Merkez Bankası'nın dolara müdahalesine TÜSİAD, TOBB ve İSO'dan gelen tepkiler sonrasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan TÜSİAD'a "Sizin yapacağınız şey istihdam sağlamaktır, hükümete saldırmanın değişik yollarını aramayın" sözleriyle yüklenmişti. Erdoğan'ın bu ifadelerinin ardından TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, Merkez Bankası'nın faiz indiriminden sonra döviz kurundaki tarihi değer kaybına dikkat çektiği ve ekonomi politikalarını değerlendirdiği bir yazı kaleme aldı.
Özilhan, Dünya Gazetesi'nde yayımlanan yazısında; yeni ekonomi modeliyle ilgili "Üretim yapısının cari fazla hedefi doğrultusunda dönüşmesini, tek başına rekabetçi kur politikası sağlayamaz. Uluslararası piyasalarda rekabet edebilecek katma değeri yüksek ürünler üretebilmek için teknoloji ve nitelikli işgücü gerekir. Rekabetçi kurun ülkeyi düşük ücret cennetine çevirmesine engel olmak ve yeterli istihdamı sağlamak gerekir. Bu ise, istikrarlı bir makroekonomik ekonomik ortam olmadan mümkün değildir. Aksi halde Dimyat'a pirince gidelim derken eldeki bulgurdan oluruz " dedi.
'ÜRETİM ODAKLI MODELE, İSTİKRARSIZ EKONOMİYLE ULAŞILAMAZ'
Tuncay Özilhan'ın yazısından öne çıkanlar şu şekilde:
Ekonomiler uzun vadede büyüme ve istihdam yaratmayı hedefler. Buna üretim yapısının daha fazla katma değer yaratan, teknoloji yoğun ve rekabetçi yönde değişmesini de ekleyebiliriz. Uzun vadeye kısa vadelerden geçerek ulaşılır. Kısa vadeli öncelik ise istikrardır. İstikrar sağlanmadan uzun vadeli hedeflerin hiçbirisini gerçekleştirmek mümkün olmaz. İstikrar olmadan üretim de büyüme de olmaz. Üretim ve yatırım yoksa ihracat da olmaz. Üretim odaklı ihracatı önceleyen ekonomi modelinin amaçladığı hedeflere istikrarsız bir ekonomi ile ulaşılamaz.
'ÜLKENİN DÜŞÜK ÜCRET CENNETİNE ÇEVRİLMESİNE ENGEL OLMALIYIZ'
Kaldı ki üretim yapısının cari fazla hedefi doğrultusunda dönüşmesini, tek başına rekabetçi kur politikası sağlayamaz. Uluslararası piyasalarda rekabet edebilecek katma değeri yüksek ürünler üretebilmek için teknoloji ve nitelikli işgücü gerekir. Bunu sağlamanın yolu, eğitim alt yapısından ve teknoloji-inovasyon ekosistemine uzanan çok geniş bir alanda kapsamlı reformların kararlılıkla uygulanmasından geçer. Böyle politikaların başarılı olduğu ülke örneklerinden biliyoruz ki, sonuç ancak uzun yıllardan sonra alınabilir. Bu süre içinde bir yandan da rekabetçi kurun ülkeyi düşük ücret cennetine çevirmesine engel olmak ve yeterli istihdamı sağlamak gerekir. Bu ise, istikrarlı bir makroekonomik ekonomik ortam olmadan mümkün değildir. Aksi halde Dimyat'a pirince gidelim derken eldeki bulgurdan oluruz.
'POLİTİKALAR ARASINDA BİR TUTARLILIK OLMALI'
Korkarım ki asgari ücrette sağlanmış olan artışın bir bölümü, bu artış daha çalışanların eline geçmeden, TL'deki değer kaybı ve bunun sonucunda satın alma gücünün erimesi ile buharlaşacak. Sonuçta devlet çalışanın refah seviyesinde sağlanacak iyileşme için gerekenden çok daha fazla kaynak harcamış olacak. Ülkemizin kaynaklarını en verimli şekilde kullanmak için politikalar arasında bir tutarlılık olması gerekir.
'DÖVİZ SATARAK DEĞER KAYBINI ÖNLEYEMEZSİNİZ'
Faiz artışı ihtimali gündemden çıkartıldığında elde döviz kurlarındaki spekülasyonu önleyebilecek sağlam bir araç kalmıyor. TL'deki değer kaybını sadece döviz satarak engellemek mümkün değildir. Asya krizi, Latin Amerika krizi gibi tarihsel örneklere bakınca bu durum net olarak görülür. TL'ye güven sağlanmadığı sürece, cari işlemler fazlası da dolarizasyon nedeniyle artan döviz talebini karşılayamaz. TL'deki değer kaybı ve dolarizasyon arasında rezervlerin ve cari fazlanın kıramayacağı bir kısır döngü meydana gelir. Bu kısır döngüyü kırmanın ve TL’deki değer kaybını önleyebilmenin tek yolu, üç kuruş birikimini korumaya çalışan dar gelirli vatandaştan, bir hafta sonra ne olacağını kestiremeyen yatırımcıya kadar bütün halkın, bütün piyasa aktörlerinin ekonomi yönetiminin kurlarda istikrarı sağlayabilecek politika araçlarına sahip olunduğuna ikna olmalarıdır."