Cambridge Analytica adlı veri analiz şirketinin eski bir çalışanı tarafından ifşa edilen skandal her geçen gün büyüyor. Şirketin eski çalışanı Chris Wylie, bir uygulama açığından faydalanarak 50 milyon kullanıcıya ait bilgileri ele geçirdiklerini ve Donald Trump’ın 2016 ABD başkanlık seçimlerindeki kampanyası için kullandıklarını açıklamıştı. Bu açıklamanın ardından, oklar sosyal medya devi Facebook’a yöneldi. Facebook’a ilk dava, Lauren Price adlı bir ABD vatandaşından geldi. Price’ın Reuters ajansına konuşan avukatı, “Her Facebook kullanıcısının bu davadan ve mahremiyet haklarının uygulanmasından çıkarı var” dedi. Kaliforniya’da açılan davaya ilişkin haberlerin yayımlanmasının arından, Facebook’un piyasa değerindeki düşüş devam ederek 50 milyar doları buldu. Reuters’in konuya ilişkin görüşlerine başvurduğu Facebook ve Cambridge Analytica’dan yanıt gelmedi.
Facebook, skandalın patlak vermesinin ardından Cambridge Analytica’nın faaliyetlerini durdurduğunu açıklamıştı. Ancak sosyal medya devinin, bu büyük mahremiyet skandalına karşı tavrı büyük eleştiri konusu oldu. Zira şirket yaptığı açıklamada, insanların gizlilik haklarına tecavüz edilmesine değinilmezken, siber saldırıya uğramadıklarını söylemekle yetindi. Ayrıca 50 milyon kullanıcının bigilerinin ele geçirilmesini sağlayan kişilik testi uygulamasını geliştiren Aleksandr Kogan’ın da Facebook hesabı kapatıldı. Ancak Kogan, yaptığı açıklamada kendisinin ‘günah keçisi’ olduğunu savundu. 2014 yılında gerçekleşen olayda, daha sonra kapatılan bir açık nedeniyle, testi yapan 270 bin kişinin yanı sıra bunların arkadaşlarının da bilgileri ele geçirilmişti.
Facebook’a getirilen eleştirilerin temelinde, kullanıcıların gizliliğini korumaya özen göstermemesi yatıyor. Facebook, Cambridge Analytica’dan yalnızca ele geçirilen verilerin silinmesini talep etmekle yetinmiş, yasal yollara başvurmamıştı. Bu yüzde sosyal medya devi, gizlilik sebebiyle değil, normal şartlarda büyük gelir elede edebileceği 50 milyon kişinin verilerini, para kazanamadan verdiği için Cambridge Analytica şirketiyle yollarını ayırmakla suçlanıyor. Facebook’un kurucusu ve CEO’u Mark Zuckerberg ise sessizliğini koruyor. Böyle büyük bir skandal karşısında sessiz kalmakla suçlanan Zuckerberg, baskılar üzerine dün akşam 24 saat içinde açıklama yapacağı duyuruldu. ABD’li Kongre üyeleri, Zuckerberg’in Kongre’ye ifadeye çağrılması gerektiğini açıklamıştı.
7 MADDEDE GÖZETLEME KABUSU
Facebook sizi sizden iyi tanıyor
Sosyal medya devi Facebook’un ocak ayında yaptığı açıklamaya göre, dünya genelindeki aylık aktif kullanıcı sayısı iki milyar 130 milyon. Yine Facebook’un sahibi olduğu fotoğraf paylaşım uygulaması Instagram’ı ayda 800 milyon, anlık mesajlaşma uygulaması Whatsapp’ı ise 1,5 milyar kişi kullanıyor. Bu durum, Facebook’a dünya nüfusunun neredeyse üçte birine dair son derece ayrıntılı bilgi sahibi olma imkanı veriyor. İnsanların günlük yaşamları, sohbetleri, zevkleri ve beğenilerine dair bilgiler, tek bir havuzda toplanıyor. Facebook, bu verileri çeşitli şirketlere satıyor. Satılan bu bilgiler, ticari ve siyasi amaçlarla kullanılabiliyor. Karşınıza çıkan reklamlar, bu verilere göre belirleniyor. Yani Facebook, size ait bilgileri şirketlere satıyor, bu bilgiler size reklam ya da siyasi kampanya olarak dönüyor
Kişiye özel ‘gerçeklik’
Telefonda konuştuğumuz ya da internette arattığımız bir konuya ilişkin reklamların kısa bir süre karşımıza çıkması, çoğumuzun aşina olduğu bir durum. Cambridge Analytica gibi şirketlerin yürüttüğü siyasi kampanyalar da benzer bir mantıkla işliyor. Tıpkı reklamlarda olduğu gibi, siyasi içerikler de ‘kişiye özel’ olarak belirleniyor. Örneğin Donald Trump’ın seçim kampanyası için gittiği bir şehirdeki kullanıcılar, konuya ilişkin daha fazla içerikle karşılaşıyor. Ancak hakkındaki bilgilerin toplanmasıyla Trump taraftarı olduğu belirlenen seçmene farklı, Demokrat Parti’ye yakın seçmene farklı içerikler gösteriliyor. Trump’a oy vermesi imkansız görülen seçmenler, sandığa gitmemeye teşvik edilebiliyor. Ya da Cumhuriyetçi Parti’nin sağ kanadında yer alan, örneğin göçmen karşıtı olduğu belirlenen bir seçmene göçmenlerle ilgili içerikler gösterilirken, ekonomik konulara ilgi duyan bir seçmen bu yönde içeriklerle karşılaşıyor.
Mesele trollükten daha fazlası
ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim kampanyasında, internet trolleri tarafından Demokrat Parti ve Hillary Clinton aleyhinde yayılan yalan haberlerin önemli yer tuttuğu biliniyor. Genellikle çok takip edilmeyen internet sitelerinde ortaya çıkan bu haberler, troller ve Trump’ın ekibindeki üst düzey isimlerin paylaşımlarıyla sosyal medya üzerinden geniş kitlelere yayılıyordu. Ancak Cambridge Analytica skandalı, meselenin yalan haber üretmenin çok ötesinde olduğunu ortaya koydu. Örneğin Trump’ı destekleyen, bireysel silahlanma yanlısı bir seçmen, Demokrat Parti’ye aitmiş gibi gösterilen silahlanma karşıtı reklamlarla Trump’a daha da yaklaştırılabiliyor. Ya da kadın seçmenlere daha ‘yumuşak’, erkeklere daha sert ve agresif içerikler gösterilebiliyor.
50 milyon kullanıcı Bannon’a emanet
Donald Trump’ın başkan seçildikten sonra baş stratejist olarak atadığı, ancak daha sonra baskılar nedeniyle istifa etmek zorunda kalan aşırı sağcı Stephen Bannon, Cambridge Analytica şirketinin de kurucularından biriydi. Bannon’ın, bilgileri usulsüz yollarla elde edilen 50 milyon Facebook kullanıcısının profillerinin çıkarılıp bunlara uygun siyasi kampanya yürütme sürecinde de yer aldığı ortaya çıktı. Cambridge Analytica’nın faaliyetlerini ifşa eden eski çalışanı Chris Wylie, bu sistemin başında Bannon’ın olduğunu söyledi. Wylie, Bannon’ın Trump lehindeki kampanyasının ana temasını oluşturan ‘derin devlet’ ve ‘bataklığı kurutun’ gibi mesajları ilk kez Cambridge Analytica’da bulunduğu dönemde denediğini kaydetti.
Trump’ın danışmanı: Facebook aktif ortağımızdı
Donald Trump’ın seçim dönemindeki dijital kampanya sorumlusu Theresa Wong’un, ağustos ayında Facebook’la ilgili söylediği sözler, Cambridge Analytica skandalının ardından ABD’de yeniden gündem oldu. BBC’nin yayınladığı Silikon Vadisi’nin Sırları belgeselinde konuşan Wong, “Facebook kampanyada bizim aktif ortağımızdı”, “Facebook olmasaydı seçimleri kazanamazdık”, “Facebook, kampanyamız için en başarılı ortamdı” gibi ifadeler kullanmıştı. Bir Twitter kullanıcısının bu sözlerin yer aldığı mesajı, konuyu sosyal medyanın gündemine taşıdı.
Amerikalılar #FacebookuSil diyor
Skandalın ardından Amerikalı Twitter kullanıcıları #DeleteFacebook (Facebook’u sil) ve #BoycottFacebook (Facebook’u boykot et) etiketleri altında onbinlerce mesaj paylaştı. “Facebook olmadan da yaşayabiliriz” diyen kullanıcılar, Facebook’un sahibi olduğu Instagram’ın da silinmesi gerektiğini öne sürdü. Sky News televizyonunun Twitter’dan yaptığı “Facebook hesabınızı silecek misiniz?” anketine binlerce kişi katılırken, kullanıcıların yüzde 30’u ‘Evet’, yüzde 42’si ‘Hayır’, yüzde 28’i ise ‘Henüz değil’ yanıtını verdi.
Türkiye de tehdit altında
Facebook’un kullanıcı bilgilerinin manipüle edilmesi skandalı ABD’de ortaya çıksa da sadece bu ülke değil, dünyada sitenin kullanıldığı her yer için önem taşıyor. Zira Cambridge Analytica’nın tek müşterisi Donald Trump olmadığı gibi, bu tür faaliyetlerde bulunan tek şirket de Cambridge Analytica değil. Önümüzdeki bir buçuk yılda üç seçimin yapılacağı Türkiye’de de benzer manipülasyonların yapılmasının önünde engel bulunmuyor. 44 milyon aktif Facebook kullanıcısı bulunan Türkiye, sitenin dünyada en çok kullanıldığı dokuzuncu ülke konumunda.