olması öngörülmüştü. Ama Deniz Akademisi'ne alınacak öğrenci sayısının sınırlanması yüzünden Franco karacı olmak zorunda kaldı. 1907'de daha 14 yaşındayken girdiği Toledo Piyade Akademisi'ni üç yıl sonra bitirdi.
Sömürgeci İspanyol birliklerinin 1909'da Fas'ta başlattığı askeri harekata katılmak için gönüllü yazılan Franco, 1912'de bu ülkeye gönderildi. 1912'den 1927'ye kadar Fas'ta görev yaparken, Kuzey Afrika'daki İspanyol ve Fransız egemenliğine karşı savaşan direniş hareketinin önderi Abdülkerim Hattabi'ye karşı Fransızlarla beraber savaştı (Rif Savaşı). Ertesi yıl üsteğmen rütbesiyle, seçkin Faslı askerlerden oluşan bir süvari alayına katıldı. 1915'te İspanyol ordusunun en genç yüzbaşısı olan Franco ertesi yıl karnından ağır yaralandı ve tedavi için İspanya'ya gönderildi.
1920'de yeni kurulmuş olan İspanyol Yabancılar Lejyonu'nun komutan yardımcılığına getirildi; 1923'te aynı lejyonun komutanlığını üstlendi. Aynı yıl Carmen Polo'yla evlendi. Faslı yurtseverlere karşı yürütülen zorlu harekat sırasında komuta ettiği lejyon, ayaklanmanın bastırılmasında önemli rol oynadı. Bu başarısı üzerine ulusal kahraman durumuna gelen Franco 1926'da tuğgeneralliğe yükseltildi. 1928'in başlarında, yeni kurulmuş olan Zaragoza Askeri Akademisi'nin komutanlığına atandı.
İSPANYA'DA İKİNCİ CUMHURİYET DÖNEMİ
1931'de İspanya'da krallığın devrilmesinden sonra kurulan cumhuriyet yönetimi koyu bir antimilitarist politika izlemeye başladı. Zaragoza Askeri Akademisi kapatıldı ve Franco kızağa çekildi. Franco, kralın özel danışma kuruluna kabul edilmiş olmasına ve kralcı olarak tanınmasına karşın hem yeni yönetimi, hem de rütbesinin geçici olarak indirilmesini kabul etti.
1933'te tutucu güçler yeni cumhuriyetin denetimini ele geçirince, Franco komutan olarak eski etkin görevine geri döndü, 1934'te de tümgeneralliğe yükseltildi. Aynı yılın ekiminde, hükumete üç sağcının üyenin alınmasına karşı çıkan Asturiaslı maden işçilerinin ayaklanmasını bastırmakla görevlendirildi. Bu harekattaki başarısı, ününün daha da artmasını sağladı. Mayıs 1935'te Genelkurmay Başkanlığına getirilen Franco, antimilitarist yönetim sırasında zayıflamış olan disiplinli ve askeri kurumları yeniden güçlendirmeye girişti.
Merkez sağ hükûmet kırsal bölgeleri denetleyemez duruma gelince Ocak 1936'da Cortes (Parlamento) dağıtıldı ve yeni seçimlerin Şubat 1936'da yapılacağı açıklandı. Seçimlerde cumhuriyetçi ve sol eğilimli partilerin oluşturduğu Halk Cephesi, kralcı Milliyetçi Cephe'ye karşı büyük bir zafer kazanarak iktidar oldu. Bunun üzerine Franco, ülkede karışıklıkların giderek arttığını ileri sürerek, hükümetten olağanüstü durum ilan etmesini istedi.
Ama, başvurusu reddedildi ve Franco Genelkurmay Başkanlığı görevinden uzaklaştırarak Kanarya Adaları'nda önemsiz bir komutanlığa atandı. Bir süre sonra, Halk Cephesi iktidarını devirmek için planlar yapan sağcı subaylarla ilişki kurarak darbe hazırlıklarına girişti.
İSPANYA İÇ SAVAŞI
Franco'nun askeri ayaklanmayı ilan eden bildirgesi 18 Temmuz 1936 gününün şafağında, Kanarya Adaları'nda radyodan yayımlandı; o sabah anakarada ayaklanma başladı. Ertesi gün Fas'a giden Franco, hem bu bölgenin hem buradaki İspanyol ordusunun denetimini 24 saat içinde ele geçirdi. José Sanjurjo'nun ölümünden sonra Faşist hareketin başına geçti. Ardından ordusuyla beraber İspanya'ya çıktı ve Madrid'e doğru ilerlemeye başladı.
Madrid ve Barselona dışındaki garnizonların çoğunun ayaklanmaya katılmasıyla üç yıl sürecek İspanya İç Savaşı başlamış oldu. Madrid'in varoşlarına kadar ilerleyen milliyetçi güçler burada durduruldu. Bunun üzerine, kente düzenleyecekleri son saldırıyı yönetmesi ve gerekli hazırlıkları yapması için bir başkomutan (generalísimo) seçmeye karar verdiler. Bu göreve getirilecek kişi hem orduları yönetecek hem de milliyetçi hükumete başkanlık edecekti.
Yeni milliyetçi hükumetin başkanlığına, 1 Ekim 1936'da, Nazilerin iktidarda bulunduğu Almanya ile faşist yönetimin altındaki İtalya'dan da yardım sağlayabileceği anlaşılan Franco getirildi. Ama Franco hükumeti, üç yılı aşkın süre boyunca ülke çapında tam bir denetim kuramadı. 30 Ocak 1938'de devlet ve hükûmet başkanlığı ile kara ve deniz kuvvetleri başkomutanlığına getirildi.
İSPANYA'DA FRANCO DÖNEMİ
Franco'nun ilk hedefi, İspanya'ya İç Savaş'tan önceki gücünü yeniden kazandırmaktı. Ama tüm ülkede denetimi sağlamasından yalnızca beş ay sonra başlayan II. Dünya Savaşı Franco yönetimini bir ölçüde sarstı. İç Savaş döneminde kendisine destek çıkan Hitlerci ve faşist rejimlerden yana çıkarak 1939'da Anti-Komintern Paktı imzaladı. Buna rağmen Almanya'nın Katolik bir ülke olan Polonya'ya nedensiz ve gerekçesiz saldırması karşısında ilk anda şaşkınlığa düşen Franco, savaşa karışmaktan titizlikle kaçındı. Belki de en önemli siyasi başarısı savaş boyunca soğuk bir gerçekçilik ve dikkatli bir zamanlamayla yürüttüğü diplomasiydi.
Franco, görece Hitler'e daha yakın bir çizgi izlemekle birlikte, diplomatik ve askeri alanlarda doğrudan bir taahhütten dikkatle kaçındı. Ama Hitler'in kısa zamanda kesin bir zafer kazanma şansı olsaydı, Franco'nun Almanya'nın yanında savaşa katılacağını doğrulayan bazı kanıtlar da vardır. Hitler'in, 1940'ta Fransa'nın Hendaye kentinde Franco ile yaptığı görüşmeden sonra, böylesi bir pazarlığa bir kez daha oturmaktansa üç-dört dişini çektirmeye razı olacağını söylediği ileri sürülmüştür. 1940'ta Hitler'in isteğine uyarak, İspanya, Milletler Cemiyeti'nin denetiminde bulunan Fas şehri Tanca'yı işgal etti. Almanlar gerilemeye başlayınca Müttefiklere yaklaşmak için Tancayı boşalttıysa da müttefiklerin kendisine düşmanca davranmaları İspanya'nın BM'ye girmesini önledi.
FRANCO, DİKTATÖRLÜĞÜNÜ KABUL ETTİRDİ
1947'de 'katolik ve sosyalist bir devlet' olarak tanımlanan İspanya'yı yeniden bir krallığa dönüştüren veraset yasasını kabul ettirdi ve kendisini devletin ömür boyu koruyucusu ve kral naibi atadı. Franco yönetiminin en zor dönemi II. Dünya Savaşı sonrasında, yeni kurulan Birleşmiş Milletler'in (BM) İspanya hükumetiyle ilişkileri kesmesiyle başladı.
'Son Faşist Diktatör' olarak nitelenen Franco bir dönem boyunca, en çok nefret edilen Batılı devlet başkanı oldu, ama Doğu ve Batı arasındaki ilişkiler iyice kötüleşip Soğuk Savaş doruk noktasına ulaşınca, İspanya'yı dışlama politikası da sona erdi. 1948'da İspanya'nın Batılı ülkelerle ilişkilerle düzelmeye başladı. 1953'te İspanya ile ABD arasında 10 yıllık bir askeri yardımlaşma paktının imzalanmasıyla Franco'nun uluslararası kamuoyundaki konumu daha da iyileşti. ABD ile İspanya arasında imzalanan bu antlaşma, 1955'te BM'ye 1958'de de Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı'na girmesini kolaylaştırırken Franco yönetimi antlaşma uyarınca ABD'ye askeri üsler verdi.
1950'ler ve 1960'larda Franco bazı liberalleşme eğilimleri göstermesine rağmen, bu dönemde de eleştirilere aldırış etmeden yönetimini sürdürdü. Ayrıca yönetiminin yaşayabilmesi için desteğini aradığı, ılımlı liberallerden aşırı gericilere kadar uzanan bir yelpaze içindeki çeşitli eğilimleri tartıp dengelemede belirgin bir siyasi beceri gösterdi. Bu gruplar arasındaki dengeyi özenle koruyup yürütme erkini büyük ölçüde atadığı kişilere bırakarak, günlük siyasal çatışmaların üstünde yer almayı ve bir hakem rolü üstlenmeyi başardı. Bu nedenle de başarısız uygulamaların faturası, büyük ölçüde Franco'nun kendisinden çok, tek tek bakanlara yüklenmeye başlandı. 1940'ların başlarında gözden düşmüş olan devlet partisi Falanj Partisi, sonraki yıllarda yalnızca Hareket adıyla anılmaya ve başlangıçtaki yarı-faşist kimliğini yitirmeye başladı.
Sağcı otoriter önderlerinin çoğunun aksine Franco, yönetiminin kendi ölümünden sonra da sürmesi için önlemler aldı. 1947'de yaptırdığı referandumla İspanya'da monarşi yönetimi yeniden kuruldu ve Franco yaşam boyu kral naibi ilan edildi. 1966'da yürürlüğe koyduğu bir düzenlemeyle devlet ve hükûmet başkanının yetkilerini birbirinden ayıran Franco, 1967'de az sayıda Cortes üyesinin seçimle belirlenmesine izin verdi. 1969'da XIII. Alfonso'nun o sırada 32 yaşında bulunan torunu Juan Carlos'u veliaht ilan etti. 1973'te başbakanlık görevini bıraktıysa da devlet başkanlığını, silahlı kuvvetler başkomutanlığını ve Falanj liderliğini sürdürdü.
Francisco Franco'nun anıt mezarı
FRANCO'NUN ÖLÜMÜ
19 Temmuz 1974 tarihinde, yaşlı Franco, çeşitli sağlık sorunları yüzünden hastalandı ve Juan Carlos, Devlet Başkanı Vekili olarak görevi devraldı. Franco yakında zamanda iyileşti ve 2 Eylül'de Devlet Başkanı olarak görevini sürdürdü. Bir yıl sonra Parkinson hastalığı da dahil olmak üzere daha fazla sağlık sorunları baş göstererek bir kez daha hastalandı. 30 Ekim 1975 tarihinde komaya girdi ve yaşam destek ünitesine konuldu. Franco'nun ailesi yaşam destek makinelerinin desteğini kesmeyi kabul etti.
Resmi olarak, 20 Kasım 1975 tarihinde, Falange'ın kurucusu José Antonio Primo de Rivera'nın aynı ölüm tarihinde, 82 yaşında öldü. Franco'nun cenazesine, Monako Prensi II. Rainier, Şili'nin lideri General Augusto Pinochet, Bolivya'nın diktatörü General Hugo Banzer, Ürdün Kralı Hüseyin ve ABD Başkan Yardımcısı Nelson Rockefeller katıldı. Franco uzun bir hastalık döneminin ardından ölünce, Juan Carlos 30 Ekim 1975'te devlet başkanlığı yetkilerini üstlendi.