DOÇ. DR. HASİP SAYGILI
15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişiminin başlamış olan yargı safahatı, askerlik kültürümüzdeki zafiyet sahalarının bir kısmını ortaya çıkarmış görünmektedir. Astlar ve üstler arasında karşılıklı güven ile muhabbet ve hürmet duygularında önemli aşınmalar meydana gelmesi, terfi ve özlük haklarında liyakat ve ehliyetin esas kriter olmadığı algısının yaygınlaşması, sevk ve idare mevkiindeki personelin zamanında ve yerinde karar ve emir vermekteki aczi, makam sahiplerinin kendi özlük haklarının en yüksek değer olduğu izlenimi verecek şekilde davranış kalıpları sergilemesi ve bütün bunların astlarda yarattığı psikolojik çöküntü gibi problem sahaları bu kapsamda sayılabilir.
SIFIR RİSK YAKLAŞIMI
Bir kısmına işaret ettiğimiz zihniyet problemleri kendini bizim sıfır risk yaklaşımı dediğimiz davranış kalıpları ile göstermektedir. Tabii söz konusu “sıfır risk”in terfi, tayin gibi şahısların kendilerini ilgilendiren hususlarda tercih edilmesinden söz ediyoruz. Konuya yabancı olanlara fikir vermek için somut bazı örnekler vermek isteriz. Geçmiş yıllarda bazı yüksek mevkideki komutanlar, çok seyrek de olsa, Yüksek Askeri Şura’nın terfileri belirleyeceği hafta, kaza riski olabilir endişesiyle bazen intikal, silah atış gibi faaliyetleri durdururlardı. Yaralama ve ölümle bitecek bir kazanın kendi terfilerine mani olacağı düşünülürdü. Hal tarzı olarak da kendi ikballeri için risk oluşturmayacak seçeneği, yani bir hiçbir faaliyette bulunmamayı tercih ederlerdi.
Bu satırların yazarı, 2009 yılında Azerbaycan’a geçici görevle gittiğinde kendisine şehir içinde Bakü Metrosu’nu kullanmayacağı da tebliğ edilmişti. Gerekçesini merak ettiğimde de 5 yıl önce metroda bir yaralama olmuş imiş, bizim risk almamamız için bu yasaklamanın konulduğunu öğrenmiştim. Oysa Azerbaycan başkentinde güvenlik sorunu yoktu. Ama ilgili makam sahibi sadece herhangi bir müessif olay olduğunda “biz kendisine metroyu kullanmamasını tebliğ etmiştik” diye kendini kurtarmayı düşünmekteydi.
Çeyrek yüzyıl öncesinden hatırlıyorum. Aylık olarak birliklere terör örgütlerinin eylem yapabilecekleri muhtemel günler mesajla en yüksek karargâhlardan en küçük taktik birimlere kadar bildirilirdi. Ama bir ay içinde 3-5, 8-10 gün değil; ayın her gününde terör eylemi olabileceğini her ay düzenli olarak mesajla bildirerek “biz birlikleri önceden uyarmıştık” diyebilecek durumda olma tercih edilirdi. Şüphesiz bu ayın ilk gününden son gününe kadar hemen her gün eylem olabilir diye sayfalar dolusu mesaj çekmek birliklerde umursamazlık ve yüksek makamlara güvensizlik yaratırdı. Ama yüksek rütbeli makam sahipleri kendi özlük haklarına olumsuz etki edebilecek risklere karşı tedbir almış olduklarını sanırlardı.
2010’lu yılların başlangıcında tanık olduğum sıfır riskli bir davranış kalıbının çok ilgi çekici olduğunu sanıyorum. Bahse konu yıl generalliğe terfi ettirilecek olan bir subay çay servisini beğenmeyince garson gittikten sonra feveran etmeye başladı. Masada hazır bulunan şikâyet formunu doldurdu ve ayrılırken ilgililere vermemi benden rica etti. Olur, dedim. Ama formda arkadaşımız kendi kimliğine dair hiçbir şey yazmadı. Adınızı yazmamışsınız dediğimde form dolduranın adını yazmasının ihtiyari olduğuna ilişkin formun üzerindeki notu bana gösterdi. Arkadaşımızın şikâyet formunu doldurmasında formel olarak bir eksiklik elbette yoktu. Ama içtiği bir bardak çayla ilgili olumsuz mülahazasını açık kimliği ile beyan etmeyecek kadar tedbirli olmasının problemli olduğu fikrindeyim. Bu tipik sıfır risk yaklaşımını ilke edinmiş subay birkaç ay sonra generalliğe terfi etti. Muhtemelen yüksek makamlara asla problem çıkarmaz, her emredileni kayıtsız şartsız yerine getirir düşüncesiyle emsalleri arasından tercih edilmiş olmalıdırlar. Oysa adı geçen şahsın uğursuz darbe gecesi kritik bir makamda olmasına rağmen sonuçta kimin kazanacağı netleşmeden kılını kıpırdatmamayı yani risk almamayı tercih ettiği, yargılamalardan anlaşılmaktadır.
KURMAYIN EN ZAYIF TARAFI
Verdiğimiz örneğin maalesef tekil bir örnek olmadığı görülmektedir. Kendi emrindeki harp silahları darbe gecesi Ankara’da masum insanlara ölüm kusarken evine çekilip astlarının telefonlarına cevap vermemeyi risk almamak olarak gören kritik birlik komutanlarının ordu kadrolarında mevcudiyeti bir vakıadır. Elbette ordudaki makam sahiplerinin tamamının bu tarz arızalı davranışlarla malul olduğunu ileri sürecek değiliz. Böyle bir iddia hâlihazırda canları pahasına çetin şartlarda görev yapan neferinden generaline kadar kahramanlarımıza iftira olur. Ancak şahıslarına zerre kadar bir risk gelmemesi için ülke ve ocak mahvedilirken kıllarını kıpırdatmayan rütbe ve makam sahiplerinin varlığını yok varsaymak isabetli bir yaklaşım olamaz. Dahası söz ettiğimiz ayıplı karakterlerin son dönemde bazen makam sahipleri tarafından öne geçirildikleri ve tercih edildikleri iddiasının, son yıllarda general terfilerinin neredeyse FETÖ’ye tulum olarak tahsis edildiği ortaya çıkmışken soyut bir itham olarak görülmemesi gerekir. Şunu da söyleyelim, FETÖ’nün otomatlarının toptan terfi ettirildikleri dönemin öncesinde de her şeyin hakkaniyet, liyakat ve ehliyete göre yürüdüğü söylenemezdi.
Sıfır risk yaklaşımını kendi ikballeri için en emin yol olarak gören makam sahipleri çevrelerinde her hal ve şartta doğruyu söyleyebilecek cesaret ve donanımda kimseleri prensip olarak bulundurmamayı tercih ediyorlar. Böylelikle makamı işgal ettikleri dönem boyunca canlarını sıkacak, keyiflerini kaçıracak bir şey duymuyorlar. Karargâh subayının görevi yürütülen ve yürütülecek olan bütün faaliyetlerin konu hakkında sağlıklı bilgi birikimi ve muhakeme yeteneği ile sürekli değerlendirilmesi ve karar verici makamın hatalı karar verme ihtimalini azaltma iken bu anlayış tepe taklak edilmiş görünmektedir. İfade ettiği her görüşün “isabet buyurdunuz” tarzında maiyeti tarafından peşinen onaylanması bir süre sonra doğal olarak makam sahibinin kendisini yeteneklerinin çok üzerinde bir konumda algılamasına sebep olmaktadır.
Ordumuzun kurmay sınıfının belki de en zayıf tarafı son dönemlerde doğru bildiğini makam sahiplerine tam olarak ifade edecek medeni cesaretten yoksun oluşudur. Bununla askeri mekteplerde bu konu öğretilmiyor demek istemiyoruz. Konu teorik olarak anlatılsa da genç bir kurmay subay doğru bildiğini komutana rağmen ifade edenlerin maruz kaldıkları tepkileri gördükçe bir süre sonra “akıllanmaya” başlamaktadır. Makam sahibinin düşündüğünden farklı bir açıdan meselelere bakmayı kendi kişisel meslek kariyeri için risk olarak görmeye başlayınca bir müddet sonra artık izan, muhakeme ve vicdanın sesine göre değil hemen her şeyi kudret sahibinin keyfine göre dile getirmeyi benimsemektedir. Buna hafif bir ifade ile karakter aşınması veya kişilik çatallaşması diyebiliriz. Sınıf subayları gözünde kurmay arkadaşlarının itibar kaybetmesinin temel sebebi lafı eğip bükmeden ifade edebilecek bahsettiğimiz karakter sağlamlığını yeterince göremeyişi olmalıdır.
Bütün bu söylediklerimize rağmen şu husus da ifade edilmezse meramımızı anlatamamış olacağız: O da bir makam sahibi ne kadar haşin, farklı fikirlere tahammülsüz olursa olsun, kendi maiyetinden iki ayrı subayın bir proje hakkında makul, sağlam gerekçelerle itirazı olursa “o zaman bir daha değerlendirin” diyerek kendi görüşünden rücu edebileceğidir. Ancak sorun bu iki subayın karar vericinin maiyetinde bulunmasının şimdilik imkânsıza yakın derecede güç olması ihtimalidir.
ALÇALTICI MUAMELE
Yukarda bahsettiğimiz problem sahaları ülkenin 15 Temmuz 2016’a getirilmesini önemli ölçüde kolaylaştırmıştır. Ama FETÖ mikrobunun asker ocağını neredeyse tamamen ele geçirecek derecede başarı kazanmasının derinlerde yatan sebebinin, birçok makam sahibinin şahsi ikbal hesaplarına mani çıkmasın diye “dilsiz şeytan”, “kör şeytan” rolü oynamayı tercih etmesi olduğunu söylemeliyiz. Bazı makam sahipleri için sıfır risk tercihi sonuçta ülkenin bekasını dinamitleyecek süreci yaratmıştır. Yüksek askeri makam sahiplerinin maruz kaldıkları tecavüz ve ağır hakaretlerin de 1826’dan günümüze örneği yoktur. 27 Mayıs 1960 darbesi sonunda Orgeneral Rüştü Erdelhun’un uğradığı aşağılamalar bile son darbe girişiminde yüksek kademenin topluca uğradığı utanç verici muamelelerin yanında geride kalır.
Diğer taraftan, son söz olarak asker ocağı ile ilgili bu kısa yazıda dile getirilen problem sahalarının ülkenin A’dan Z’ye bütün kurumları için geçerli olduğuna da işaret etmeliyiz. Zaten, şeytanın fesat ve yoldan çıkarma için “dilsiz” ve “kör” rolünü oynattığı oyuncaklarını hemen her kesimden devşirdiği de ortaya çıkmıştır.