Modern zaman insanları olarak, “yorgunluk” en temel özelliğimiz olmaya doğru gidiyor. Temposu her geçen gün artan hayat, dört bir yanımızı kuşatmış elektronik aletler, önce dikkatimizi dağıtmak ve ardından, kendi amaçları için toplamaya ayarlı teknoloji şirketleri, beğen butonları, kaydet seçenekleri, paylaş telkinleri ve favoriye alma yöntemleriyle bizi birbirimize haset duymaya yöneltecek kadar benliklerimizi ele geçiren platformlar… Bir şeyler ters gidiyor gibi, bunu derinden hissediyoruz, bu koşuşturma, bu dijital hengâme yoruyor bizi, ekranlara her bakışımızda biraz daha tükeniyoruz, her şeyin farkındayız ama bu gidişe karşı ne yapacağımızı bilemiyoruz.
* * *
Son zamanlarda dijital minimalizm, dijital detoks, dijital denge gibi başlıklara çok sık rastlar olduk. Boğazımıza kadar dijitale battığımızın sonucu olarak, buradan bir çıkış yolu arayışı içerisindeyiz. Özellikle online hayata alışmaya çalıştığımız pandemi döneminde bu arayışımız daha da şiddetlenmiş durumda. Bu konuda çok sayıda kitap, makale, konferans, podcast yayınlandı. Bunlardan bence en uygulamaya dönük olanı, Amerikalı akademisyen Cal Newport’un Metropolis Yayıncılık tarafından Türkçeye çevrilen, ekran bağımlılığı ve teknoloji yorgunluğu sarmalından kurtulma konusunda yol haritası sunan “Dijital Minimalizm” adlı kitabı. Bilgisayar bilimlerinde doçent olarak çalışan ve hiçbir sosyal medya hesabının olmadığını gururla vurgulayan Cal Newport, dijital minimalizm olarak adlandırdığı felsefesinin amacını şöyle açıklıyor: “İçinden geçmekte olduğumuz bu teknolojik doz aşımı döngüsünden başarıyla çıkmak isteyenlerin arayışına denk düşen yegâne felsefenin dijital minimalizm olabileceği sonucuna vardım. Bu felsefe, dijital araçlarla kurduğumuz ilişkide azın çok olabileceği inancına dayanıyor. Geçici çözümler işe yaramaz, sizin tam teşekküllü bir teknoloji kullanımı felsefesine ihtiyacınız var. Gönülden bağlı olduğunuz değerler üzerine kurulu, hangi araçları ne şekilde kullanmanız gerektiğine dair net yanıtlar veren ve ayrıca geri kalan her şeyi gönül rahatlığıyla yok saymanıza imkân verecek bir felsefe…” (s.14)
* * *
Silikon Vadisi’nin tüm insanlığa armağanı olan sosyal medya platformlarının geldiğimiz şu aşamada bize ne gibi etkilerinin olduğunu da kafayı takmış vaziyetteyiz. Instagram, Twitter, Youtube, Facebook başta olmak üzere sosyal medya platformlarını kullanmaktan büyük keyif alıyoruz. Ancak, aldığımız bu keyfin yanı sıra, içimizi de inceden bir kurt kemirmesi kaplıyor. Netflix’in Social Dilemma (Sosyal İkilem) adlı belgeseli, bu konuda dikkatimizi fazlasıyla çekmiş durumda. 7’den 70’e hepimizi “kullanıcı” olarak kendilerine “bağlayan” Google, Facebook, Instagram, Twitter ve Youtube’ın eski çalışanlarıyla yapılmış röportajlardan oluşan belgeselde, Silikon Vadisi’nin yeni yetme teknoloji dâhilerinin el birliğiyle hayata geçirdikleri bu teknolojilerin/ platformların, bireyleri ve toplumları nasıl negatif/ olumsuz etkilediği gözler önüne seriliyor. “Kullandığınız bir ürüne para ödemiyorsanız, büyük ihtimalle ürün sizsinizdir!” önermesini zaten biliyorduk ama bu belgeselde, bunun bir tık ötesi anlatılıyor. Sosyal medya platformlarının sadece bireylerin psikolojilerini değil, toplumların da psikolojisini derinden etkilediği vurgulanıyor. Popülist/ ırkçı/ despot siyasetçilerin ön plana çıktığı günümüzde, bu platformların toplumdaki ayrışmayı daha da körüklediği, komplo teorilerini baş tacı edip, insanları hakikate değil, hakikat ötesine (çarpıtılmış, deforme edilmiş, mutasyona uğramış ve hakikat olma özelliği kalmamış bir ucubeye) yönlendirdiğine dikkat çekiliyor. “Dikkat mühendisleri/ tacirleri” olarak isimlendirilen bu teknoloji şirketlerinin en temel özelliği, ürettikleri teknolojiyi bizim ara vermeden, bıkmadan usanmadan, uzun süreler boyunca kullanmamız. Çünkü bu şirketlerin en önemli para kazanma yolu bu! Bizim dikkatimiz ve alışkanlığımız üzerinden para kazanıyorlar.
* * *
Çocuklar ve gençler başta olmak üzere, odaklanma problemi yaşayanların sayısı git gide artıyor. Çünkü dikkatimizi ele geçirdiler. Gün içerisinde yüzlerce kez telefonumuzun tuş kilidini açıp mesaj gelip gelmediğini kontrol etmek, bir yerlerde yeni bir gelişme var mı diye ikide bir Twitter’a girmek, paylaştığımız fotoğrafın kaç kişi tarafından beğenildiğini görmek için Instagram ekranını parmağımızla kaydırmak ve geliştirdiğimiz daha birçok refleks, bir bütün halinde yaşamamız gereken hayatımızı atomize ediyor, dikkatimizi dağıtıyor, odaklanmamızı engelliyor; tedirgin, yorgun, doyumsuz, tükenmiş bir ruh durumunun bize egemen olmasını sağlıyor. Amerikalı istatistikçi Profesör Edward Tufte’nin belgeselde kullanılan “Müşterilerine “kullanıcı” diyen sadece iki sektör var: Yasa dışı uyuşturucu sektörü ve yazılım sektörü…” sözü de, bu acı gerçeğin detayına ışık tutuyor. Bunların çoğunu biliyoruz ama kullanmaya devam ediyoruz. Bu da suçluluk psikolojisine kapı açıyor. Cal Newport, yaşadığımız bu ikilemi şöyle betimliyor: “Elbette bu dünyaya adım atarken kimsenin niyeti kontrolünü kaybetmek falan değildi. Uygulamaları indirip hesap açmak için herkesin bir takım geçerli sebepleri vardı, fakat nihayetinde kaderin ironik bir cilvesiyle karşı karşıya kaldılar; bu hizmetler, onları ilk başta cazip kılan değerleri baltalamaya başlamıştı. Dünyanın öbür ucundaki arkadaşlarıyla irtibatta kalmak için Facebook’a üye olmuşlardı, fakat nihayetinde masanın öbür ucundaki arkadaşıyla bölünmeden, dolu dolu sohbet edemeyecek halde buldular kendilerini.” (s.11)
* * *
Günümüzde, yeni teknolojilerin hiçbir şekilde kullanılmaması gerektiğini öne süren yeni nesil “Makine Kırıcılar” (Neo-Luddites) ile sensörler ve giyilebilir teknolojiler vasıtasıyla her şeylerini yeni teknolojilere emanet etmekten çekinmeyen “Niceliksel Benlik” (Quantified Self) sevdalıları, teknolojiye yaklaşım konusunda iki aşırı uç olarak öne çıkıyor. Dijital minimalizm ise bu iki farklı uç arasında dengede durmayı hedefliyor. Minimalizm akımının temel felsefesi olan sadelik, dijital minimalizmin de temelini oluşturuyor. Buna göre dijital minimalizm: “Çevrimiçi vaktinizi, değer verdiğiniz şeylere faydası dokunan, titizlikle belirleyip optimize ettiğiniz az sayıdaki faaliyete odaklı halde geçirmenizi ve geri kalan her şeye gönül rahatlığıyla sırt çevirmenizi öngören bir teknoloji kullanımı felsefesi” olarak tanımlıyor kendini. (s.42) Newport’un dijital minimalizm felsefesi; okuyanları anlık olarak motive etmeye çalışan, altından kalkılamayacak kadar çok yükümlük dayatan, zorlama bağımlılık tedavisi metotlarını uygulayan kişisel gelişim benzeri bir yöntem değil. Teknolojiyle insan arasındaki ilişkiyi düzenleyip, kişilerin yaşamını daha kaliteli bir hale getirmeyi hedefleyen yepyeni bir hayat tarzı… Üç temel ilkesi var. Birinci ilke: Kalabalık pahalıya patlar: Dijital minimalistler zamanlarını ve dikkatlerini gereğinden fazla cihaz, uygulama ve hizmetle boğmanın toplamda olumsuz sonuçlara yol açtığını bilir. Bu toplam etki, her bir ürünün tek başına sağlayabileceği faydaları hiç edecek denli büyük olabilir. İkinci ilke: Optimizasyon önemlidir: Dijital minimalistler, belli bir teknolojinin değer verdikleri bir şeye faydasının dokunup dokunmayacağına karar vermenin yalnızca ilk adım olduğunu bilirler. Bu faydayı en iyi ve etkili şekilde sağlamak için de söz konusu teknolojiyi nasıl kullanmaları gerektiğini enine boyuna düşünürler. Üçüncü ilke: Amaca yönelik hareket etmek tatmin edicidir: Dijital minimalistler, yeni teknolojilerle kurdukları ilişkinin daha amaçlı olması için verdikleri çabadan büyük memnuniyet duyarlar. Aldıkları spesifik kararlardan bağımsız olan bu memnuniyet duygusu, minimalizmi bu derece anlamlı kılan başlıca sebeptir.
* * *
Dijital minimalizm; teknoloji konusunda kişilerin seçici davranmasını, teknolojik araçları doğru, yerinde ve fayda esaslı kullanmaya odaklanmasını amaçlıyor. Doğrudan bize/ yaşamımıza değer katmayan hiçbir teknolojinin hayatımızda yeri olmaması gerektiğinden hareket ediyor. Sonrasında tavsiye edilen minimalist uygulamalar ise hayatımızı daha kaliteli bir hale sokmanın ipuçlarını barındırıyor. Bir saat boyunca Youtube’da komik videolar izlemek ruhunuzu tüketebilir, fakat tuvaletteki havalandırma cihazının motorunu nasıl değiştireceğinizi öğrenmek için Youtube’a başvurmak, bir şeyleri tamir ederek geçireceğiniz tatmin edici bir akşamın temelini teşkil edebilir. Amaca yönelik ve ihtiyatlı kullanıldığında yeni teknolojilerin, teknoloji karşıtlığına veya önüne gelen her teknolojiyi kullanma yaklaşımına nazaran çok daha iyi sonuçlara yol açacağı fikri, dijital minimalizmin temellerinden birini oluşturuyor. (s.172) Kendi başınıza vakit geçirmeyi öğrenin, sosyal medyada başıboş dolaşmaktan vazgeçin, boş zamanın kıymetini bilin/ hakkını verin, dikkatinizi daha önemli işleriniz için yoğunlaştırın…