MELEK GEDİK | KARAR
KARAR TV'de bu hafta Gündem Özel'in konuğu DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan oldu. Taha Akyol ile Elif Çakır'ın sorularını cevaplayan Babacan, Türkiye gündemine oturan pek çok tartışmalı konu ile ilgili önemli açıklamalar yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın böyle bir ortamda erken seçime gitmeyeceğini belirten Babacan, bir de uyarı da bulundu, "Yoksulluk ile din özgürlüğü aynı kefeye konursa... Vatandaşımız yoksulluğu tercih edebilir. Buna çok dikkat etmek gerekiyor" dedi.
"2018 SEÇİMLERİ ZAFER DEĞİL YENİLGİDİR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2018'de yenildiğini ve bunu konuşulmadığını belirten Babacan "Türkiye'de aslında 2018'den bu yana çok açık bir gerçek var. Bu gerçek de dillendirilmiyor. 2018 seçimlerinde Sayın Erdoğan, seçim kaybetmiştir. AK Parti seçimi kaybetmiştir, ancak bir başka siyasi partinin desteği ile Cumhurbaşkanı seçilebilmiştir. 50 artı bir, bir başka siyasi partinin seçmenlerinin açıkça desteği ile olmuştur. Yine Meclis'teki iktidar çoğunluğu AK Parti'nin ancak MHP desteği ile sağlanabilmiştir. 2018 seçimleri aslında AK Parti açısından, Sayın Erdoğan açısından bir yenilgidir. Zafer değildir. Çünkü o güne kadar hep tek başına iktidar olabilen, bir parti ve kişi ilk defa ortaklara mecbur kalmıştır.
"AŞIK OLDUKLARI İSTANBUL'U KAYBETTİLER"
Geldik, ertesi yılki yerel seçimlere. İstanbul'da, Ankara'da ne oldu? Cumhurbaşkanı'nın kendisi, otobüs üzerinde ilçe ilçe dolaştı. Bir tarafta bir belediye başkanı adayı, öbür tarafta bir Cumhurbaşkanı vardı. Ne oldu? Yenildi. Bunlar hiç konuşulmuyor. İstanbul'u, Ankara'yı kaybettiler. İşte İstanbul, aşık oldukları şehirdi. İstanbul'u kazanan Türkiye'yi kazanır, İstanbul'u kaybeden Türkiye'yi kaybeden diyen başkası mıydı? Antalya, Mersin bunlar büyükşehirler. Şimdi burada çok ciddi bir yenilgi var. Ve bu yenilginin arkasından Türkiye'nin sorunları çözemeyen bir yönetim var şu an."
"SAYIN ERDOĞAN'A KABUL ETTİREMEDİK"
Taha Akyol'un imar rantı ile ilgili sorusuna cevap veren Babacan, şunları kaydetti: "Gidişattan açıkçası korkuyorduk, bugün bahsettiğimiz o lüks inşaatlar var ya. Bizim o dönemde 'Bunları yapmayın, yanlış yere gidiyor' diye uyardığımız binalar, onlar şimdi boş duruyor. Dünyanın parası döküldü. Niye engellemedik? Güzel bir soru. Öncelikle imar rantları ve inşaat ile sanayi arasındaki dengeyi yeniden kurma ile ilgili mevzuat hazırladık. 25 kişilik ekip oluşturduk, defalarca toplandık. Mevzuatın tamamını hazırladık, yeni kalemler oluşturduk. Parsel bazındaki imar değişikliğini yasaklayan hükümler koyduk. Yasa metni, satır satır hepsi hazırdı. Ve bunu maalesef Sayın Erdoğan'a kabul ettiremedik.
"SİYASETİN FİNASMANI İMAR RANTI"
Çünkü bu işlerle uğraşan Bakan arkadaşlarımızdan, o dönemde itirazlar geldi. Çünkü bu işin, muhatapları var. Bu rant paylaşılıyor. Bu rant sadece iş camiasında paylaşılmıyor, yerel yönetimde, merkezi yönetimde, her yerlerde bu rant paylaşılıyor. Aynı zamanda imar rantı, siyasetin önemli bir kaynağı. Siyasetin finansmanı imar rantı. Dolayısıyla o kadar çok farklı kesimlerden, bu rantı paylaşanlar vardı ki... Onlar bu sefer karşı cephe olarak karşımıza çıktılar. Bu birincisi.
Eğer o gün Sayın Erdoğan, bizim hazırlığımıza 'Yapılsın, tamam' deseydi... Meclis'ten geçirir ve yapardık. Meclis'e bir yasa tasarısının gitmesi için Başbakan'ın imzası gerekiyordu. Niye yapmadınız diye soruyorsunuz ama bu yasal düzenleme gerektiriyordu."
İKTİDARA REFORM ÇAĞRISI
Reformlar ile ilgili iktidara çağrı yapan Babacan, ilk önerisini de dillendirdi.
Babacan şunları söyledi: "Hukuk reformunda, ekonomi reformunda bahsediyorlar şu anda, yakında açıklayacağız diyorlar. Mesela gerçekten samimiyseler, yapılacak ilk iş... İhale mevzuatını hemen Avrupa Birliği ile uyumlu hale getirsinler. Şu an 28 ülke ortak bir kamu alım mevzuatı uyguluyor ve bu ülkelerin hemen hemen tamamı Türkiye'den daha ileri olan ve daha çok kamu yatırımı yapan ülkeler. Milyonlarca dolar yatırım yapıyorlar, bunların uyguladığı ortak bir mevzuat var.
"HAZIR BİR SİSTEM VAR, UYGULAYIN"
Bu iyi bir başlangıç noktası olabilir. Bu mevzuatı aynen alalım ve Türkiye'ye taşıyalım. Defalarca, 28 ülke tecrübe etmişler. Yıllardır bu mevzuatı uyguluyorlar, 28 ülkede denenmiş. Eğer hukuk ve ekonomi reformu diyorsak, buradan başlasınlar hemen. Bugünkü hükümete çağrı yapıyorum. Niye denenmiş, hazır bir sistemi Türkiye'de uygulamıyorlar?"
"BİR İTTİFAKIN PARÇASI OLMAK İSTEMEYİZ"
DEVA Partisi'nin hedefinin iktidara gelmek olduğunu vurgulayan Babacan, Türkiye'de parlamenter sistem üzerinden yürütülen ittifak çabaları için de şunları söyledi:
"Vizyon belgemizi ikili olarak görüşmeyi düşünüyoruz. Diğer siyasi partilerle. DEVA Partisi, artı başka bir parti. Kamuoyuna açıklamadan önce, birbirimizi anlamak gerekiyor. Parlamenter sistem derken akıllarında ne var? Bizim bu belgemiz çoktan hazır ama metot olarak, bu yanlış bir başlangıç noktası olur. Sistem değişikliğini mutabakat arayışı ile yapmamız lazım. Dolayısıyla bu konuda kafan yoran, çalışan tarafları dinleyerek, çalışmalarımızı mukayese ederek bir mutabakat zemini oluşabilir. Aksi halde reklamı yaparız, sonuç çıkmaz.
Mutabakat zor olabilir ama arayışının kendisi çok kıymetli. Ama bunu yaparken 3-5'li partilerin bir masaya oturarak yapmamız çok doğru olmayabilir. Çünkü bu aşamada herhangi bir birlikteliği ya da ittifakın bir parçası olarak görünmek istemeyiz. Daha yeni bir siyasi partiyiz. Özgün kimliğimizi inşa etme aşamasındayız. Dolayısıyla ikili bazda her türlü diyaloga, çalışmaya açığız."
"TAM BİR GERİYE DÖNÜŞ"
Türkiye'de siyasi şiddetin yeniden hortladığı belirten Babacan şunları kaydetti: "Siyasal şiddet, kavramı tekrar ülkenin gündemine girdi. Tam bir geriye dönüş. Her alanda kötüleşiyor ülke. Son bir haftada yaşadıklarımız açıkçası çok üzücü ama aynı zamanda da çok kaygı verici. Ülkenin geleceği ile alakalı. Şiddetten beslenen ve şiddeti bir yöntem olarak kullanan ve şiddet kullanıldığı zaman bunu kınamayan, açıp bir 'geçmiş olsun' telefonu etmeyen bir zihniyet, Türkiye için çok çok tehlikeli. Şu çok vahim ki, aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen, bu kadar önemli olaylar gerçekleşti ve bugüne kadar Cumhurbaşkanı'nın bu konuyla ilgili tek bir açıklaması yok."
ERKEN SEÇİM TAHMİNİ
Erken seçim hakkında konuşan Babacan "Kanaatim Sayın Erdoğan, mecbur kalmadıkça böyle bir tabloda seçime gitmez herhalde. Çok rasyonel gelmiyor bana ancak mecbur kalması lazım. Şu an görev süresinin ortasında, 2,5 yıllık bir süre var.
Niye elindeki riske atsın ki? Hele, hele böyle bir tabloda. İktidar partilerinin zemin ve sürekli oy kaybettiği bir tablo. Üstelik iktidar ortakları arasındaki ilişki de çok öyle sağlam bir yapıda değil. Onu görüyoruz, farklı duruşlar var. Şartlar zorlayabilir, birincisi küçük ortağın desteğini çekmesi. İkinci ekonomi, önemli olabilir" dedi.
"BİRAZ KADINA, TERCİHLERİNE SAYGI..."
Taha Akyol'un "Muhafazakar kesim, herhangi bir iktidar değişikliğinde kazanımlarını kaybeder mi?" sorusuna Babacan, şu cevabı verdi:
"Nasıl bir iktidar değişikliği olacağına bağlı. Bizim iş başında olduğumuz bir iktidar asla. Daha fazla olur ama daha geriye gidilmez. Başka bir iktidar değişikliğinde bilemeyiz. Çünkü içten içe o konunun tarafları orada duruyor. Ki bizim kongremizden sonra başörtüsü gündeme geldi. O süreçte enteresan tartışmalar yaşadık. Kılıçdaroğlu'nun reddetmesi bir şey ifade etmiyor ki, öyle bir düşüncenin hala orada duruyor. O ifadeyi kullanan kişi, düşüncesinden dolayı çok desteklendiği söyledi mesela. Hemen arkasından Cumhurbaşkanı başörtülü bir kadın için vitrin mankeni ifadesini kullandı. Böyle bir şey olabilir mi bir ülkede? Biraz kadına saygı, kadının tercihlerine saygı? Demek ki Türkiye hala bu konularda olgunlaşmamış, problemler hala tam aşılmamış.
YOKSULLUK MU DİN ÖZGÜRLÜĞÜ MÜ?
Vatandaşlarımıza bu güvenceyi vermemiz şart. Vatandaşlarımıza, inanç ve ibadet hürriyetinin aynen korunacağını hatta daha fazla alanın açılacağının güvencesini vermemiz şart. Aksi halde yoksulluk ile din özgürlüğü terazinin kefesine koyduğumuzda, vatandaşlarımız yoksulluğu tercih edebilir. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. Yine bu dış güvenlik meseleleri. Dış güvenlikte öyle bir iklim oluşturulabilir ki, bugünkü hükümet 'Vatan elden gidiyor, biraz açlığa, fakirliğe razı olun' diyebilir. 90'lı yıllar gibi değil, ekonomi her şey değil. Dolayısıyla çok dikkat etmek gerekiyor."
"İKİ KÖTÜDEN BİRİNİ TERCİH EDİN DİYORLAR"
Babacan şöyle devam etti: "Şu an hükümet, iki kötüyü gösterip birini tercih etmeye zorluyor. Dikkat edin, hep korkutuyor. 'Ben gidersem daha kötüsü olur' diyor. 'Beni destekle daha iyisini yapayım' demiyor ki... Şu an Cumhurbaşkanı'nın söylemlerine ve yaptıklarına bakın. İktidar ortağına bakın, sürekli korkutma var. Sürekli yıldırma var. Daha kötüsü ile korkutup destek alma var. Daha iyisinin sözünü veremiyorlar. Daha iyisinin sözüne de kimse inanmıyor ki zaten. Kötü olmayacak, vatandaşlarımız o konuda rahat olsunlar. Türkiye, her alanda yükselebilir. "
BABACAN'DAN KAFTANCIOĞLU YORUMU
Canan Kaftancıoğlu ile ilgili mahkeme kararını da değerlendiren Babacan "Bunların hepsi beyhude. Aslında bu tür yöntemlerin nasıl geri teptiğini... Sayın Cumhurbaşkanı'nın kendisi de bilir. Parti kapatmaları meselesi. Kendisi parti kapatmanın ne kadar yanlış olduğu, onlarca kere ifade etmiştir. Bunların hepsi muhalefete destektir, başka hiçbir şey değildir. Bunlar muhalefeti yıldırmaz, sadece destek anlamına gelir. Bunu da en iyi bilmesi gereken Sayın Cumhurbaşkanı'nın kendisidir" diye konuştu.
"BU İKİSİ ARASINDA İŞLER KARIŞMIŞ"
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun sosyal medya üzerinden 'adalet' tepkisini de değerlendiren Babacan "Burada bir anne-oğul ilişkisi var, onun bir duygusal hassasiyeti var herhalde. Ama bir de Bakanlık görevinin insanlara yüklediği bir devlet ciddiyeti var. Bir hukuka bağlılık gereği var. Bu ikisi arasında biraz işler karışmış, benim uzaktan izlediğim kadarıyla.
Duygusallık olabilir, ama Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti ise hukuk neyse, onun gereğinin yapılması gerekir. Ve Adalet Bakanı da gerçekten hani sistemin genel tasarımı olsun, yani HSK Başkanı olsun o sıfatlarıyla belki sistemde yeri vardır ama böyle nokta atışı müdahaleyi bir Adalet Bakanı’nın yapması zaten doğru değil.
Adalet Bakanı'nı bırakın Cumhurbaşkanı'nın yapması hiç doğru değil. Herhalde Cumhurbaşkanı şu anda Adalet Bakanı'ndan çok daha fazla nokta atışı müdahaleler yapıyor. Sözlü müdahale yapıyor en azından. Ama sözlü müdahaleyi kamuoyunun önünde görüyoruz. Bazı davalarda taraf oluyor. 'Mahkeme yapar bunu' diyor" diye konuştu.
ENİS BERBEROĞLU KARARI
AYM'nin Enis Berberoğlu kararını hatırlatan Babacan "Geçen yaşadık, Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı vermişti. Berberoğlu Davası'nda, birinci kararda. 'Alt mahkeme bunu uygulamayacağım' dedi. Cumhurbaşkanı da hemen arkadan çıktı, 'Uygulamayabilir' dedi. Anayasa'nın da Anayasa Mahkemesi'nin de gücü ve sistemdeki değeri eskisi gibi değil. Hukukun herkes için bağlayıcı olması lazım. Anayasa'nın herkes için bağlayıcı olması lazım" yorumunda bulundu.
Babacan'ın açıklamaları şöyle:
"Bölge farkı olmadan, ilgi gören tek partiyiz. Van'daki ilgi de Samsun'daki ilgi de aynı. Çünkü bize karşı bir kitle yok. Vatandaşlarımız, dediklerimize büyük ilgi duyuyor. Tam bir Türkiye partisi inşa ediyoruz. Yaptığımız anketlere baktığımızda, her partiden vatandaşlar var. Ankete katılanların yüzde 30'u daha önce AK Parti'ye oy verdiğini belirtiyor.
DEVA Partisi bir kadro hareketi. Bu parti Babacan'ın partisi değil. Fakat zamana ihtiyacımız var, büyük illerde daha çok tanımamız lazım. Kongrelerimizi küçük illerde yapabildik. Yaptığımız iş, çok doğru. Bu konuda geniş bir mutabakat var. Şu ana kadar hiç kimse çıkıp 'Tayyip Bey'e bu yapılır mıydı' demedi, bir tane bile böyle ifade duymadım. En önemli ilkemiz şu: Kişileri değil, yaptıklarını eleştiriyoruz. Bizim şahıslar ile ilgili bir işimiz yok, o yüzden tezatlık oluşturacak cümlelerimiz yok.
Parlamenter sisteme geçmek için çok çalışmak lazım. Bilinmeyen bir şey için oy istenmez. Hedefimiz iktidar olmak, o yüzden bütün birimlerimiz ilk 90 günde hükümetin yapacakları üzerinde çalışıyor. Cumhurbaşkanı 'Kandırıldık' diyebilir, 'Ben her şeyi doğru yapıyorum ama sistem yanlış oldu’ diyebilir. Ortakların hepsi zaman içerisinde çok zikzak yapmış, çok pozisyon değiştirmiş insanlar; bugün böyle derler, yarın başka bir şey...
Gazeteciler, siyasetçiler tehdit edildi, hedef gösterildi. Sizler, KARAR gazetesinin yazarları, bir partinin lideri tarafından hedef gösterildiniz... Tehdit suçtur, şiddet suçtur, şiddeti teşvik etmek suçtur. Hukuk devletinde böyle bir şey kabul edilemez. Türkiye, savcıların alenen tehdit edilebildiği bir ülke oldu. En basit konularda topa giren Cumhurbaşkanı hiçbir açıklama yapmadı. Cumhurbaşkanı'nın bu konuda bir duruş sergilememesi çok vahimdir. Bu ülke, 1990'ların sokak olaylarına geri dönmeyi hak etmiyor. Bu ülkenin gençleri böyle şeyler görmek istemiyor. Gençlerimizin yarınlarına umut olmamız gerekiyor ki, geleceklerini bu ülkede görebilsinler.
S-400'lere milyonlarca dolar para verdik. Kutusunu hafif aralayınca hemen yaptırım geldi. F-35'ler için de milyonlarca dolar verdik. Ama ortak olduğunuz projeden kovulduk. NATO'nun en önemli savunma projelerinden birinde Türkiye 4 ortaktan birisiydi. Şimdi para verdiği halde projeden kovulan, para verdiği halde uçaklarını alamayan bir ülke haline düştük.
ABD'nin Paris Anlaşmasına dönüş kararı çok önemli. Ama bu yetmez, kaynak da ayırmalı. İklim değişikliğiyle ilgili paranın nasıl bulunacağı konusunda, zamanında 14 kişilik bir heyet olarak G20'ye sunduğumuz rapor uygulanmaya başlandı.
Sayın Erdoğan, mecbur kalmadıkça böyle bir tabloda seçime gitmez. Çünkü daha 2,5 yıl gibi bir zaman var, bu tabloda riske atmaz. Şartlar zorlamadığı sürece... Dünya para basıyor, bu hükümet pandeminin başında IBAN numarasını verdi. Belediyelerin yardımları da engelleniyor, kaybedilmiş belediyeler ile uğraşmak beyhude."