DOÇ. DR. İLYAS KEMALOĞLU
Rusya’nın Kırım’ı ilhakından ve Suriye’de askerî operasyon başlatmasından sonra Rus-Amerikan münasebetleri iyice gerginleşti. Son aylarda Sergey Lavrov-John Kerry arasında görüşmeler sıkça yapılmasına rağmen Rus yetkililer, Suriye’de tarafların birçok kez çatışmanın eşiğine geldiklerini dile getiriyor. Hillary Clinton’ın seçilmesi, ABD’nin şimdiki dış politikasının ve iki ülke arasındaki gerginliğin devam edeceği anlamına geliyordu. Ancak Amerika’daki seçimleri Donald Trump’ın kazanması, Rus-Amerikan münasebetlerindeki bu gerginliği azaltacağa benziyor.
Donald Trump’ın ve takımındaki yetkililerin seçimler öncesinde ve sonrasında ABD’nin bazı küresel sorunlarla ilgili tutumuna dair verdiği vaatler hayata geçirildiği takdirde bu öngörünün gerçekleşmesi de kuvvetle muhtemeldir. Bu açıklamaların ilki, Kırım ile ilgili. Trump, seçim sürecinde Kırım’da yapılan ve Rusya’ya katılımı öngören referandum sonuçlarını tanıyacağını dile getirmişti. Bunun gerçekleşmesi, şüphesiz Rus-Amerikan gerginliğine son verecektir. Zira gerginlik de Batı’nın Rusya’ya uyguladığı ambargolar da Moskova’nın Kırım’daki referanduma dayanarak gerçekleştirdiği Kırım’ın ilhakından sonra başladı. Trump’ın Kırım’ı Rusya’nın bir parçası olarak tanımasıyla gerginliğin en önemli sebebi de ortadan kalkmış olacaktır. Bu husus, yalnızca Rusya-ABD münasebetlerini değil, Rusya-AB münasebetlerinin de iyileşmesini sağlayacaktır.
Clinton’ın seçilmesi, ABD-Rusya gerginliğinin devam edeceği anlamına geliyordu. Ancak Trump’ın kazanması, Rus-Amerikan münasebetlerindeki bu gerginliği azaltacağa benziyor.
Donald Trump’ın başkan seçilmesi, Suriye krizinin de daha kısa sürede çözülmesini sağlayacaktır. Zira Trump, Esad’lı bir çözümün olabileceğini ve teröristlerin 30 günde yok edilebileceğini belirtti. Diğer bir deyişle Trump, Moskova’nın baştan beri savunduğu tezi (Suriye’deki terörist gruplarla mücadele edilip istikrar sağlanacak, ardından Esad’ın da katılabileceği seçimler gerçekleştirilecektir) desteklemiş olacaktır. Bu da taraflar arasındaki ikinci önemli gerginlik sebebini ortadan kaldıracaktır.
GÖRÜŞMELERDE NATO ŞARTI
Trump’ın NATO ile ilgili açıklamaları da Rusya’yı son derece memnun etmişti. Seçim sırasında Trump, ABD’nin NATO’ya verdiği askeri ve mali desteği azaltacağını belirtmişti. Rusya ile Batı arasındaki münasebetleri gerginleştiren üçüncü husus da buydu. Moskova, NATO’nun genişlemesinden rahatsız olmakta, bu genişlemenin hedefinde Rusya’nın olduğunu ileri sürmekte ve her adımı kendisine karşı yapılan bir tehdit olarak algılayarak son derece agresif bir tutum sergilemektedir. Şeytan adlı termonükleer füzenin denenmesini, Gürcistan’ın NATO ile temasları arttırması üzerine Rusya’nın Ermenistan ile ortak silahlı kuvvetlerin oluşturulması konusunu gündeme getirmesini de bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. Dolayısıyla ABD’nin NATO’ya verdiği desteği azaltması ve NATO’yu kendi çıkarlarında kullanmaktan vazgeçmesi, Rusya ile ABD’yi yeniden silahsızlandırma görüşmelerine oturmalarını dahi sağlayacaktır.
Seçim sonrasında Vladimir Putin’in hem telgrafla hem de telefonla Donald Trump’ı tebrik etmesi ve her iki liderin yaptıkları açıklamalar, tarafların münasebetlerdeki gerginliğe son vermek istediklerinin göstergesidir. Putin, Trump’ın ilişkileri iyileştirmeye yönelik açıklamalarından memnuniyet duyduklarını, bunun çok da kolay olmayacağını, ancak Rusya’nın bunun için elinden geleni yapacağını dile getirdi. Öyle görülüyor ki Trump yönetimi diğer ülkelerin içişlerine karışmaktansa ABD içerisindeki sorunlarla ilgilenecektir. Bu da Rusya’nın en fazla istediği hususlardan biridir. Böyle bir durum, şüphesiz Rusya’nın işine yarayacak, Rusya’nın uluslararası arenada güçlenmesine neden olacaktır.
Rusya’nın etrafındaki ülkelerdeki gelişmeler de Moskova’nın özellikle bölgede güçlenmesine katkıda bulunacaktır. Suriye’deki operasyonlar ve Moskova’nın kendi çıkarları doğrultusunda Esad rejimine verdiği destek, Orta Doğu’daki rejimlerin Moskova’ya farklı açıdan bakmalarını sağladı. Onların gözünde Rusya, müttefikini sonuna kadar destekleyen bir ülke hâline geldi. Bu husus, Moskova’ya bölgede özellikle dış müdahalelerden korkan müttefikler kazandırabilir. Diğer taraftan Moskova gerek Suriye’ye gerçekleştirdiği operasyonlar sırasında gerekse de ülke içerisinde yeni teknolojiler denemektedir. Bu da şimdiden Rus askerî teknolojilerine olan ilgiyi arttırmaktadır. Rus uzmanlar Moskova’nın Suriye operasyonları için yaptığı masrafı (Rusya’nın Suriye operasyonu, Moskova’ya yaklaşık 4 milyon dolara mal olmaktadır), satacağı askerî teknolojiler sayesinde fazlasıyla çıkartacağı kanısındadırlar.
Donald Trump’ın başkan seçilmesi, Suriye krizinin daha kısa sürede çözülmesini sağlar. Zira Trump, Esad’lı bir çözümün olabileceğini ve teröristlerin 30 günde yok edilebileceğini belirtti.
Bulgaristan ile Moldova’daki seçimlerde Rusya ile işbirliğinden yana olan adayların kazanması da şüphesiz Moskova’yı memnun eden ve güçlendiren gelişmelerdir. Bulgaristan’ın yeni Cumhurbaşkanı Rumen Radev, AB’nin Rusya’ya uyguladığı ambargonun kaldırılması gerektiğini savunurken, Moldova’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de seçimlere “Rusya ile birlikte” sloganıyla katılan İgor Dodon kazandı. Bu gelişmeler, Moldova’da Rus etkisinin artacağı, bu ülkede Romanya ve dolayısıyla AB etkisinin azalacağı, Rusya’nın Türk Akımı da dâhil olmak üzere Bulgaristan ile çeşitli projeler üzerinde çalışacağı anlamına gelmektedir. Bölgede daha fazla güçlenen Rusya’nın bölgeye daha fazla karışan ABD’nin politikalarına sert cevap vermesi kaçınılmaz olurdu. Dolayısıyla Batı’nın ambargolarından büyük zarar gören ve petrol fiyatlarının düşüşü dolayısıyla zaten zor durumda olan Rusya için Trump’ın başkanlığı, hem Batı ile münasebetleri yumuşatmak hem de aynı zamanda ambargolardan kurtulmak için iyi bir fırsattır. Trump’ın seçim öncesindeki vaatlerini yerine getirmesi ise son yıllarda gittikçe şiddetlenen ve gerçek bir savaşa dönüşme tehdidi taşıyan Soğuk Savaş’ı sonlandırması ve dünya barışı açısından önemlidir. Kaldı ki bütün bu rekabet ve mücadeleden zararlı çıkanlar, ABD ile Rusya’dan ziyade bu mücadelenin yaşandığı ülkelerdir. Ukrayna ile Suriye, bunun en önemli örneklerini teşkil etmektedirler.