EMRE USTA
Arap Baharı sürecinde rejimlere destek veren Suudi Arabistan, Suriye ve Irak söz konusu olduğunda ortada gözükmüyor. Riyad yönetimi, Suriye Devrimi başlatıldığında gerek muhaliflere gerekse diğer gruplara ciddi oranda desteğini esirgemedi ancak Suriye muhalefetine destek son dönemlerde düşüşe geçti. Bunun üç nedeni var: Birincisi, Suudilerin Mısır sonrasında müdahaleden güvenliğe evrilen politikası; ikincisi, Suriye muhalefetinin bölünmüşlüğü ve son olarak da İran etkisidir. Mısır sonrasında Suriye’nin kendisine tehlike oluşturduğunu gören Suudi Arabistan müdahaleci tavrından vazgeçti. Sonrasında Suriye muhalefetinin bölünmüşlüğü söz konusu olduğunda görüşmeleri Katar üzerinden gerçekleştirdi. Muhalefetin Türkiye öncülüğünde toplanması sonrasında ise Riyad tekrar devreye girdi.
Suudilerin Suriye hususunda en büyük problemi vatandaşlarının muhalefete katılımını önleyememek. Bu nedenle sınırında duvar örmekten kendi iç güvenliğini artırmaya kadar her türlü tedbiri aldı. DAEŞ ise Suudi Arabistan ve Kuveyt’te saldırılar düzenleyerek Körfez ülkelerinde kendine bir alan buldu. Bu saldırılar kısmi olarak etkili olurken DAEŞ son dönemde hücrelerini uyandırmadı. Tüm bu durumlar Suudi Arabistan’ı Batı’da teröre destek veren ülke görüntüsünden çıkaramadı. Batı, Suudi Arabistan’ı Suriye’deki savaşçılara lojistik ve finansal destek vermekle suçladı. Bu suçlamaların bir kısmı Suudi Arabistan’ın kendi iç politikalarından kaynaklamaktadır. Bir kısmı ise önüne geçemediği durumlardan ibarettir. Bu nedenle Suudi Arabistan, Mısır konusunda oldukça ön planda olurken Suriye ve Irak konusunda arka plana düştü.
Suudilerin Suriye konusunda en büyük problemi vatandaşlarının muhalefete katılımını önleyememek. Bu nedenle sınırında duvar örmek dahil her türlü tedbiri aldı.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adel bin Ahmed Al Jubeir’in Halep hassasiyeti Türkiye ile aynı seviyede. Özellikle Halep’te geçici/kalıcı bir ateşkesin muhakkak olması için Suudi Arabistan tarafı ciddi çaba harcıyor. Suriye muhalefeti noktasında ise hafif silahların geçişi için ABD ile işbirliği içerisinde olduğu bilinmektedir. DAEŞ’e karşı mücadelenin Pentagon’a devri sonrasında Suudi Arabistan, Suriye’de lojistik ve insani yardımın ötesine geçmeyecektir. Son olarak, Lozan’daki Suriye görüşmelerinde rol alan Riyad ne yazık ki Türkiye-Katar ikilisiyle bir sonuca varamadı.
DAEŞ direnirse tehlike büyür
Suudi Arabistan, Musul operasyonunda olabilecekleri yakından izliyor. Ancak operasyonun lokal bazlı olması sebebiyle görüş bildirmiş değil. Sadece Irak ordusu içerisindeki Şii ağırlığın mezhepçi tavır almasından yana çekinceleri var. Diğer yandan Musul, Halep gibi olursa büyük bir savaşın içerisine girileceği düşünülüyor. Musul’da DAEŞ uzun süreli bir direniş gösterirse tehlikenin boyutu büyüyebilir. Bu komplike yapıdan çekinen Suudiler de harekat noktası lokal bazda olan operasyona destek vermek istemiyor. Bir diğer husus ise Suudi Arabistan’ın Saddam döneminde yaşadığı eski çekinceler. Saddam Hüseyin, İran’a karşı direniş gösterirken sessizlikle suçlanan Riyad yönetimi bu sefer de Suudilerin tepkisini çekmek istemiyor. Zira Körfez ülkeleri içerisinde Saddam Hüseyin’in ayrı önemi bulunmaktaydı.
Ankara’ya paralel politikalar
Musul operasyonu çok komplike gözüktüğü gibi hangi güçlerin nasıl bir çatışma içerisinde olacağı bilinmiyor. İkinci bir Halep olasılığından korkan Suud/Türkiye/Katar üçlüsünün operasyona karşı tavrı net. Irak’ın İran etkisi altında olduğunu gören üçlü koalisyon Sünnilere karşı oluşabilecek mezhepçi tavırdan yana tedirgin olmaktadır. Bu nedenle Suudi Arabistan Musul operasyonuna giremese de Türkiye’nin müdahil olmasından memnundur. Çünkü Türkiye’nin operasyona müdahil oluşu Suudilerin tedirginliklerini bir ölçüde azaltıyor.
Musul konusunda bir diğer husus ise İran’ın ciddi ölçüde artan etkisidir. Amerikalılar Suriye ve Irak’ı İran’a bırakırken, Suudiler gerek kuzeyde gerekse Körfez açıklarında İran etkisini hiç olmadığı kadar sert hissediyor. Bu nedenle İran’dan çekinen Suudi Arabistan, Esed rejimi ve Irak hükümeti karşısında Türkiye’ye paralel politikalar izliyor. Musul’dan sonra Telafer’e de operasyon düzenleyecek olan Amerikan destekli Irak hükümetinin buralarda ne yapacağı meçhul. Riyad, bölgede mezhepçi çatışmanın artmasından büyük korku duyarken DAEŞ’in de Mekke ve Medine gibi kutsal şehirleri tehdit etmesi, İran’ın Husiler üzerinden artan saldırıları gibi faktörler Suudileri ister istemez çatışmanın içerisine çekiyor.
Türkiye bölgede en yakın müttefik
Suudi Arabistan’ın sıcak çatışma içerisine girmemesinin nedeni esasında İran’dır. Dikkat edildiğinde Yemen’de sürdürülen vekalet savaşlarında dahi Suudiler havadan vurma gibi taktikler deniyor. Yemen’de yürütülen mücadelede Riyad ilk etapta gönderdiği birliklerle hezimete uğrayıp tutunamayınca hava saldırılarını tercih etti. Ancak ordunun mobilizasyonu problemi ve hedeflerin iyi seçilememesi meselesi Suudileri zorlamaktadır. Taif gibi İran’a yakın Şii ağırlıklı kentlere düşen roketler Suudi rejimi için büyük tehdit oluşturuyor. Bunlar büyük çatışmanın ilk adımları olabilir. Kendi kara sınırlarında bu gibi benzer saldırılara göğüs geren Suudi Arabistan, Suriye ve Irak özelinde sıcak çatışmadan yana değil. Öte yandan her iki ülke nezdinde artan İran hegemonyası Suudileri koalisyon içerisinde buraya çekebilir. Güney ve kuzey olmak üzere çember altına alınmak istenen Suudi Arabistan’a bu yıl İranlı hacı adayları gitmemişti ve İran tarafından uygulanan hac yasağı iki ülke arasındaki gerilimin vardığı noktaya çok iyi bir örnek teşkil etmişti.
Taif gibi İran’a yakın Şii ağırlıklı kentlere düşen roketler Suudi rejimi için büyük tehdit oluşturuyor. Bunlar büyük bir çatışmanın ilk adımları olabilir.
Nihayetinde İran’ın yayılmacı politikası Suudi Arabistan’ı tedirgin ediyor. Her ne sebeple olursa olsun Riyad bölgede ateşkesten ve kalıcı barıştan yana tavır alma taraftarıdır. Halep özelinde yaşanan insanlık dramının bir an önce son bulması, Musul operasyonunun mezhepçi bir kavgaya dönüşmemesi adına insani ve lojistik yardımlarını da bu sebeple devam ettirecektir. Tüm bu faaliyetlerini son dönem yakın müttefik olduğu Türkiye ile yürütmektedir. Not etmek gerekir ki 11 Eylül Yasası sonrasında ABD ile ciddi sıkıntı yaşayan Suudi Arabistan sermayesi de Türkiye’de arayış içerisindedir. İran’ın yayılmacılığı ve ABD ile ilişkiler hususunda ciddi sıkıntı yaşayan Suudiler, Türkiye’yi bölgede en yakın müttefik görüyor diyebiliriz. Yine de Suudi Arabistan’ın bu çerçeveyi aşıp komplike operasyonlara katılabileceği düşünülmemelidir. Ordudaki askeri-teknik kapasitesi buna müsade etmiyor.