SORU: Ateist birine saygı duymak mı gerekir? Ateist biri bir Müslümana inancından dolayı saygı duyuyor ise Müslüman da ateiste ateist olduğu için saygı mı duymalıdır? Duymazsa buna saygısızlık denir mi?
CEVAP: Bir kimseye saygı duymak, onun bazı güzel yönlerini, bazı vasıflarını güzel güzel bulmak anlamına gelir. Örneğin, birinin yüksek zekâsı, yüksek makamı, yüksek feraseti, dürüstlüğü, ilim ve irfanı varsa, bunu gören kimsede ister istemez bu konumlara karşı bir saygı hisseder. Bu pencereden bakıldığı zaman, bir ateistin bazı vasıfları saygıya değer bulunması mümkündür. Mesela: Bazı gayr-ı Müslimlerin (ateist de olabilir) insan haklarını savunmaları, fakirlere yardım etmeleri, barışsever olmaları söz konusudur ve bu davranışları saygıdeğerdir.
İslam dininde şahısların değil, vasıfların değerlendirildiğini gösteren bir misal de ehl-i kitaptan olan kadınlarla evlenmeye cevaz vermesidir. Bir erkeğin evlendiği bir kadında güzel ve saygıya değer vasıflarını görmezse niye evlensin ki..!
Bundan da anlaşılıyor ki, bir şahısta sevilmeyen, sayılmayan yönleri yanında sevilen sayılan yönlerinin de olması mümkündür.
ÖZETLE: Bir ateisti, ateist olduğu için sevip saymak, İslam dairesinden çıkmak için dilekçe vermek manasına gelir. Fakat bu adamda İslami ve insani bazı güzel hasletleri varsa bunları görmezlikten gelemeyiz. Bediüzzaman hazretlerinin şu ifadeleri konumuza ışık tutmaktadır: “Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san›atı içindir. Öyle ise her bir müslümanın her bir sıfatı müslüman olması lâzım olmadığı gibi, her bir kâfirin dahi bütün sıfat ve san’atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh müslüman olan bir sıfatı veya bir san’atı, istihsan etmekle iktibas etmek neden caiz olmasın? Ehl-i kitabdan bir haremin olsa elbette seveceksin.”(Münazarat,32 ).
‘Ahlakın din ile ilgisi yok’ diyen birine nasıl cevap vermeliyiz?
SORU: Bir arkadaşım ısrarla dinsizlik ahlaksızlık değil, dindarlık da ahlaklılık değil anlayışı üzerinden gidiyor. Ahlaksızlığı dinden uzaklaşmaya bağlayan anlayışa karşı çıkarak böyle yapıldığı için dindarların ve dinin çok itici olduğunu söylüyor. Dindarların korkudan (Allah korkusu, cehennem korkusu) ahlaklı gibi davrandığını söylüyor. Buna nasıl cevap verebiliriz?
CEVAP: Güzel ahlakın çekirdekleri bütün insanlarda vardır. Çünkü, Allah insanı mahlukların en şereflisi, en mükemmeli olarak yaratmıştır. Bu mükemmellik, fiziki güç, fiziki maharet bakımından değildir. Çünkü, insanın bir öküz kadar güçlü olmadığı,bir at kadar hızlı koşamadığı bilinmektedir. Demek ki, insanın bu şerefli ve onurlu tarafı, onun fıtraten mükemmel bir manevi yapıya, yüksek ahlaka ilim ve irfana sahip olabilme yeteneğidir.Bu mükemmellik din faktörü olmaksızın bütün insanların ortak paydasıdır.
Bubunla beraber, insanın yaratılışında var edilen bu güzel ahlak ve diğer güzel hasletlerin inkişaf etmesi, çekirdek halindeki bu güzelliklerin gelişip dışa yansıması için eğitime ihtiyaç vardır. Bu tartışmasız bir realitedir. Bu eğitim ve öğretim, iki şekilde olabilir. Birisi, seküler manada yapılan bir eğitim, diğeri dini manada yapılan eğitim. Bu iki eğitimin de elbette etkileri var. Fakat hiç kimse inkâr edemez ki, dinin etkisi kıyas kabul etmeyecek kadar daha fazla etkiye sahiptir.
Çünkü, insanların evrensel boyuttaki güzel ahlak sahibi olması, her zaman kişinin istek ve arzularıyla çakışmaz, çoğu zaman çelişir. Çelişmesi nispetinde uygulanması zorlaşır ve ilgili eğitimin etkisi de azalır. Bu yüzdendir ki, eğitimin kalitesini arttırmak için eskiden beri, ceza ve ödül faktörleri getirilmiştir. Teşekkür, takdir belgeleri bu tür birer ödüldür. Sınıfta kalmak veya karneye zayıf not düşmek bir cezadır. Hatta sadece bir ödül almamak da çoğu zaman kişiler için bir eksiklik, noksanlıktır ki, bu nevi cezadır. Bu iki faktör, eğitime ciddi katkı sağladığında şüphe yoktur.
AHLAK İMAN SIFATIDIR
İşte konuya bu perspektiften bakıldığında, dinlerin ahlak ve benzeri güzelliklerin öğretilmesindeki rolleri başka hiç bir doktrinle kıyas bile kabul etmez. Zira, kalbine cennet ödülü ve cehennem cezası gibi iki büyük sonuç nakşedilen kimselerin her güzellikte olduğu gibi ahlaki güzellik yarışmalarında da en başarılı olmaları kaçınılmazdır. İslam tarihi boyunca, başta müslümanlar olmak üzere, genel olarak dindarların dinsizlerden daha ahlaklı oldukları görülen bir tarihi realitedir. Zira,-yukarıda ifade edildiği üzere-yaratılışları itibariyle aynı ortak paydayı paylaşan insanlardan birinin, bu ortak paydasını geliştirecek ve etkinlleştirecek ekstra bir özelliğe sahip olmasından ötürü daha farklı bir hale gelmesinden daha tabii bir şey olamaz.
Şunu unutmayalım ki; her müslüman her zaman İslam ahlakını yaşıyor değil. Her kâfir de her zaman kafir ahlakını yaşıyor değildir. Fakat, şu bir gerçektir ki, her güzellik İslam dinin emrettiği veya tavsiye ettiği, yahut da izin verdiği bir faktördür. Bunu daha somut bir ifadeye dökersek; her kötü ahlak bir küfür sıfatıdır, her güzel ahlak bir iman sıfatıdır. Mümin küfür sıfatı olan ahlaksızlığı taşıdığı zaman-onunla kafir olmasa da- çirkinleşir. Kafir de küfür vasfı olan güzel ahlakı taşıdığı zaman- onula mümin olmasa da-güzelleşir. Merhum M. Akif’in dediği gibi, “onların işleri öyle sağlamdır ki, tam bizim dinimiz gibi, dinleri ise o kadar çürüktür ki, tam bizim işimiz gibi.”