Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'na (DEİK) bağlı Dünya Türk İş Konseyi tarafından 1 Nisan'da düzenlenen koronavirüs konulu webinar'a konuşmacı olarak katılan Harvard Üniversitesi Genetik ve Metabolizma Hastalıkları Bölüm Başkanı Prof. Gökhan Hotamışlıgil Covid-19 virüsünü anlattı, dünyanın salgınla mücadeledeki durumunu değerlendirdi.
Devletlerin yaşadığı kurumsal erezyonun ölümleri arttırdığını söyleyen Hotamışlıgil, salgında ikinci dalganın yaşanabileceği uyarısında bulundu. Hotamışlıgil'in tespitleri şöyle:
HOTAMIŞLIGİL: VİRÜS SAVAŞLARININ YOLU AÇILABİLİR
Covid-19, aşina olduğumuz bir virüs ailesinin hiç tanımadığımız bir üyesi. Virüsleri bulaşıcılık ve öldürücülük açısından kıyasladığımızda, Covid-19'un Ebola, MERS ve SARS'a nazaran öldürücülüğü düşük, ancak bulaşıcılık oranı onlara nazaran yüksek. Daha da kötüsü, semptomları hemen belirmiyor. Bu nedenle, örneğin SARS'ın öldürücülük oranı çok daha yüksek olmasına rağmen semptomları hemen çıktığı için tedavi altına alınabiliyorsunuz. Covid-19'da ise semptomlar günlerce kendini göstermiyor. Bu nedenle hem tedavinizi geciktiriyor hem de çok daha fazla kişiye bulaştırmanıza yol açıyor.
Tüm ülkelerde ‘kurumsal erozyon' yaşanıyor, bu da ölümleri arttırıyor. Bunu ABD'de net olarak yaşıyoruz. Trump yönetimi çok geç ve yetersiz müdahale etti.
Bu kriz, virüslerin konvansiyonel silahlardan daha zarar verici olabileceğini gösterdi. Bu, önümüzdeki dönemde askeri endüstri cihazlarından tıbbi cihazlara yatırımları arttırması açısından olumlu oldu, ama ileride virüsler üzerinden farklı savaşların da önünü açtı.
SAĞLIK SİSTEMİ REFORMU SEÇİMİN BİRİNCİ GÜNDEMİ OLACAK
ABD sağlık sistemi krizle mücadele edemez durumda. Bu salgın öncesinde de zaten çok derin sorunları olan bir sistemdi. İlk başta, maliyeti çok yüksekti. Yüksek olduğu için de tüm hastaneler kapasite sınırında çalışıyordu. Dolayısıyla salgınla başa çıkabilecek ek bir kapasite yok. İkinci olarak, sistem içerisinde muazzam bir eşitsizlik var. Bunlar, krizin derinleşmesine neden oluyor.
Diğer taraftan sistemin çökmesinin, sistemin bizatihi kendisiyle de doğrudan ilgisi olmayabilir. Zira İtalya'da ABD'nin tersine hem daha yüksek kapasite hem de daha sosyal bir sağlık sistemi var, ama ona rağmen en büyük kriz orada yaşanıyor. Ancak şu kesin: Sağlık sistemi reformu, önümüzdeki Başkanlık seçiminin birinci gündem maddesi olacak.
Aşının kısa vadede bulunması pek olası değil. Çünkü bir aşının kitlelerce kullanımına izin verilmeden önce güvenlik-etkinlik-koruyucu aşamalarının geçilmesi gerekiyor. Bu test süreçleri çok uzun sürüyor. Her türlü yan etkisini gözlemleden bir aşının piyasaya çıkmasına izin verilemez. "yüzden hemen çok kısa sürede bir aşı çıkması mümkün değil.
ŞU ANDA İLK DALGADAYIZ, YENİ DALGALAR YAŞAYABİLİRİZ
Diğer taraftan şaşırtıcı derecede olumlu bir husus, aşı araştırmaları inanılmaz bir hızla ilerliyor. Dev şirketlerin yanı sıra küçük inovatif şirketler de aynı hedef doğrultusunda çalışıyor. Dünyanın her yerinde bilim insanları rekor hızda virüse dair bulgular elde ediyor. Artık çok daha hızlı ve inovatif aşı teknolojileri de mevcut. Yani bir çözüm bulunması yüksek olasılık, ama çok kısa sürede olmayacak.
Bir uçta, bütün ülkelerin eş zamanlı ve kuvvetli bir şekilde önlem alarak virüsü yenmesi. Ancak ülkeler arası dengesizlikleri göz önüne alırsak, bu çok düşük bir ihtimal.
Diğer uçta ise ‘sürü bağışıklığı' (herd immunity) var. Ben bunun kabul edilebilir ve insani bir strateji olmadığına inanıyorum. Ancak ilginçtir ki İsveç şu anda adı konmamış bir sürü bağışıklığı stratejisi uyguluyor. Keza Brezilya da, Türkmenistan da. Bu çok riskli bir senaryo. Sağlık sisteminizin müthiş kuvvetli olması lazım. İsveç'in başarıp başaramayacağını göreceğiz.
Bu iki uç senaryonun arasında bir yol da, toplumun çoğunluğu bağışıklık kazanana kadar salgını kontrol altına almaya çalışmak. Bu, Türkiye dahil hemen hemen tüm ülkelerin senaryosu.
Dördüncüsü de, orta vadede ilaçların da çıkmasıyla, Covid-19'u hayatımızın bir parçası haline getirmek. Yani bir noktadan sonra grip gibi yaşamaya alışık olacağımız bir noktaya gelebiliriz.
Yeni dalga olur mu? Muhtemelen evet. Ancak hazırlıklarımızı iyi yaparsak, sonraki dalgalarda ülke çapında kapatmalara ve tedarik zincirlerini kırmaya gerek kalmadan, çok daha küçük ölçekli müdahalelerle atlatabiliriz.
TEMASSIZ BİR YAPIYA GEÇECEĞİMİZE İNANMIYORUM
Müteakip dalgaları atlatabilmek için kilit husus, ilaç veya aşı bulunması. Bunun için de en önemli husus, serolojik testler. Yani hastalığı geçiren kişilerin de analiz edilmesi ve nasıl atlattıklarının/bağışıklık kazandıklarının anlaşılması gerekiyor. Verilen rakamların çok ötesinde milyonlarca insan bu hastalığı geçirip farkında olmadan bağışıklık geçirdi, geçirecek ve üretime geri dönecek. Bunun nedenlerini bulmamız lazım.
İnsanoğlunun tamamen steril, kimseyle temas etmediği bir toplum yapısına geçeceğimize inanmıyorum. Bu salgını bir şekilde aşacağız.
TÜRKİYE'YE 5 ÖNERİ
Bunun laboratuvar ortamında oynanmış veya yapay bir virüs olduğuna dair kanıt şu anda sıfır. Bunu net olarak söyleyebilirim. O yüzden bu tarz dezenformasyonlara takılıp komplo teorileri üretmenin anlamı yok.
Türkiye şu anda birinci dalgayı yaşıyor. Test sayısı arttıkça vaka sayısı daha da artacak. Kısa vadede 5 aksiyon şart:
- Öncelikle sağlık kapasitesinin sıradışı yöntemlerle artırılması gerekiyor. Örneğin burada Boston'da son sınıf tıp öğrencileri de hastaneye çağrıldı.
- Sağlık personelini çok iyi korumamız gerekiyor.
- Test sayısını acilen arttırmalıyız.
- Sahadaki çalışanlardan geri bildirim alınması ve buna göre pratik çözümler üretilmesi lazım.
- Serolojik testlerin yapılması şart.